Bu artık ‘normallerin’ konuşulduğu bir dönem değil. Normal, anormal, sınır, ihlal, ben, sen, biz, o, oradaki, buradaki, ötedeki, berideki… Bunların farketmediği, farkedilmediği dönemdeyiz

O bir dünya düzeni

EZGİ ÇELİK / e.ezgicelik@gmail.com

Belirli bir sistem içinde yaşarken, mevzuya odaklanmak her zaman daha kolay olmuştur. Düzenini bilmek, çizgini çekebilmek, sınırlarını belirlemek ya da sınırsızlığı tercih etmek . İnsanların ‘sistem’ diye tariflediği şey, kısaca belki böyle birşeydi. Kendi başını ve sonunu görebildiğin ve büyük resime, dilersen kendini yerleştirebildiğin. Kaosun bile senin nezdinde gerçekleştiği bir düzen. Kısaca; özgürlük!

‘Beni kurallara gark etme’ dediğini duyar gibiyim. sistem seni boğmaz ki! Sistem kimseyi boğmaz. O bir dünya düzeni. Gelir, işler ve gider. Kural koymaz, aksine seni rahatlatır. Senden fazla mesailerini alır. Sen kendi özgürlüğünle ilgilenirken sana hayatı akıtır. Budur. Sadece. Özü budur. Buydu. Bir zamanlar…

Evet kork! Şimdi artık, kurallara gark olmaktan kork. Çünkü sistem gitti, bitti, bizi terketti. Kimbilir belki de çöküverdi. Hepimize hitap etmesi gereken şey bir tek kişiye hizmet vermeye başlayınca yok oluverdi belki de. Koca koca toplumlara, kalabalıklara, milyonlarca canlıya, dev doğaya çalışmaya alışmış sistem, bir tek kişinin himayesine geçince afalladı. Başta çok zarifçe yaklaşıldı. Sanki yemeğine yavaş yavaş uyuşukluk katıldı. Sonra tek tek kalabalıklardan uzaklaştırıldı. Doğa zaten tü kakaydı. Bir sabah ta bir uyandı, zaten artık çoktan bir kişinin yatağındaydı. Kalk dedi Sahip. ‘Kalk ve bana hizmet et. Sadece bana. Bu koca toplumun başına oturdum. Yapıştım. Gözüm döndü, fena hırçınlaştım. Kalk ve bana hizmet et.’ Başta sistem, son derece zarif ve incelikli bir şekilde karşılık verdi. Elinden geleni esirgemedi. Sonra zamanla farketti ki, burada ‘Sahip ‘ten başkasına, nefes hakkı bile verilmeyecekti. Bu tam bir felaketti. Bu, üstünde yaşadığı topraklarda özgürlüğün tamamen gitmesiydi. Ve gitti. O yavaş yavaş kanına girilmiş, uzunca yapılmış bir planın parçasıydı. O herşeye ayılana kadar, tüm düzen bayıldı. Kendi hasta yatağında en son gördükleri, Sahib’ in iyice çıldırdığıydı. Özgürlüğe dair ne var ne yok alıp atmış, hırsına engel olamayıp doğaya bile patron olmaya kalkışmıştı. Böyle böyle, gördükleri karşısında acı içinde kıvranarak, ölüp gitti sistem.

Biz onun ölümünden sonra hala yaşayan canlılar olarak, izlemeye devam etmekteyiz. Biz de belki onun kadar hastayız. Ama ayakta atlatıyoruz. Umudumuz var. Yataklara düşmüyoruz. Ağzımızı gözümüzü sarıp sokaklar da, yaşam hakkımızı, özgürlüğümüzü geri alıp iyileşmek için koşturuyoruz. Onun birilerinin ‘sahibi’ olduğunu kabullenmiyor, yapmaya çalıştığını anlıyor ve reddediyoruz. Bunun farkında. Ona boyun eğmeyeceğimizi biliyor. Bu sebeptendir ki, çıldırmışcasına devamlı önümüze taşlar atıyor. Bazen çok büyük ve etkileyici bazen de şaşkınlıktan beynimizi kitleyici taşlar bunlar. Bir sabah uyanıyoruz, bütün akademisyen abiler, ablalar evlerinde ziyaret edilmiş mesela. Bir sabah uyandık ve gördük ki mesela; sistem dostu, hatta kurucusu, özgürlüğü anlatamayanlar için anlatmaya gönüllü olmuş iki kişi uzak diyarlara kapatılmıştı. Ve daha ALTMIŞ GÜN oldu ki, gelecekleriyle ilgili bir açıklama, bir ışık duyamadı bu kulaklar. Aksine ‘ sen de özgürlük istersen, sen de gidersin ziyaretlerine’ cümleleri duyuyoruz bol bol. Yine de onları düşünmekten asla vazgeçmiyoruz. Sadece geçenlerde belki ülkece bir an sizi unutmuş olabiliriz. Ama sadece bir an. O da, dokuzyüz kırkbeş yıllık ağacın yerinden koparılıp başka bir yere taşındığını duyunca. Ve tam olarak sebebinin ne olduğu anlaşılamayınca. Sadece sizi değil, kendimizi bile unuttuk o an. Sen dokuzyüz küsur yıl kendi mekanını, özgürlüğünü koru, sonra giderayak…

Bu artık ‘normallerin’ konuşulduğu bir dönem değil. Normal, anormal, sınır, ihlal, ben, sen, biz, o, oradaki, buradaki, ötedeki, berideki… Bunların farketmediği, farkedilmediği dönemdeyiz. Şu an, belki yarın sabah uyandığında nefesinin bile özgür olmadığını göreceğin bir dönemdeyiz. Ve bu fantazi yüklü dönemde, bedeni ve ruhuyla, resmi olarak duvarlar arkasında kısılmış tüm insanlara selam ve sevgiler!