Barbarlığı; kültür ve uygarlıktan bihaber olmak, zalimlik ve vahşet olarak tanımlarsanız; KYK yurdu yapacağız diye ODTÜ’nün kavaklığını katledenleri de; HES’lerle, toprağı zehirleyerek cevher çıkaran madenlerle ve “yeşil yol”larla; Karedeniz’den Akdeniz’e, Doğu’dan Batı’ya memleketi yağmalayanları aynı barbarlık soyunun temsilcileri sayabilirsiniz. O barbarlığa karşı direnenler; öğrencisi, mezunu, çalışanı ve hocasıyla köklerinin çağrısına uyan ODTÜ’lüler, Çanakkale’de siyanürlü altına […]

Barbarlığı; kültür ve uygarlıktan bihaber olmak, zalimlik ve vahşet olarak tanımlarsanız; KYK yurdu yapacağız diye ODTÜ’nün kavaklığını katledenleri de; HES’lerle, toprağı zehirleyerek cevher çıkaran madenlerle ve “yeşil yol”larla; Karedeniz’den Akdeniz’e, Doğu’dan Batı’ya memleketi yağmalayanları aynı barbarlık soyunun temsilcileri sayabilirsiniz.

O barbarlığa karşı direnenler; öğrencisi, mezunu, çalışanı ve hocasıyla köklerinin çağrısına uyan ODTÜ’lüler, Çanakkale’de siyanürlü altına karşı “su ve vicdan” nöbeti tutanlar, küresel ısıtmaya karşı “dersleri asan” 15 yaşındaki İsveçli Greta Thunberg ile dünyanın dört bir yanındaki çevre aktivisti çocuklar ve isimleri asla silinmemek üzere yaylaların yeşiline kazınan Karadeniz’in yiğit kadınları… Onlar da vicdanın ve uygarlığın temsilcileri.

Kapitalizmin insanlığa tehdidine dair Cumartesi yazısında; buna “Ama sosyalizm de dünyaya çok kötülük yaptı” diyerek karşı çıkanlar olacağını söylemiştim. Cümlesinin sonuna “ama” koyarak, “Kapitalizm ile küresel ısınmanın ne alakası var” diye tepki verecekleri unutmuşum!

Onlar zaten unutulmak için varlar. Ama dağlarına, ormanlarına, derelerine, denizlerine, kavaklıklarına sahip çıkanları unutmak ne mümkün.

Pulitzer ödüllü gazeteci Elizabeth Kolbert’in; “Son yarım milyar yılda tam 5 kitlesel yok oluş yaşandı, dünyada yaşam çeşitliliği aniden ve dramatik ölçüde azaldı, peki gözlerimizin önünde yeni bir kitlesel yok oluş yaşanıyor olabilir mi?”, diye sorduğu ve insan faaliyetlerinin dünyamızı 6. yok oluşa götürdüğünü ileri sürdüğü Altıncı Yok Oluş kitabını yayımladığı 2015’te, Karadeniz’de de, misal, “Havva Ana” fırtınaları kopuyordu.

Toprağın bağrını yaracak dozerlerin önüne elinde sopasıyla oturan ve “Yaylaların yolu birleşmeyecek. Vali bize çapulcu diyor. … Vali, Kaymakam kimdir? Ben, ben, ben, halkım ben!” diyerek rant uğruna doğa katliamı yapanlara karşı direnen Havva analar…

BirGün Pazar’da, Guardian’dan aktarılan; Amazon’da yaşayan bir grup yerlinin, ağır silahlı madenciler tarafından liderleri öldürülerek köylerinden kovulmalarının haberi vardı. Amazon’daki nehirleri ve ormanları yok edip, doğal hayata büyük zarar veren, madenci kılığında kaynakları sömüren kapitalizmden başka bir şey değil!

4.5 milyar yıllık dünyamız evrim sürecinin son 500 milyon yılında 5 büyük kitlesel yok oluş yaşadı. Bu yok oluşların; volkanik aktivite ya da gama ışını patlaması nedeniyle ozon tabakasının zarar görmesi, küresel soğuma ve okyanuslardaki oksijenin tükenmesiyle suların asitleşmesi, deniz tabanından metan gazı salınımı, asteroit çarpması gibi nedenlerle gerçekleştiği ve her seferinde yer yüzünde yaşayan türlerin yüzde 60 ila 95’i kadarını yok ettiği hesap ediliyor.

Milyon yıllar jeolojik zamanda göz açıp kapamaya denk düşse de, bir hafta sonrasını bile uzak sayan insanlara 50 – 100 yıl sonra 6. Büyük Yok Oluş’la karşılaşılacağını söylemek hikaye gelebilir.  Ancak, bu, barbarlığın uygarlığı yok edeceği bir dehşet hikayesi. İyimser hesaplar bile, insan faaliyetleri sonucu, 2100 yılına kadar denizlerde ve karada yaşayan türlerin yarıdan fazlasının yok olacağını öngörüyorlar ki bu insan türü için de yok oluş anlamına gelebilecek.

Doğa bilimcileri, vahşi yaşamın “biyolojik imhası”yla son on yıllarda milyonlarca hayvanın yok olmasına bağlı olarak hızla yaklaşan 6. Büyük Yok Oluş’un nedeninin insanın kendisi; aşırı nüfus ve özellikle zenginlerin aşırı tüketimi olduğunu söylüyor.

Bu gidişe dur diyebilmek; içinde Havva Ana’ların, suyunu, ormanını, kavaklığını koruyanların olduğu anti-kapitalist bir devrimci direnişle olacak.