Obradovic’in şapkasındaki tavşanlar

Tabii ki Obradovic’in ne şapkası var ne şapkasından tavşan çıkartıyor ne de bunlara ihtiyacı var. Çünkü kendine göre başarıya ulaşacak prensipleri ve bunu sağlayacak tüm donanımları edinmiş birinin kimseye ihtiyacı olmadığı gibi, hedef koyan tüm takımların ona ihtiyacı vardır.

Obradovic ile Fenerbahçe’nin kazandığı EuroLeage Basketbol Şampiyonluğu çok değerli. Bununla beraber, bu başarı, spor kültürümüz ve yapılanmamız ile yüzleşmemizi sağlayacak çok önemli bir ortamı da beraberinde getirdi.

Bu çok önemli şampiyonluğun Türkiye’deki altyapı ve Türk oyuncular üzerinden tartışılmaya açılması bizim açımızdan doğru, Obradovic açısından doğru değil. Türkiye’de gençlerin önünü açmaktan sorumlu olan takımın antrenörü Željko Obradović değildir. Obradovic’in Fenerbahçe’ye gelmesindeki hedefleri içerisinde böyle bir gündemi olamaz. Bütün dünyanın sayılı kulüplerinin peşinde koştuğu bir isimden bahsediyoruz. İlkeleri var. Hedefini şampiyonluk üzerine oturtmuş bir profesyonel çalıştırıcının başka bir gündemi ya da hedefi olamaz. Obradovic, oyuncunun nereli olduğundan çok oyuncunun kendi prensiplerine uygun oynamasına bakıyor. Türk, ABD’li, Sırp oyuncu fark etmez.

Bu ülkenin gençlerini kazanmak, sportif başarılara imza atmak en başta ülkenin genel spor politikaları içerisinde olmalıdır. Gelen antrenörlerin donanımları ve hedefleri misyonunu bunu belirler zaten, altyapı için farklı donanım ve prensiplerle beraber en az 10 yıllık anlaşmalar yaparak ve ciddi bir program uygulayarak başarılı olunur.

Her şeye rağmen, Obradovic, basketbolu sadece şut atmaktan ibaret olarak öğrenen Melih Mahmutoğlu’na gerçek basketbolun ne olduğunu öğreterek, onun olması gereken basketbolcu donanımlarını edinmesini sağladı. Bu bile kendi amacı içinde ve farklı bir uygulama olmasına rağmen büyük başarıdır.

Panatinaikos’ta büyük başarılara imza atarken, elinde kendi amaçlarına uygun Yunan kökenli sporcuların olması, Yunanistan’da basketbol altyapı programlarının ne kadar doğru olduğunun kanıtıdır. Ama Obradovic için bu çok fark eden bir fırsat değil, onun için kendi prensiplerine uygun oyuncuları transfer etmek ya da mevcutta varsa onlarla yola devam etmek önemlidir.

Bu konuda bizim en önemli açmazımız; ülkenin kendi spor ekolünün olmaması ve ülkenin tamamını kapsayacak politikaları üretememesidir. Bu açmaz kulüpleri kendi kaderleriyle baş başa bırakmaktadır. Ve ülkenin kaderinin; kötü yöneticiler ve kötü başkanlar üzerine kurgulanmış bir yönetim mekanizmasına mahkûm olmasıdır.

Sistematik kurgu, prensip ve ciddi hedefler ister istemez kulübün ve yönetimin oturmuş bir spor kültürüne sahip olmasını zorunlu kılar. Yüz yıllık kulüplerin böyle bir kültüre oturtulamaması aslında tarihsel birikimlerine ve misyonlarına ters olmasına rağmen, bunun suçlusu farklı işkollarındaki ve spor ile ilgisi olmayan kişilerin bu sürece yönetici olmasından kaynaklanmaktadır.

Haliyle bu açmaz kulüplerin altyapılarını kaliteli ve yıldız adayı oyuncu yetiştirme üzerine kurgulamasına olanak sağlayamamaktadır.

Kulüplerin dernek olması ise başka bir anlayışın kulüplere oturmasına neden oldu. Hiçbir başkan ve yöneticinin yapacağı harcamalardan sorumlu olmaması, ortaya bir rant mekanizmasının çıkmasını sağladı. Hele bir de menajerlerin bu işin eldiveni olması işleri daha da kolaylaştırdı.

Altyapıdan sağlanacak nasıl bir rant olabilir ki? Yok haliyle… O zaman altyapıda rant sağlanamaz. İşte işin bütün özü bu...

Ortada 4-5 milyon avroluk transferler varken ve bundan sağlanacak ciddi komisyonlar varken, kalkıp 100 bin TL’lik altyapı transferleri veya altyapıya para harcama gibi son derece basit matematikle kimse uğraşmaz.

Oturtursun eski sporcu, tespihli bir abiyi işin başına “höt”, “söt” ile işi yönetir, iş olur biter ve kimsenin başı ağrımaz. Ülke hariç…

Ülkeye bakınca:

Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın politik hedefler ve amaçlar üzerinden büyük sorumluluğu olması gerekir. Ancak Bakanlığın bu politikaları üretmekle ilgili kaygısı yok. Siyasi hedeflerine uygun hedefleri her şeyin önüne koyuyor. Haliyle gerçekçi bir spor politikasının oluşması mümkün olmuyor.

Esas önemlisi, bence, Gençlik ve Spor Müdürlüğü’nün lağvedilmesi gerekliliğidir. Artık tüm kimliğini kaybetmiş ve tamamen siyasallaşmış bir kurumun spora zarar vermekten başka bir etkisi olamaz. Hele hele bu kurumları işin ehli insanların yönetmediği için gençler adına bir şey beklemek abesle iştigal olur.

Belki Obradovic’in bu kadar sorundan haberi yoktur. Ama niye eline oyuncu gelemediğinden dolayı şüpheleri olabilir. Öğrenince sanırım bu duruma gülüp geçer. E bu ortamda Obradovic hangi Türk sporcuyla oynayacak?

Aslında Obradovic çok şanslı! Azizi Yıldırım basketbolu bilmiyor, eğer bilseydi başına gelecekleri tahmin bile edemezdi. O zaman gerçeklerle yüzleşirdi.

Şükrü Saraçoğlu antrenör ve futbolcu mezarlarıyla dolu.