7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından tek başına iktidar olma şansını yitiren AKP, çatışmalı ortamı büyüttü. Katliamların, savaş manzaralarının gölgesinde gidilen 1 Kasım seçimleri, zaferle biten bir sonuç değil, cebren ve hile ile yürütülen bir süreçti.

2015’in bugüne taşınan önemli sonuçları oldu. HDP tarafından kazanılan 103 belediyeden 83’üne kayyum atandı, 89 yerel yönetici tutuklandı. Böylece, tamamen kaybedilen Bölge’de, merkezi otorite ya da Saray denetiminin yeniden sağlanabileceği düşünüldü. Bugün planın tutmadığı görülüyor. Bu endişe, iktidar ve Saray’ın zihninin bir yanında duruyor. Bölgenin artık kazanılmasının imkânsızlığı ortada.

Belediyecilik önemli!

Ancak yine Saray ve iktidar açısından büyüyen başka kaygılar var. 2019 yaklaşırken, seçim hesapları da iyiden iyiye yapılıyor. Belediye başkanlarından istenilen istifaların anlamı da burada. Değişim, vizyon gibi safsataların arkasında başka gerçekler yatıyor. İddialara göre AKP, yerel ve genel oy oranını ölçmek için anketler yaptırdı. Bunun sonucunda, bazı önemli şehirlerdeki başkanların kendi oy potansiyellerinin, AKP potansiyelinin çok gerisinde kaldığı görüldü. Bu durumun il genel meclislerini de etkileyeceğinin tespit edilmesinin ardından düğmeye basıldı.

‘Direngen’ başkanlar!

Malum; ortaya biat edenlerle, direnenler çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Düzce Belediye Başkanı Mehmet Keleş ve Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan istifalarını sundu. Ne var ki Bursa Belediye Başkanı Recep Altepe ile Balıkesir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur ‘direngen’ çıktı!

Şüphesiz Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ayrı bir parantez içindedir.

Hepimiz ‘birimiz’ için

“83 belediyeye kayyum atandı, 89 yerel yönetici tutuklandı, hiçbiri Melih Başgan kadar konuşulmadı” sitemi yerinde olsa da mesele bu cümle ile kestirilip atılamayacak minvaldedir. Çünkü Gökçek başlı başına; AKP iktidarının ve Saray’ın ‘ne olduğunu anlatan’ sosyolojik bir vaka, yansımadır.

Öncelikle “Sandıkla gelen, sandıkla gider” sözünün asla gerçeği yansıtmadığı, büyük bir takiye olduğu Gökçek üzerinden okunuyor. Rejimin bir parti devleti olmaktan bile uzaklaştığı, tek adamın emrine amade, gönlüne oyuncak edildiği net olarak ortaya çıkıyor. Artık hepimiz ‘birimiz’ için felsefesini gizlemeye bile ihtiyaç yok. Makyavelizm’in kuralları yeni baştan yazılıyor: Tek kişinin bekasına giden yolda her şey mubahtır!

Aklınız yeni mi başınıza geldi?

Gökçek vakası, ‘metal yorgunluğunu’ değil 16 yılda gelinen çürümeyi ve bu çürümenin artık gizlenmeye bile ihtiyaç duyulmadığını gösteriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleri ‘yozlaşmayı’ ifşa ediyor. Erdoğan; sadece Melih Gökçek için değil, ‘direngen’ çıkan başkan ve yöneticiler için de talimatları verdiğini söylüyor: “Bu iş en geç Kasım başında bitecek!” Meali çok açık: “İçişleri Bakanlığının elinde dosyalar var. Bunlar direnenlerin önüne konacak!” İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun belediyelere ve belediyecilere yönelik sözleri bulmacayı tamamlıyor: “Yolsuzluk yapan belediye başkanı da olsa artık gözünün yaşına bakmayız!” Şimdiye kadar aklınız neredeydi, sorusu tamamlayıcıdır!

Gökçek, sorunsuz giderse, örtülmesi gerekenlerin üzerleri de örtülecek! Kirli dosyalar, bunlar üzerinden dönen şantajlar, yolsuzluklar, arsızlıklar… Evlere şenlik bir zihniyet! Yeri geldiğinde ve kişisel çıkarlar için en yakınında bulunanı dahi satacak kapasitede olmak. Yandaş tetikçinin; Melih Gökçek ile ilgili yapmaya başladığı haberler, çamurun özetidir: “Gökçek, CHP ile mi ittifak yapacak?”

Devlet içinde devlet

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ile ilgili fısıltılar bitmiyor. Aslan parçası Osman’ı yurtdışına kaçırdığı, süreci koklayıp 6 ayda 1,4 milyar dolarlık arazi sattığı ileri sürülenler arasında. Gökçek; kurduğu televizyon, satın aldığı takım ile devlet içinde devlet gibiydi.

Bir anda Spartaküs’e dönüştü!

Krala yaslanma düşersin!

Demokrasiyi, Melih Gökçek’le sınamak ne acı! Elbette parantezi onunla kapayacağız. Başlı başına yozlaşmanın tanımı… Yaptığı paylaşımlar hafızamızda. Başkanlık için şunları söylüyor misal: “İsteseniz de istemeseniz de alışacaksınız…”

Gittigidiyor…

Anımsanacaksın Başgan…

Heykellerinle, fışkiyenle ve parselciliğinle…

Ama daha çok unutulmayacaksın!

Gezi Direnişi’nde Ethem Sarısülük’ün katlediği yere “Kahraman polisimize teşekkür ederiz” pankartı asmıştın.

Ankara katliamının ertesi günü Adli Tıp’ın önünde ağıt yakarak bekleşen analardan, bir çadırı, bir kap çorbayı esirgemiştin.

Kayyum, belediye, tutuklu, HDP derken… Ülke çamura bu kadar batmışken, nedense insanın aklına Selahattin Demirtaş gibi siyasetçiler geliyor. Ne diyor:

“Krala yaslanma düşersin!”