Hayır hafta sonu Kadıköy’de oynanacak Fenerbahçe-Galatasaray maçından değil, son İngiltere şampiyonluğunu 26 yıl önce kazanmış Liverpool’dan bahsediyoruz. Jürgen Klopp, henüz ikinci sezonunda kendisini kulüp efsaneleri arasına sokacak bir takım yaratmaya doğru gidiyor.

2008-09 sezonunda Rafa Benitez yönetiminde tüm sezon boyunca 2 kez mağlup oldu ve 86 puan topladı. Son 11 maçta tam 31 puan toplamışlardı, ilk 22 haftada aldıkları 10 beraberlik onların Manchester United’a yetişmesini engelledi. Hoş United da topladığı 90 puanla büyük iş yapmıştı, zira o sezondan bugüne dek hiçbir şampiyon bu puana ulaşamadı. Liverpool bu performansla geçen sezonki şampiyon Leicester City’nin 5 puan önünde ipi göğüsleyecekti örneğin. Steven Gerrard hem meslektaslarının hem de futbol yazarlarının verdiği yılın en iyi futbolcusu ödülünü kazandı ama bu şampiyonluğu getirmeye yetmemişti. 5 yıl sonra yine Manchester United ile yarışa girdiler. 36. haftada kendi evlerinde Chelsea’ya konuk oldukları maçın ilk yarısının uzatma dakikalarında Gerrard kendi yarı sahasının son metrelerinde ayağı kayıp düşünce topu kapan Demba Ba konuk ekibi 1-0 öne geçirdi. Bugün hala üzerine şakalar yapılan bu pozisyonun ardından Liverpool maçı 2-0 şampiyonluğu da 2 puan farkla Manchester City’e kaybetti. Gerrard sonradan bu dönem için hayatımın en kötü 3 ayıydı diyecekti.

Aslında Klopp’un Liverpool’ından geçen sezon daha çok şey bekleniyordu. Sezon sonunda elde edilen sekizincilikten çok bir türlü izleyen sezon için umut verecek bir galibiyet serisinin yakalanmaması kafalarda soru işaretleri yaratıyordu. Gerçi takım 14 Şubatta Aston Villa’yı deplasmanda 6-0 mağlup ettiği maçtan sonra ligde sadece 2 kez mağlup oldu ve UEFA Avrupa Ligi’nde de final görmeyi başardı. Bu sezona deplasmanda 4-3’lük Arsenal galibiyeti ile başladıktan sonra Burnley’e 2-0 mağlup oldular ama o günden beri kaybetmediler ve oynadıkları 9 maçta 23 puan topladılar. Klopp’un takımı tam 5 maçta 4 gol ve daha üzerinde gol kaydetmeyi başardı. 11 hafta sonunda 30 golü yakalamış durumdalar ve Premier Lig başladığından beri 100 gol barajını geçtikleri 1895-96 ile 2013-14 sezonlarındaki gol performansını zorlayacak gibi görünüyorlar. Peki Liverpool’ın yükselişini sadece sayılarla mı açıklayabiliriz? Elbette hayır.

Klopp’un Dortmund’da tüm dünyaya tanıttığı, rakip takıma topu kazandığı anda karşı sahada yapılacak bir baskı ve bu yolla topun çok çabuk geri alınmasını kapsayan “karşı pres” (gegenpressing) felsefesi aslında yoktan var edilen bir felsefe değildi ve 1970’lerde Hollanda takımlarının farklı bir karakterde kullandığı bir silahtı. Guardiola bu plana “topu geri kazanma” diyor, aslında kendi açısından doğru bir terim zira Guardiola için topu sahanın neresinde kazandığınız birinci derecede önemli değil. O, rakibi bu baskıyla uzun toplara zorlamayı da hedefliyor. Klopp’un derdi ise topu 10 numarasına en yakın yerde kazanmak. “Futbolda kendi sahanızdan oyun kurarken topu kendi 10 numaranızla buluşturmak için ne kadar pas yapmanız gerektiğini düşünün, halbuki atağınızı rakip sahanın ortasında başlatırsanız bunun için bazen tek bir pas bile yetebilir” demesi de kafasında neler olup bittiğini anlatıyor. Tabii Almanya’da bu silahı kullanması daha kolaydı, zira Premier Lig’de topu yediği baskı ile kendi sahasında kaybeden takım, ligde müsamaha gösterildiği ölçüde Almanya’dan daha çetin şekilde karşılık veriyor (tatlı-sert müdahaleler veya doğrudan faul ile) ya da defans oyuncuları Bundesliga ile karşılaştırıldığında geçilmesi daha zor isimler olabiliyor. Ancak Klopp burada karşılaştığı ek soruna karşı ek bir çözüm bulmuş durumda. Liverpool’ın attığı 30 golü dikkatlice izlediğinizde bu gollerin aşağı yukarı 25 tanesinde ceza sahasında çok kalabalık bulunduğunu görüyorsunuz. Mane, Firmino ve Coutinho’dan oluşan üçlü hücum gücü neredeyse her atakta rakip kaleye çöküyorlar. Üstelik iki bek, bu sezon yeni rolünde muhteşem bir performans gösteren James Milner ve Nathaniel Clyne rakip sahanın son metrelerine kadar indiklerinde hücum üçlüsünün arkasındaki orta üçlü de ceza sahasına doluşuyor. Bu üçlü için rotasyona giren Emre Can, Lallana, Wijnaldum ve Henderson ligdeki 30 golün 7’sine imza koydular. Coutinho, Firmino ve Mane’nin toplamda kaydettikleri 16 golü 5-5-6 şeklinde paylaşmaları da bir tesadüf değil. Liverpool rakip kale çizgisi ile penaltı noktası arasındaki 11 metreyi rakibe zindan ediyor adeta. Hatta hiç abartmayalım attıkları gol sayısı bugün rahatlıkla 30 yerine 45 civarında olabilirdi. Sadece 6 gol attıkları Watford maçında dahi maçın son 15 dakikasında birkaç gol kaçırdılar. Tabii bu planın zaafları da mevcut. Ön alana dizdiğiniz 6 ismin tümüyle rakip alanda baskı uyguladığınızda ve rakip bu baskıdan çıkmayı becerdiğinde savunma hattınız dengesiz yakalanabiliyor. Geçen sezon oynanan UEFA Avrupa Ligi finalinde Liverpool ikinci yarıda tamamen teslim olmuştu, zira Sevilla ikinci devrenin 19. saniyesinde bulduğu golün sonrasında bu presi rahatlıkla aşmış ve Liverpool savunmasını dağıtmıştı.

Klopp 31 Aralık’taki Manchester City maçına kadar rakiplerine nazaran daha kolay bir maç takvimine sahip olmanın avantajını da kullanabilirse Liverpool limanındaki işçiler yeni yıla suratlarında büyük bir gülümseme ile girebilirler.