Ağırlıklı olarak Ünye öne çıksa da, Sivas’tan Malatya’ya, Fatsa’ya, Karadeniz’e de uğruyor Yol’umuz. Hatta yurtdışına da...

O ‘güzelim yıllar’ anısına

Recep Hisar

1980-84 yılları arasında, Ünye-Fatsa kırsalında gerilla birlikleri içinde bulunan Harun Korkmaz’ın, kırsalda yaşananlara ilişkin anılarından oluşan ve Su Yayınevi’den çıkan ‘Sesine Kurşun Değen Çocuklar’ adlı kitap, bir dönem yaşananlara ışık tutması acısından önemli bir çalışma.

12 Eylül 1980 öncesinin o zor günlerini, ardından gelen cunta dönemini anlatan kitapları çok önemsiyorum.
Yaratılmasında rol aldığımız dönemin, şimdi de, tarihini yazıyormuşuz gibi geliyor bana. Yaşayanlar anlatsın; yaratanlar sahip çıksın.

‘Film kopalı beri’ aradan çok uzun zaman geçti; neredeyse kırk yıl. Sessiz, buruk, hepten savunmada kaldığımız yıllar... Neredeyse unuttuk kendi gücümüzü. Kitleleri en zor koşullarda harekete geçirebildiğimiz yılları, büyük zulüm karşısında asla pes etmeyen kararlı yürekleri, bizi bir arada tutan değerleri unuttuk.

Öyle olmasaydı, günümüzde, pespayeliğin, zalimliğin, pervasızlığın bu kadar ayyuka çıktığı koşullarda kendimizi bu kadar aciz hissetmezdik.
o-guzelim-yillar-anisina-461779-1.
İyi ki, ‘Sesine Kurşun Değen Çocuklar’ gibi kitaplar yazılıyor. Emeğine sağlık Harun Korkmaz. Umarım, hafızaların tazelenmesine, unutulmamaya katkısı olur. İçtenlikle, yoğun emek harcayarak, sağa sola laf sokmadan, geçmişin olduğu kadar gelecek günlerin kaygısını da hissederek yazılan satırların her bir cümlesi çok önemlidir, değerlidir.
Anlatılan dönem, yaklaşık dört yıllık bir süreçtir. Cuntanın ilk günlerinden başlayıp, son dönemine kadar varan ‘zor’ bir dört yıl. Ağırlıklı olarak Ünye öne çıksa da, Sivas’tan Malatya’ya, Fatsa’ya, Karadeniz’e de uğruyor Yol’umuz. Hatta yurtdışına da...

1980’de doğanlar bugün neredeyse kırk yaşında. Öncesini /sonrasını bilebilmeleri, ancak, yaşayanların objektif anlatımlarıyla mümkün. Toplumsal süreçler kopukluk kabul etmiyor. Sorumluluk duyup biz doldurmazsak, birileri işlerine geldiği gibi çarpıtıp dolduruyor o boşluğu. Anlatmalıyız; yazmalıyız; filmini çekmeliyiz. Güzel ve içten çabalar, hele bir de, düzgün anlatım dili ile estetik kaygılar taşınarak ortaya çıkmışsa keyif veriyor; günümüzün şu berbat ve çorak ortamında.

‘Sesine Kurşun Değen Çocuklar’ da, bugün neredeyse unutulmuş olan pek çok değer, duygu yeniden hafızamızda yer etmeye çalışıyor: Yoldaşlık, pes etmeme, isyan etme, uğruna çok şeyi göze alabileceğimiz fikirler, örgütlü yaşama olan inanç, onca kayba rağmen kendini toparlayabilme gücü, zor zamanda gülebilmek, yüze kapanan kapılar kadar sonuna kadar destek olan kalplerle birlikte direnmek, ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiyi geçişin faturasını bir ömür boyu içinde duyabilmek. Ve hepsinden öteye, onca yaşanmışlığa karşın, yine de, hâlâ daha, Devrimci Yol’da yaşanan o muhteşem tecrübeye duyulan saygı, onun bir parçası olmanın kıvancı var her bir satırda.

Yitirdiğimiz her bir güzel insanımızı özlemle hatırlayarak, o ‘güzelim yılların’ bir parçası ve yaratıcısı olan her bir yüreği sevgiyle sarıp sarmalamak gerek. Öyleleri kolay yetişmiyor. Kıymetleri bilinirse ne ala..