ÖDP: Bu gerici düzeni asla kalıcılaştıramayacaklar

Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Başkanlar Kurulu 24 Haziran seçimlerinin ardından bir açıklama yaparak, "Bu gerici düzeni asla kalıcılaştıramayacaklar" dedi.

OHAL şartları altında gerçektirilen 24 Haziran seçimlerinde devlet kanalı TRT'nin ve yargı kadrolarının AKP-MHP ittifakının propaganda aracına dönüştürüldüğüne işaret edilen açıklamada, "Seçim sonuçlarının açıklanmasında ise her zamanki gibi AA manipülasyon işlevini gerçekleşti. AKP-MHP ittifakına Hayır diyen milyonlar bu seçimlerin ne adil ne de demokratik olmadığını biliyor" ifadelerine yer verildi.

Muhalefet hareketine düşen sorumluluğun halka umut ışığı olacak bir güç merkezinin inşa etmek olduğu belirtilen açıklamada, "HDP etrafında birleşerek ya da CHP eksenindeki siyasetlere bel bağlayarak bu toplumsal birikimin siyasal bir güce dönüşmesinin mümkün olmadığı, bu şekilde mevcut dengenin değişmediği de ortaya çıkmıştır." denildi.

ÖDP Başkanlar Kurulu'nun açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

Türkiye tarihinin en adaletsiz seçimlerinden birisi daha yaşandı. OHAL altında gerçekleşen seçimlerde devletin tüm kurumları ve imkanları seferber edildi.

TRT ve iktidarın yörüngesinde tekelleşmiş medya düzeni tek yönlü bir propaganda yürüttü. Danıştay ve Yargıtay üyelerinden başlayarak, devletin tüm kadroları ve kurumları AKP-MHP ittifakının propaganda aracına dönüştürüldü. Seçim sonuçlarının açıklanmasında ise her zamanki gibi AA manipülasyon işlevini gerçekleşti. AKP-MHP ittifakına Hayır diyen milyonlar bu seçimlerin ne adil ne de demokratik olmadığını biliyor.

Hükümetin ve yandaş sermayenin yarattığı tüm olumsuz koşullara karşın, aceleyle aldıkları baskın seçim kararına rağmen iki aydan kısa bir zaman içinde milyonlar harekete geçerek ülkenin kaderine sahip çıkma iradesi gösterdi. Sokaklarda ve sandık başlarındaki dayanışma ve direniş demokrasi tarihimizde, geleceğe de taşınacak özel bir yere sahip oldu.

Gençlerin ve kadınların en ön saflarda bulunduğu direniş gücü, iktidarın tüm olanaklarına karşı bu ülkenin politik iradesinin ve özgürlük düşüncesinin asla teslim alınamayacağının ve istedikleri gerici düzenin kalıcılaşmasının başarılamayacağının en büyük kanıtıdır. Yarınlarımızın en büyük umut kaynağı da budur.

Her şeyden önce bu koşullar altında sokakları doldurarak neşeyi, sevgiyi ve umudu çoğaltanlar... Mücadeleyi büyütenler... Sandıklara omuz omuza sahip çıkanlar.... Gezi’den bugüne hep beraber bir tarih yazıyoruz ve bu ülkenin kaderini değiştirerek tarihi yazmaya da birlikte devam edeceğiz...

OHAL’le, baskıyla, saldırılarla, tehditlerle, hakaretlerle AKP-MHP ittifakı ve Erdoğan kazanmış oldu (!) Unutulmamalıdır ki, toplumun en az yüzde 50’sinin Hayır dediği bir sistemle ve adaletsiz koşularda gerçekleşen seçimlerle kurulan bir iktidar, mutlak değildir. Anti-demokratik ve oldu bittiyle “kazanılan” bir iktidarın ülkenin içine sürüklendiği derin krizi aşabilme kabiliyeti yoktur. Bugün zafer diye ilan edilen sonucun aslında bir Pirus zaferinden başka bir şey olmadığı kısa zamanda ortaya çıkacaktır.

Seçimin sonuçlarından birisi, AKP’nin tek başına iktidarını kaybetmesi, inisiyatifi iktidar blokunun diğer bileşeni olan MHP’ye kaptırmasıdır. Erdoğan’ın Başkanlığı da dahil olmak üzere süreç, MHP’nin merkezinde olduğu koalisyon olarak ilerleyecektir.

Erdoğan, Başkanlık koltuğuna bu güç kaybıyla birlikte artık daha fazla yıpranmış, yorgun ve gücü azalmış bir lider olarak oturabilmiştir. AKP-MHP ittifakı oy kaymasını daha çok kendi içinde yaşayarak, sağ tabanı konsolide etmeye devam edebilmiş, bunda özellikle son haftalarda ortaya çıkan değişim ihtimali karşısında hissedilen derin korku da etkili olmuştur!

Erdoğan’ın Başkanlık yetkilerini MHP’ye dayanarak kullanabileceği bu ittifak kuşkusuz ki çelişkili bir birlikteliktir ve ilerleyen süreçte yeni sorunlar ortaya çıkacaktır. Egemenler arası güç dengelerindeki değişim nedeniyle AKP-MHP ittifakının geleceği sanıldığı gibi mutlak değil, pamuk ipliğine bağlıdır. 16 yıllık iktidarın paylaşılması süreci başladığında egemenler içerisinde pek çok gerilim ortaya çıkacaktır. Ayak sesleri duyulan ekonomik krizin AKP-MHP ittifakının hesaplarını altüst etmesi, Geçinemiyoruz diyen milyonlarca emekçinin bozuk düzene Hayır demesi iktidar blokunun ömrünü kısaltacaktır. Önümüzdeki dönemde, Türkiye 16 yıllık yıkımın biriken sonuçlarıyla birlikte ekonominin yanı sıra dış politikadada krizli bir döneme girilecektir.

Seçimler muhalefet hareketi için önemli imkanlarla birlikte bir yenilenme ihtiyacını da bir kez daha açık biçimde ortaya koymuştur. Solun yenilenme ve arınma ihtiyacı kaçınılmaz hale gelmiştir çünkü artık eskisi gibi rutinlere ve eğilimlere sahip bir siyasal alan bulunmamaktadır. Meclisin vitrin haline dönüştüğü bir siyasal alanda, örgütlenmenin merkezi halktır, emekçi sınıflarıdır.

Baskı, tehdit, yıldırma, saldırı, kısacası iktidarın korku iklimine karşı sokakları dolduran milyonlar, Gezi’den bu güne süren halkın devrimci direniş dalgasının büyüyerek sürdüğünü ortaya koymuştur. Gençlerin ve kadınların başını çektiği bu dinamik, devrimci direniş potansiyelleriyle birleşerek ülkenin kaderinin değiştirilebileceğini bir kez daha ortaya koymuştur.

Muhalefet açısından en büyük eksiklik, bu dinamik güçle birleşmeyi ve bu direniş potansiyelini alternatif bir toplumsal-siyasal güç olarak örgütlemeyi hedefleyenbir birleşik mücadelenin 24 Haziran sürecinde gerçekleştirilememiş olmamasıdır. Bu dalga sokaklara çıkacak kanalları bulmakla birlikte, özellikle de seçimin en kritik anında, sonuçların açıklanmaya başladığı andan itibaren önderlikten yoksun kalmıştır. Birleşik bir güç oluşturarak seçimlerde etkin bir pozisyon almamanın en önemli sonuçlarından birisi, bu büyük direnme gücünü ve potansiyelini Parlamentodaki muhalefet hareketlerinin önderliğine mahkum etmek olmuştur.

Açık ki, Türkiye’de bugün toplumsal alanda dengeler, değişimden yanadır. Ancak bunun siyasal alana tam anlamıyla taşınması mümkün olmamıştır. Bunda, AKP-MHP faşist blokunun devlet olanaklarını kullanarak geliştirdiği baskı ile birlikte, toplumsal alanda biriken değişim ve direniş enerjisini siyasal alana taşıyacak bir alternatif gücün yoksunluğu da önemli bir faktör olmuştur.

Bu koşullarda muhalefet hareketi açısından asıl sorumluluk, halka umut ışığı olacak solun bağımsız bir temelde, toplumsal alanda direnen toplum güçleriyle birleşerek alternatif bir siyasal güç merkezinin inşa edilmesidir. HDP etrafında birleşerek ya da CHP eksenindeki siyasetlere bel bağlayarak bu toplumsal birikimin siyasal bir güce dönüşmesinin mümkün olmadığı, bu şekilde mevcut dengenin değişmediği de ortaya çıkmıştır.

Toplumdaki direnme potansiyellerini birleştirerek, yoksul insanlarımızı da AKP pençesinden kurtaracak toplumsal-siyasal bir alternatifi yaratma doğrultusundaki mücadelemizi daha büyük bir kararlılık ve iradeyle sürdürerek, Türkiye’nin aydınlık geleceğine uzanacak bir yolu mutlaka açacağız.

Bu irade ve kararlılıkla, bu iki aylık kısa dönemde #TAMAM çağrısını sokaklara taşıyan tüm Hazirancılar başta olmak üzere AKP-MHP faşist blokuna birlikte direndiğimiz milyonları selamlıyoruz. Daha fazlasını da birlikte, omuz omuza başaracağız!

Özgürlük ve Dayanışma Partisi, bu ana hatlardan hareketle, 7-8 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecek Parti Meclisi toplantısı ile önümüzdeki döneme ilişkin siyasi değerlendirme ve mücadele programını oluşturacak ve analizlerini kamuoyu ile paylaşacaktır.

ÖDP Başkanlar Kurulu