Hatırlayacaksınız, 19 Nisan 2016 tarihli Sözcü’nün manşeti “Bakanın oğlu kumar masasında” şeklindeydi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım, Singapur’da bir kumarhanede rulet masasında görüntülenmişti. Bir defa kaynağı kim olursa olsun haber değeri taşıyan bir kare. Bir gazetenin manşete çekmesinde de bir tuhaflık yok. Haberi yapan muhabir Taylan Büyükşahin, fotoğrafı 12-15 Nisan tarihleri arasında Singapur’da düzenlenen Türkiye’den de geniş katılım olan bir fuar sırasında, otelin kumarhanesinde Hürriyet muhabiriyle birlikte tesadüf eseri çektiğini söyledi. Buradan iki şeyi anladık. Bir haber taze, iki Hürriyet kullanmamış. Muhabir Büyükşahin, Erkan Yıldırım’ı basındaki fotoğraflarından tanıdığını söylüyor. Beyanı esas kabul ettiğimizde, manşet ayağa gelmiş gibi bir durum var. Kısa süre sonra, yani 4 Mayıs’ta ise kamuoyunda “Saray Darbesi” diye anılan, Davutoğlu’nun istifa süreci başlıyor. O manşet, o günlerde bir harala güreleyle geçti ama Binali Yıldırım’ın yeni görevinin ardından bence iki yönüyle de tekrar konuşulmalı. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi bu.

Binali Yıldırım cephesinden

Davutoğlu’nun Başbakanlık görevinden uzaklaştırılmasından sonra en güçlü isim Binali Yıldırım olarak öne çıktı. Sözcü’deki manşetin tarihi 19 Nisan, Erdoğan-Davutoğlu istifa buluşmasının tarihiyse 4 Mayıs. Bu yakınlıktan ötürü bu fotoğrafları Davutoğlu ekibinin, “Binali Yıldırım’ın önünü kesmek için” sızdırdığı iddiası sosyal medyada dolaşmaya başladı. Sonra MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Davutoğlu tarafında olduğu ve bu haberde MİT parmağı olduğu iddiasına vardı iş. Hatta cemaat sızdırdı diyenler de çıktı. Ne kadarı enformasyon, ne kadarı dezenformasyon bilinmiyor. Elimizde Sözcü muhabirinin tesadüfen çektim beyanı var ve esas kabul ediyoruz. Binali Yıldırım ise Milliyet’ten Serpil Çevikcan’ın sorusuna “Bunun çok masum bir iş olmadığını düşünmekle beraber herhangi bir adrese de işaret etmiyorum. Kafamda birtakım kuşkular var. Ama bu eninde sonunda ortaya çıkar” şeklinde politik bir cevap veriyor.

Gazetecilik açısından

Bir bakanın (şimdi Başbakan) birinci derecede yakınının kumar masasında yakalanması her zaman haberdir. Bunu sızdırma yahut işaret etme şeklinin operasyon olduğu iddia edilebilir. İddia edildi de. Buna karşılık haberi yapan muhabir de tesadüfen orada olup tanıdığını beyan etti. En nihayetinde kimse yetişkin birini kamuya açık bir kumarhanede rulet masasına zorla oturtmadığına göre, haber olma şeklinden azade olayın kendisinin “operasyon” olduğunu kimse iddia edemez. Hal böyleyken Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlunun iş ilişkileri de gazetecilik konusu olacaktır. İşte fikri takip burada başlar. Bu haberin tamamlanması ancak o aşamadan sonra gerçekleşir. “O rulete basılan para nasıl kazanılıyor?” oradan çıkan gazetecilik ve fikri takip sorusu bu. Ayrıca Hürriyet gazetesinin, eline ulaştığı halde bu haberi kullanmama şeklindeki editoryal tercihi de ayrıca kayıt düşülmeli. Bunlar son okurun, neyi nasıl okuması gerektiği konusunda önemli ipuçları.

Kamuoyu açısından

Her iki açıdan bakıldığında da şunu görüyoruz. Bir bakanın çocuğunun kumar masasında fotoğraflanması, geniş kesimlerce bir sorun, bir itibar kaybı şeklinde algılanmıyor. O rulet masasının kazanını bu nedenle belli. Bu gazeteciliği de aşan bir sosyolojik gerçek. O yüzden “operasyon” diyerek geçiyorlar. Sanki haberin servisi “operasyon”sa, haberdeki gerçek hiç önemli değilmiş gibi. Belki de bu yüzden kimse daha fazla üstüne gitmiyor. Herkes kendi gerçekleriyle yaşıyor. Bunu en yoğun haliyle 17-25 Aralık sürecinde görmüştük. Evet dinlemeler, sızdırılma, paketlenme şekli bir operasyondu ama en nihayetinde dökülen şeylerin tümünün yalan olduğunu kimse söyleyemez. Oysa, “operasyon” algısı, geriye kalan her şeyin üzerini örttü. Şimdi anaakım medya teslim olmuş yahut ele geçirilmişken ne çıkarsa çıksın, aynı “operasyon algısı”yla örtülecek veya örtülmeye çalışılacak. O yüzden fikri takip, sabır ve haberi işleme, fırsat bulup hatırlatma şekli artık çok daha önemli. Bir manşetle her şeyi değiştiririm fikrinden alabildiğince uzaklaşmak gerek.