Çernobil’in 35, Fukuşima’nın 10’uncu yılını yaşıyoruz. Nükleer santral kazalarında, nükleer silah kullanımlarında ya da denemelerinde milyonlarca insan öldü, hastalandı, yerinden oldu, şehirler tüm canlılar için yaşanmaz hale geldi. Nâzım Hikmet 1956’da nükleer silahlar, denemeler nedeniyle ölen insanlar için unutulmaz iki şiir yazdı. Kız Çocuğu, Hiroşima’da bir yaşındayken atom bombasından etkilenen, 10 yıl sonra lösemiye yakalanıp ölen Sadako Sasaki için yazıldı.

“Kapıları çalan benim

kapıları birer birer.

Gözünüze görünemem

göze görünmez ölüler.”

Japon Balıkçısı yine ABD’nin Pasifik’te bir adada yaptığı nükleer denemede yayılan radyoaktif serpintiden etkilenerek can veren genç balıkçılara yazıldı:

“Denizde bir bulutun öldürdüğü

Japon balıkçısı genç bir adamdı.

Dostlarından dinledim bu türküyü

Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.”

Nâzım yazdı da insanlık, onları yönetenler bunlardan ne öğrendi? Hele tüm dünyayı etkileyen salgın bir hastalığın ortasında dönüp bakıyor mu “ben ne yaptım, yapıyorum” diye?

Geçen hafta Akkuyu’da üçüncü reaktörün temel atma töreni 10 Mart’ta, Fukuşima faciasınının 10. yıl dönümünden bir gün önce yapıldı.

10 MART’IN SONU 11 MART FUKUŞİMA

Mersin’de Nükleer Karşıtı Platform bu başlıkla bir basın açıklaması yaptı, gerçekleri bir kez daha anlattı. Akkuyu’da nükleer santrala karşı mücadelenin 1976’dan bu yana devam eden Türkiye’nin en önemli doğa ve yaşam mücadelelerinden biri olduğunu unutmayalım.

11 Mart 2011’de Japonya’nın Fukuşima kentinde deprem, tsunami, bunlarla beraber nükleer santralda yaşanan patlamalar sonrası 20 bin kişi öldü. Nükleer sızıntı devam ediyor, bölgeyi ayağa kaldırabilmek için 300 milyar dolar harcandı, tam düzelme sağlanamadı. Japonya bundan sonra çok sayıda nükleer santralı kapattı. Biz akıllanmadık, yeni reaktör temelleri atıyoruz.

Akkuyu için meselenin teknik, ekonomik yönleri çok yazıldı, uzmanlar enerji ihtiyacının karşılanması için şart olduğu, teknoloji kazanılacağı, enerjide dışa bağımlılığı azaltacağı gibi birçok gerekçenin doğru olmadığını, tam tersine Rusya’ya bağımlılığı artıracağını verilerle anlattılar. Nükleer santrallarla ilgili risklerin ve atık sorununun çözülemediğini defalarca dile getirdiler. Sağlığa etkileri mi, ‘kaza’ olmasa bile genç yaşta kanserlerin, ölümlerin arttığını, doğanın, şehirlerin geri dönülmez hasarlar aldığını insanlık yaşayarak gördü.

NÜKLEER SİLAHLAR ŞİMDİ YASA DIŞI

Nobel Barış Ödülü sahibi Nükleer Savaşı Önlemek İçin Hekimler Örgütü (IPPNW) ve onunla ilişkili ülkemizdeki Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED) yıllardır insanlığa karşı en büyük tehditlerden birine, nükleer silahlara dikkat çekiyorlar. Bu konuda tehdit artarak devam ediyor. Nükleer silah sahibi olduğu bilinen dokuz ülke silahlarını yenilediklerini söyleyip kimi zaman tehdit içeren açıklamalar yapıyor. Liderlerin bir kararıyla dakikalar içinde ateşlenebilecek 2 bine yakın nükleer silahın hazır beklediği belirtiliyor. Bunların biri ateşlense dünyada yaşamın sonunu getirecek nükleer savaşın başlaması mümkün. Üstelik siber tehditlerin arttığı ve kontrollerin zorlaştığı bir dönemdeyiz.

Yıllardır süren mücadele sonucu Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması (TPNW) Birleşmiş Milletler’de kabul edildi, 20 Eylül 2017’de imzaya açıldı ve 50 ülkenin onaylaması sonrası 22 Ocak 2021’den itibaren imzalayan ülkeler için bağlayıcı güce ulaştı. Halen 86 ülke imzalamış ve 54 ülke onaylamış durumda. Nükleer silah sahibi ülkeler ve ilişkili olanlar imzalamadılar, ancak tüm bu çabalar onları da, nükleer silah üreten şirketleri de sıkıştırmak, bu felaketi durdurmak için çok önemli. Türkiye henüz imzalamadı.

Belli ki halklar mücadele etmeden dünya düze çıkamayacak.

Nükleer tehdide karşı mücadelede yaşamı savunan, daha iyi bir dünya için her işe koşan kaybettiğimiz iki kişiyi anmadan geçmeyelim. Perihan Pulat, Ankara’nın devrimci kadını ve Arslan Eyce, Mersin’in mücadeleci, güzel insanı. Saygıyla, sevgiyle kendilerine selamlarımı gönderiyorum.