‘O bodrumdan’ çıkar mıyız?

21. yüzyılda… Etrafını Dicle Nehri’nin çevirdiği toprak parçasında. Arapça’da bu nedenle ‘Cizire’ yani ada ismini alan yerde. Adada, bodrumdan bir odada… Cudi Mahallesi, Bostancı Sokak 23 numarada… Bir haftadır teker teker insanlar ölüyor. Sayı yirmi sekizden düşüyor… 28, 27, 26, 25, 24, 23…
Film gibi… Devletin, iktidarın ‘yarattığı algıyı’ birkaç maddede derleyip toplayınca ortada çelişkilerden mütevellit bomboş bir çukur kalıyor. Sorulara verilen cevaplar da ‘o çukur’ gibi manasız kalıyor.

1-Binanın içinde neler oluyor?
İnleme sesleri duyuluyor. 13 yaşında bir kız çocuğu kan kaybediyor. İç kanaması var; su içerse ölecek, içemiyor, susuzluktan ölmeyi bekliyor. Başka bir çocuk kendinden geçmek üzere! Bodrumda Kürt siyasetçilerinin yanı sıra siviller de bulunuyor.

2-İçeriden ateş ediliyor mu?
Beş gündür susuzluk çeken ve bu nedenle kendinden geçmek üzere olan kişilerden söz ediliyor. Bölge Milletvekili HDP’li Faysal Sarıyıldız; inanılması güç satırlar aktarıyor: “Eli sağlam olan bir arkadaş iki aydır arıtma deposunda bulunan 1 litrelik suyu cıvataları açıp çıkardı. Herkes bu suyla dudaklarını ıslattı. İçeridekiler inliyor ama konuşamıyor!”
Mevzu açık; ateş açtığı söylenen ‘teröristin’; değil kurşun sıkmak, dudaklarını nemlendirecek mecali bile yok.

3- Ambulansların mahalleye giremedikleri, yaralıların taşınamadığı doğru mu?
Evet, hendek ve barikatlar var. Ambulanslar bu yüzden Cudi’ye giremiyor. Fakat içeride olan insanların aileleri yakında bekliyor. “Ambulansa gerek yok, izin verilse ve ateş açılmasa evlatlarımızı, yakınlarımızı sırtımızda da taşıyabiliriz” diyorlar. Söz konusu bina ile merkez arası yürüme mesafesinde.

4-Peki, dışarıdan PKK’lilerin ateş açması mümkün mü?
PKK’nin bölgeye zembille inmediğini bilakis bölgeden çıktığını söylemeye gerek bile yok herhalde. İçeride üst düzey bir PKK yöneticisinin olduğu iddiası da var. Tam bu noktada birkaç şey sorulabilir. Bölgeden çıkan bir yapı, can çekişen bölge insanının hastaneye gitmesini neden engellemeye çalışsın? Dahası içeride üst düzey bir yöneticisinin olduğu iddia edilirken PKK’nin oraya ateş açtığını söylemek fantastik bir kurgudan öteye geçebilir mi?

5-‘Kendileri çıkmıyorlar’ iddiası da var. Bu gerçekçi mi?
Hayır! Günlerdir tankla topla ateş açılıyor. ‘Artık çıldırmak üzereyim’ diyen Faysal Sarıyıldız içeridekilerin neden dışarı çıkmadığını net ifadelerle özetliyor: “Algı yaratan AKP iktidarı emir vermiş. Güvenlik güçleri kafasını uzatanı vuruyor. Kimsenin kafasını dışarı çıkarmasına da gerek yok. Bina zaten ateş altında. İnsanlar içerinin toz duman içinde kaldığını, bu nedenle boğulmak üzere olduklarını aktarıyorlar. Çıkmamız olanaksız; tankların namlularını, emniyet görevlilerinin ayaklarını görüyoruz’ diyorlar.”

6-Peki, bundan sonra ne olacak?
Acı ancak olacakları dört kelime ile anlatabilmek mümkün. Yakında içeridekilerin hepsi ölecek!

Film gibi…
Yıllar sonra, o bodrumun filmi de çekilecek…
Eğer konjonktür değişirse ‘bugünün yandaş yönetmeni’ bölgeye gidip Faysal Sarıyıldız’ın kapısında yatacak. Senaryoyu çıkaracak. Tanıklarla görüşecek. Jenerikte ‘by bilmemkim’ diye adı akacak. Gururlanacak. Filmden çıkan ise ağlayacak… Sanki ‘şimdiyi’ yaşamamış gibi hikâyeyi, ‘Ne zamanlarmış be’ diye tanımlayacak…
Altı maddede, şimdilik altı kişilik özet…
28, 27, 26, 25, 24, 23…
Sarıyıldız içtenlikle paylaşıyor:
“Müthiş bir öfke, müthiş bir acı var. İnsanlar kendilerini yalnız, kimsesiz hissediyor.”
Peki ya böyle devam ederse... Adada, bodrumdan bir odada… Cudi Mahallesi Bostancı Sokak 23 numarada ya da hemen yakınlarındaki başka bir noktada Türkiye batacak!

***

Geleceğimiz çizgilerde

Uzun yıllardır, küresel ısınma, iklimdeki değişiklikler üzerine bilim ve siyaset çevrelerinde büyük bir tartışma yürütülüyor. Aralık ayında yapılan Paris İklim zirvesinin beklentileri karşılayamadığı ve hatta hayal kırıklığı yaşattığı da ortada. Belki de dünyayı bekleyen büyük krizi daha basit bir dille aktarmak konu üzerine dikkat çekmeyi daha kolay hale getirebilir. Toplumcu Mimarlar ve Mühendisler Meclisi’nin tam da bu noktada efektif bir çalışma yaptığını söylemek mümkün. Meclis, çizer, eğitmen Nick Sousanis ve iklim yazarı Richard Monastersky’nin Nature dergisi için hazırladığı çizgi romanı dilimize çevirdi. Fragile Framework (Kırılgan Çerçeve) ismiyle yayımlanan çizgi roman Kyoto Protokolü öncesinden günümüze kadar olan süreci hepimizin anlayacağı bir dilde anlatıyor. Anlaşılır, verimli, bilgi dolu. Göz gezdirmek bile iklim ve çevre konularında neler yaşandığını, bundan sonra neler olabileceğini anlamaya yetiyor.


***

İstikrarda geçen hafta

>> Bağdat Caddesinde 19 yaşındaki bir genç kıza tecavüz edilirken, yurdum yobazı alışık olduğumuz tepkileri gösterdi. ‘Gece sokaktaki kadına tecavüz haktır’ minvalli yorumlarda bulundu. Ancak gericinin ahlaksız aklı, ülkede kediye, köpeğe hatta ördeğe tecavüz edildiğini unuttu. İnsana, hayvana sokak, meydan her saatte haktır meşrudur diyor, sadece ‘öküzlerin’ bağlanmasını istiyoruz.
>> Tuğçe Kazaz dışındaki kanaat önderlerimize yenileri ekleniyor. Geçen haftanın yıldızı ‘muhteşem’ duruşuyla Başakşehir topçusu ‘Genç Semih’ oldu. Amedspor’a attığı golün ardından asker selamı verdi. Askerliğini yapmamış Semih Şentürk böylece vatanı kurtardı, bölünmezliği sağladı. Ucuzlayan ülkede, ucuz gelenekler zincirine şanlı bir halka daha eklendi.
>> Başkanlık tartışmaları alevlendi. Yandaş paçavraları istikrar göndermeleri yaptı. ‘Ya kaos ya Başkanlık’ manşetleri atıldı.
>> Kadına şiddete hayır diyen kadınlara silahlı örgüt üyesi olmaktan dava açıldı.
>> 6.5 milyarlık bütçesi olan Diyanet, bu parayla müthiş projeler geliştirmeye devam etti. 86 bin cami, ‘kıbleleri hatalı olabileceği endişesiyle’ incelemeye alındı.