Serseri bir pilot bu, uzay gemisi Milenyum Şahini ile maceradan maceraya koşuyor. Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi’nde; 41 yıllık efsane karakter Han Solo dururken, yeni yetme tipleme Han Solo’ya karşılaştık

O eski halinden eser yok  şimdi…

Alper Turgut - Sinema Yazarı

Gösterime yeni giren Tayfun Pirselimoğlu’nun Yol Kenarı filminde, lanet ve gizemli bir gemi var, kıyının az ötesine demir atan, memleketin çanına ot tıkıyor resmen, her türlü kara bela, kaotik, eksantrik, distopik zamazingo, sarıyor dört bir yanı… Kötülüğü o mu getirdi, yoksa içimizde zaten var olan şey, açığa mı çıktı? İşte orası tartışılır, ancak çözüm için topu bir birine atmak veya çare bulmayı bir insanın üstüne yıkmak, bakın o tartışılmaz. Yurdumuzun özeti gibi bir yapıt bu, siyah-beyaz, hazmı zor, ziyadesiyle deneysel, haliyle karamsarlık yüklü… Sinema sanatının, özgün işçiliklere ihtiyacı vardır, beğenip, beğenmenin çok ötesinde… Bu sebeple, seyredilmeli ve desteklenmelidir, üstüne konuşulacak, bir şeylerin hep eksildiği günümüzde, özellikle.

Türkiye’nin ta kendisi, epeydir, zaten kuruntunun merkez üssü gibi değil mi? Buyurun muhalefetin temsilcisi konuşuyor; “24 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’yi ekonomide olduğu gibi demokrasi liginde de bir üst sınıfa çıkartacağız.” Ooo ne güzel! İktidara güçlü bir mesaj, işte tam olarak budur! Ama durun, açıklamayı yapan Reyiz imiş, hani 16 senedir iktidarda olan, ülkeyi, OHAL koşullarında, KHK ile yöneten kişi yani… Yeni ve iyi olan benim, değişiklik benimle gelecek diyor, güldürmeyen, hatta süründüren bir komedi filmi gibi, gerçekten… Bunca zaman neredeydiniz, seçimi neden bekliyorsunuz ve benzeri suallerin de bir manası yok aslında, tastamam, bilincimizle ve yaşama sevincimizle alay etmek gibi bir şey bu… Fi tarihinin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın pek meşhur; “Komünizm gelecekse onu da biz getiririz” sözünü andırıyor bu kelam, demokrasi gelecekse, onu da istediğimiz zaman biz getiririz. T A M A M! Maarif Nazırı Emrullah Efendi’nin, tarihi ironisi; “Şu mektepler olmasa, maarifi ne güzel idare ederdim” aslında daha uygun kaçar, mevzumuza… Demokrasi, ekonomi, işsizlik, adalet, özgürlük vesaire olmasa, mis gibi idare ederdim vatanı, tıkır tıkır işlerdi her şey, tey teyyyy…

Demokrasi, baskın seçimin ardından üst level olsun diye beklerken, bölünmeye, parçalanmaya karşı direnen üniversiteler meselesi, yakıcı gündemin, en önemli maddesi değil mi? Cerrahpaşa’ya, bir cumhurbaşkanı adayı ziyarete ve desteğe geldi diye, bedel ödetme çabasına girmenin, dekanını aynı günün akşamında, görevden almanın, demokrasinin d’siyle bile alakası var mıdır? Ve her şeyden önce, yaptıklarınız yapacaklarınızın teminatı değil midir? Hani demokrasi dile gelse, kesinkes Kayahan’ın ünlü şarkısını mırıldanırdı; “Demek yine bana hüsran, bana yine hasret var, yine bana esmer günler düştü. Eyvah!”

Gelelim, ekonomiye, resmen kriz, baskın yapan seçim değil, benim ben diyor, sanki onu üst lige taşımaktan bahis açmanın yeri ve zamanı değil! Altın, dolar, euro, hepsi yarışta, atak üstüne atak yapmakta, faiz artırımı, merkez bankası müdahalesiyle, bir adım geri gidiyor, sonra üç adım ileri atlıyor. Sersemledikçe, sakinleşip, geçip köşesine oturmuyor, daha da sinirleniyor ve bileniyor. Bizim mevcut politikalarımız bu durumu tetikledi diyen, elbette yok, sorumluların sorumsuzluğu yine ve yeniden tam gaz! Ah! Japon ev hanımları, resmen yaktınız bizi!

Hürkuş: Göklerdeki Kahraman filmi, keşke daha özenerek ve hakkını vererek çekilseydi. Şener Şen’in Gülen Gözler filmindeki unutulmaz karakteri Vecihi, zaten hepimizin malumu… Bir, iki, üç, daha fazla Vecihi’ye asla itirazım yok! Vecihi Hürkuş gibi, imkânsızı mümkün kılmaya çabalayan bir büyük şahsiyetin, emeğinin ve mücadelesinin, onca sene geçse de aradan, bize katacağı, bizlere öğreteceği, bizleri yeniden şekillendireceği ne çok şey vardır, hiç kuşkusuz. Azıcık vefalı olsaydınız, Herhangi bir havalimanının adını verseydiniz bari, ama nerede? İnsanlar, kampanyalar ve anketler düzenliyor hala, işte en yeni ve en büyük havalimanına, onun ismini verin diyerek… Politikacılar dururken, bir büyük havacıya, sıra gelmiyor, gelemiyor, ne yazık ki…

Hürkuş Vecihi demişken, bir başka pilot filmi daha girdi vizyona… Serseri bir pilot bu, uzay gemisi Milenyum Şahini ile maceradan maceraya koşuyor. Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi’nde; 41 yıllık efsane karakter Han Solo dururken, yeni yetme tipleme Han Solo’ya karşılaştık. Hatıralarımızdan ne istediniz vicdansızlar, çünkü resmen ne gereği vardı be dedirten bir film olmuş. Ne bileyim, bazı güzellikler, dokunulmaz olarak kalsa keşke. Deadpool 2 adlı yapım, en az ilki kadar, güldürdü, eğlendirdi, yalan yok. Lakin yüksek ahlaklı, iyilik timsali, cicili bicili süper kahraman bombardımanında, kafasına göre takılan anti-kahramanımızın, serinin ikincisinde, ekstra minnoş hallere bürünmesi, harbi harbi tadımı kaçırdı diyebilirim. Dünyanın bir numaralı çocuk katili ABD militarizminin, gayr-ı resmi propaganda aracı olan Hollywood’un çocuk sevgisi, bir anda gözlerimi yaşarttı. Yahu siz kimi yiyorsunuz, şurada biz bizeyiz!

Haftanın en önemli filmini ise en sona sakladım. Maranki: Ormandaki Gömü adlı fantastik yapıtın, seyircileri filme katmak, hatta üzerlerinde talim yapmak gibi bir hevesi de var. Belgrad Ormanları Açık Hava Sineması’nda izlenebilecek olan bu savaş filminin, devam filmi çekileceği söyleniyor. Adlarıysa, Maranki: Geri Vites, Maranki: Özür Dilerim, Maranki: Boyumdan Büyük Laf Ettim, Maranki: Haddimi Fersah Fersah Aştım, olabilir. Neden olmasın? Şakası bir yana, iç savaş çığırtkanlığı, büyük bir suçtur, nefret suçudur, insanlık suçudur. Soruşturmayla, ifadeye çağırmakla geçiştirilemez. Hem, kan banyosuyla tehdit edilmişken bile susmayanlar sormaz mı; hayırdır birader, elimiz armut mu topluyor?

Kapat Gitsin kampanyasından çok daha önce, zaten televizyonlarımızı kapatmıştık. Tek adam, tek renk, tek ses kanalları, resmen zulüm gibi… Yeminle tek kanallı, siyah-beyaz yıllarda bile, ekran daha doyurucu, daha tahammül edilebilir idi. Bu güzelim kampanya, dalga dalga yayılırsa şayet, çok şık ve çok yerinde bir hareket olur. Ancakkkk 24 Haziran akşamı açarız ha, bakın şimdiden anlaşalım, belki balkon konuşması filan da olmaz, işte o zaman değmeyin keyfimize…