ABD'de 17 Eylül 2011'de "Biz yüzde 99'uz" sloganıyla başlayan Wall Street'i İşgal Et eylemlerinin üzerinden 10 yıl geçti. Kapitalizme karşı öfkenin sokaklara taştığı Occupy direnişi bir nesil için dönüm noktası oldu.

Occupy hareketi yeni nesil yarattı

Rebecca Nathanson

New York'taki Union Meydanı'nda bir kalabalığın içinde duruyordum daha sonra başka bir yürüyüşe katılmak için polisi geride bırakarak koşmaya başladık. Tarih 17 Kasım 2011'di ve Wall Street'i İşgal Et eylemleri ikinci ayındaydı. New York polisi eylemcilerin kaldığı Zucotti parkına üç gün önce baskın düzenlese de barışçıl bir protestoyu parçalamak için sıkılan biber gazları Occupy eylemlerinin enerjisini yok etmeye yetmedi. Tüm bunlar 10 yıl önceydi.

Occupy Wall Street, 11 Eylül sonrası George W. Bush yönetimi altında büyüyen ve tüm umutlarını 2009'da başkanlık koltuğuna oturan Barack Obama'ya bağlayan bir neslin neredeyse tamamını politize etti. 2008 ekonomik krizinden sonra Obama'nın "umut ve değişim" mesajları gerçekliğe bürünmeyince hayal kırıkları yaşandı ve bu nesil ABD'nin siyasi ve ekonomik kurumlarını sorgulamaya başladı.


YENİ BİR FIRSAT ORTAYA ÇIKMIŞTI

Kanadalı dergi Adbusters, o yaz "Wall Street'i İşgal Et" çağrısı yayımladı ve Occupy eylemlerini başlatan bu çağrının sahipleriyle görüşerek röportaj yaptım. Adbusters'ın genel yayın yönetmeni Kalle Lasn, 1968 kuşağından olduğunu belirterek "50 yıl sonra başka bir küresel dönüşümü gerçekleştirmek için bir fırsatın ortaya çıktığını" ifade etti.

Occupy eylemlerinin 2011'deki yükselişi, sınıf bilincini ana akım Amerikan siyasetinde yeniden görünür hale getirdi. Yazar Noam Chomsky, Occupy'ı sivil haklar ve savaş karşıtı hareketlerle karşılaştırarak diğerlerinden farklı olduğunu dile getirdi, "Bu, birçok insanın hayatının nasıl olabileceğine dair düşüncelerini değiştiren bir deneyimdi" dedi.

'BİZ YÜZDE 99'UZ' SLOGANI BÜYÜDÜ

Occupy eylemlerinin daha sonra merkezi haline gelen Zuccotti parkında ilk kez bir araya geldiğimizde polisler can sıkıntısıyla bizi izliyordu. Bir hafta sonra Zuccotti tamamen işgal edilmişti. Grup herhangi bir lideri olmadan hareket ettiği için hızlıca çalışma grupları oluşturdu ve düzenli toplantılar yapmaya başladı. Ancak 25 Eylül'de polislerin genç bir kadına tazyikli su ve biber gazı sıktığı görüntülerin viral olmasıyla hareket çarpıcı biçimde büyüdü.

Ertesi gün, Brooklyn Köprüsü'nde yürüyüş yapan 700'ü aşkın kişi gözaltına alındı. O günden sonra kentin sokaklarına dolan enerji hayli büyüleyiciydi. Occupy hareketinin kapitalizm karşıtlığı, "Biz yüzde 99'uz" sloganları derinden yankılandı. Servetin çoğunluğunu kontrol eden yüzde 1'lik küçük azınlığa öfke yükselirken orta ve üst-orta sınıfların bu kesimden daha çok işçi sınıfıyla ortak noktaları olduğu vurgusu öne çıktı, dayanışma inşa edilmeye çalışıldı.

ZUCCOTTİ PARKI VE DİRENİŞİN MERKEZİ

Occupy hareketinin organizatörlerinden Nelini Stamp, üniversiteye parasının yetmeyeceğini anlayınca liseyi bıraktığını, perakende ve ev işlerinde çalıştığını anlatırken 17 Eylül'de Zuccotti parkına gittiğinde "Yaşamak istediğim dünya bu" diye düşündüğünü ifade etti. Stamp, o dönem çalıştığı işyerinde masasının altına bir uyku tulumu koydu, Occupy broşürleri hazırlamak için çalıştığı ofisin yazıcılarını kullandı ve gecelerini direniş parkında geçirirken yalnızca duş almak için dairesine gitti. 2020'ye gelindiğinde, Black Lives Matter hareketi başladığında Occupy sürecinde elde ettiği deneyimleri bu hareket içerisinde de gösterdi. Stamp, "Dürüst olmak gerekirse eğer bir dünya yaratırsanız onun en iyi kısımlarını elde ettiğiniz gibi en kötü kısımlarını da elde edeceksiniz" dedi.

'BÜYÜK BİR UYANIŞIN OLDUĞUNU HİSSETTİM'

Eylemler başladıktan yaklaşık bir ay sonra 600'den fazla grup yurtiçi ve yurtdışında dayanışma eylemleri düzenledi. Kaliforniya'daki Occupy hareketinden yazar ve aktivist Rebecca Solnit, "Kapitalizmin, neoliberalizmin ve finansal çaresizliğin insanları birbirinden izole ettiği bir çağda birlikte hareket etmek ve o derin ilişkiyi kurmak önemliydi" dedi. Solnit, "Occupy bana şunu öğretti: İşini kaybettiğinde evde kalırsın, evini kaybettiğinde mahallelerde kaybolursun. Tıbbi bir bakım alamadığında ve tıbbi borç altında ezildiğinde görünmez bir şekilde acı çekersin. Yaşanan tüm bu ıstıraplar eylemcilerin direnişi ve yaptığı konuşmalarla görünür kılındı. Bunun büyük bir uyanış gibi hissettirdiğini fark ettim. Bir gölete atılan taş gibi, dalgalar dışarıya doğru yayılmaya devam ediyor" diye konuştu.

'BAZI İNSANLAR İÇİN OCCUPY HER ŞEYDİ'

Panama'da doğan ve dünyanın dört bir yanındaki askeri üslerde büyüyen Sandy Nurse, 2009 yılında 25 yaşındayken New York'a yerleşti. New York'taki New School'da uluslararası ilişkiler alanında yüksek lisans programına kayıt oldu. 17 Eylül'de Occupy hareketine katıldığı dönemi "Bir şekilde muhaliflerin bir parçası olmak istedim. Çünkü öfkemi dışarı atmaya ihtiyacım vardı" diyerek anlatan Nurse, "Occupy sürecinde geliştirdiğim ilişkiler kısa sürede hayatımın, derin arkadaşlığın ve sevgi dolu seçilmiş bir ailenin ne olabileceğine dair algımı tamamen değiştirdi. Bazı insanlar için Occupy her şeydi" diye konuştu.
Geçen yaz bisikletimle Zucotti parkına gittim. Occupy'ın izini aradım ancak sadece bakımlı taş levhalar, zemin lambaları, mükemmel aralıklı ağaçlar ve çiçek tarhları buldum. Bu küçük park 2011 yılında yaklaşık iki ay boyunca, birçok kişiyi yaşama, çalışma, yemek yeme ve meşgul olma gibi biçimlerle ilgili yeni olasılıklar aramaya itti. Birçok insanı aktivist haline getirdi ve onlara bir gelecek vizyonu verdi.

The Guardian'dan çeviren BirGün Çeviri Kolektifi