Çayın unuttuğun son yudumuydu kalan. Oysa, ona bile saygı göstermeyi hiç esirgedin mi sen, esirgemedin

Ödenmiş ağırlık ederi

NECATİ TOSUNER

Doğaldır ki, bu sana çok gelir.

Çeşme orada su yok. Nerede umut çağıltıları?.. Sevinçler nerede?..

Uzaktan bakılması bile yetermiş gibi geride bırakılmış sen. Oysa, giderken yanında hep eksiksiz götürülen. Çünkü, geride unutulması akıldan bile geçmeyen.. hiç geçemeyen!

Uzaktan.

Özgürlüğün sınırlanmasıyla yoğunlaşmış bir akşamdan geçip de kimsesiz kalınmış bir yaşlılık çağrısını üfler gibi dinginlik yüklü bir geceye söyleyen. İnceden, utangaç ve sızılı sızılı söyleyen. Sanki, hem de hiç yok yere söyleyen. Not edilmeyen. Ona aklının bir ucunda yer açan geceye söyleyen.

Bak işte, hani öyle yok saymayı başardığını sandığın kendini işte yine ve yeniden karşında bulduğun, sana o sevgi dolu bakışlardan gelen o coşkun sevinçle.

Hiç tanımadığın kimselere borçlanmış da olursun içinde öyle bir sıcaklık duyduğunda. Yani, daha ilkyaz gelmeden karşılar seni bir yaz kuşluk öncesi, -unutulur gönül konulmuşlar, kendini tımara çekme kararları. Olsun.

Derin bir soluk alıyorsun.. güzel.

• • •

Üzerindeki ağırlığın ederini yaşayarak ödedin sen. Şimdi keyfini sür üzerindeki kalmış da çökelmiş ağırlığın. Kendini unutmadan, hiç de yakınmadan!

O gün, üzerimde bir ağırlık vardı. Evet, ne güzel oluyor böyle söylemesi. Sonra...

Sonra, yaş yetmişi geçti çoktan. Yani, o gün bir ağırlık vardı üzerimde. Aman bundan bir kötülük çıkmasın!

Gidip –hadi- biraz yatayım dedim. Hani, gün ortalayınca şöyle bir ağırlık gelip gelip buluyor ya beni! Yattım biraz ama yatılmaz: Kırk bir şey üşüşüyor aklıma. Yatmaktan korktum sanki, hemen kalktım.

Sen kapıda kalmışsın gibi fırlayıp doğruldum telaşla. Oysa, anahtarın var senin, kapıda kalmazsın ki...

Gelsen.

Söylemekle söz eksilmez.

Sen durma yine söyle bana ne söyleyeceksen.

• • •

Çayın unuttuğun son yudumuydu kalan. Oysa, ona bile saygı göstermeyi hiç esirgedin mi sen, esirgemedin.

Neydi eskiden?.. Yaşın ne.. başın ne, ha?..

Yok öyle göstere göstere empati yapmak.

Sıçramaya başlayacaksan önce bu noktadan başla sıçramayı denemeye!

Bakalım. Bakmak yetmez: Görelim!

Şimdi başlayabiliriz çekirgeyi anlamaya.

Şöyle diyelim...

Eğilip de aldığın yere düşmüş bir kuru yaprakta ne var?.. Ağacından uzağa savrulmuş bir deli yaprakta ne var?.. Ağacından uzağa savrulmuş da hem öksüz hem yetim kalmış bir küskün yaprakta bulduğun.. bulmak istediğin, ne var?.. Gördüğün.. görmek istediğin... Zayıf, narin ve kırılgan oluşundan başka. Yere düşmüş oluşundan başka. Renginden.. eski renginin pek de değişmiş oluşundan başka. Yitirdiği canlı ışıltının yerine tozlu bir ölgünlüğün geçmesinden başka, ne var?.. Da, sen eğilip yerden alıyorsun ya onu...

Sende, ne var sende?.. Ortak derdimizden başka...

Yok, unuttuğun çay olsun.