O bir yazı işçisiydi

Adnan Özyalçıner

Kendini yazı işçiliğine adamış bir yazar olan Orhan Kemal, yazılarını sabahları, çok erken saatlerde kalkıp yazardı. Ev halkı uykudayken o, günlük çalışmasını bitirir, herkes uyandığında da sokağa çıkardı. O zaman daha sabahın sekizinde Nuruosmaniye’deki eski İkbal Kıraathanesi önünden geçenler, Orhan Kemal’i camın kenarında oturuyor bulurlardı. Benim Orhan Kemal ile karşılaşmalarım da İkbal’in önünden gazeteye gelip giderken olurdu çoğunlukla. Kimi zaman da Cağaloğlu’nun bir kaldırımında ya da Babıâli Yokuşu’nun ortasında karşılaşırdık. Bunlar öğleüstü ya da akşama doğru rastlaşmalarıydı. Bu sıralarda sinirli ya da neşeli olurdu Orhan Kemal. İstanbul’u dolaşmaktan geliyorsa sevincine, uçarılığına diyecek olmazdı. Hele öğle üzeri üç beş dostla Sirkeci’deki Adana Kebap’a uğramışsa…

Ama sattığı öykülerini romanların, senaryoların parasını kovalamaktan dönüyorsa yorgun görünürdü. Çünkü çoğunlukla günlerce gidip geldiği bu yerlerden parasını koparamamış olurdu. Ya da Varlık’a, Remzi Kitabevi’ne uğradığı halde, para konusunu açamadığından, eli boş dönüyor demektir.
İşte o günlerden bir gündü. Sennur’la (Sezer) birlikte -her günkü gibi- Babıâli Yokuşu’ndan aşağı iniyorduk. Baktık yokuşun altından kolunda hiç bırakmadığı ceketiyle Orhan Kemal bize doğru geliyor. İkimizde duraksadık yokuşun ortasında.

Orhan Kemal -her zaman olduğu gibi o bizim Orhan ağbimizdi- yakınlaşınca baktık koltuğunun altında bir de dosya var. Yeni bir roman olmalı. Biz daha dosyayı sormaya kalmadan Orhan Ağbi yekten, ikimizin de yüzüne de biraz öfke bulaşmış muziplikle baktı:

-Yeğenim be, dedi. Ben sosyalist bir ülkede yazar olsaydım ne olurdu?

İkimiz de şaşırmıştık. Merakla:

-Ne olurdu ağbi? diye sorduk.

-Ne olsun, bir kışlığım, bir de yazlığım olurdu.

O zamanlar otomobili olma modası olmadığından onun sözünü etmedi.

-Romanlarım yayınlanır, diyerek sürdürdü sözünü. Arada şu parti broşürü için de bir şey yaz derlerdi; yazardım. Mis gibi geçinir giderdim yani.

-Peki, kapitalist bir ülkenin yazarı olsaydım –Amerika demek istiyordu- ne olurdu?

Bu kez heyecanla sorduk:

-Ne olurdu ağbi?

- Ne olacak? Gene bir kışlığım, bir yazlığım olurdu. Romanlarım yayınlanır, arada şöyle güzel bir aşk romanı yaz derlerdi; yazardım.

Durdu. Muzipçe bakışı buğulanır gibi oldu. Gülümsemesi yüzünde donup kaldı.

-Yeğenim bu ülke ne sosyalist, ne kapitalist dinine yandığım, diyerek yanımızdan ayrıldı; yokuş yukarı yürüyüp gitti.

Yokuşun eğiminden olmalı, sırtı eğikti.