Karşımızda kötülükten beslenen bir siyasal akıl var. Geleneksel, ucuz ayak oyunlarıyla hükümranlığını sürdüren bir saltanat heveslisi ardına düşmüş çıkar çevresi bunlar. Öyle bir cehalet bataklığında savruluyorlar ki; fikirlerine iman etmiş, uyuşmuş, eleştirel dilden şeytandan korkar gibi ödleri patlayan kişiler bunlar. Böyle durumlarda bilim etkilidir elbet. Ama daha değerli olan etik ölçülerle tartılmaktır. ODTÜ hem bilim merkezidir, hem etik değerlerin belki ülkedeki son temsilcisi olan kurumdur. Gelenek kolay oluşmaz. ODTÜ eşitliğin, adaletin, sosyalizmin kalesidir. Genleri böyledir. Bunun dışında olamaz. ODTÜ’ye saldırıyorlar, çünkü ODTÜ onlara ayna tutuyor; gerçeği gösteriyor…

Bayağılığın, yalancılığın, cehaletin peşine düşen yığınlar her zaman olur. Siyasi akıl hamasetle elde ettiği gücü öylesine hovardaca kullanır ki, hesap vereceği hiçbir kurum kalmadığı için iyice saldırganlaşır. Kendi hukukunu koyarak meşruiyet yaratır. Düşman saydıklarını ya zindana tıkar, ya işinden eder; yetmez, propaganda araçlarıyla ki genellikle sermeye sahipleri gönüllüdür buna, “yeni gerçeklik” yaratır. Bu süreç sanılanın tersine, ağırlıklı olarak meclis muhalefetinin katkısıyla güçlenir. Her zorba iktidar, kendine uyumlu muhalefet ister. Açık söyleyeyim, bugün ODTÜ’nün temsil ettiği değerlere MHP, HDP, CHP yönetimleri de düşmandır.

ODTÜ’nün simgesel önemi direniş kültüründen gelir; sınıf bilinciyle oluşan laik ve bilimsel değerlerden aldığı güç, her olguyu sorgulama iradesini taşımasını sağlar. Bu şu anlama gelir; siyasal iktidarlar hangi yöne giderse gitsin, ODTÜ’nün pusulası değişmez. ODTÜ; soran, tartışan, emperyalizme karşı duran, aydınlanmacı, araştırmacıdır. Dinci, milliyetçi güruha karşı duran bir yapıdır ODTÜ. Üstelik bu zorunludur. Dileyen yönetici bu üniversiteye isteği doğrultusunda yön veremez. Bazı yapılar dayatmalara boyun eğmez, bunda ısrar edilirse tepki verir. Doğaldır; memleketin en iyi beyinleri, küresel ölçüde tartıldıkları bir terazide düşünmeyi öğrenirler ODTÜ’de. Bilim kitlelerin ne düşündüğüne bakmaz, hakikatin izini sürer. ODTÜ’yü yok etmek istemelerinin nedeni, hakikati gizleme arzusudur.

“Neden muhalefeti de bu tabloya ortak ettin?” derseniz. Yanıtım açıktır. Dünya bizim ülkemizdekine benzer bir demokrasiyi kutsamıyor. Hatta artık düşünürler bu liberal kepazeliklerin ömrünün dolduğunu söylüyor. Bambaşka yaklaşımlar var. Eğer bu siyasal yapılar insanlığa barış, refah getirir olsaydı, üçüncü büyük dünya savaşı çıkmazdı. Kimine göre çoktandır savaş başladı, kimi için kapıda. Fark etmez, nihayetinde savaşın ya arifesinde ya içindeyiz! Hal böyle olunca bu düzen içinde Meclis’e tıpış tıpış giden, hiçbir anlamı olmayan muhalefet partileri iktidarı güçlendirir. Dincilik ve milliyetçilik salgını tüm dünyada…

Konuyu saptırmak istemem ama şunu söylemeliyim; MHP genetik yapısıyla AKP’ye nefes olmaya devam ediyor, şaşırmıyoruz elbet. Ancak HDP’nin “Özyönetim” bildirisinin içeriksizliği, çağın gerisinde kalan tezleri de bana göre gericiliğin elini güçlendiriyor. Bu konuda Ergin Yıdızoğlu çok iyi bir makale yayınladı. Aynı şekilde, CHP’nin süreci buraya taşıyan iktidara koltuk değneği olarak anayasa görüşmelerine oturması başka bir veri tezlerime yönelik! Bu siyasi yapıların hiçbiri ODTÜ’nün temsil ettiği değerlerle bir arada olamaz. Hepsi donmuş kurumlar. Kiminin ideolojisi zaten gerici, yobaz! Tersi görünümde olanların içine girince hakikat ortaya çıkıyor.

Bunca ayrıntıya niçin girdim?

Esasen toplum, bilimden yana bir beklenti içinde değil. Dolayısıyla siyasi temsilciler de bu kaygıyı gütmüyor. Siyaset bunca yararcılık bataklığına saplanırsa, en çok bağıran, en iyi gevezelik eden öne çıkar. Çok olan hep haklı sayılır ki bu da toplumun intiharı olur. Çok zamandır bizim insanımızın bu yok oluşu hızlandırdığını görüyorum. Düşünce alanı daraldıkça, tek sese mahkûm bir yapı kurulunca, artık o toplumdan yaratıcı ve olumlu sonuç alınamaz. Şu halde; hem küresel egemenler, hem yerel taşeronlar bunun sigortası olan ODTÜ’ye elbet karşı olacaklardır. Durum sanılandan daha yürek paralayıcıdır.

Betona tapan aklın, hangi inanca sahip olduğunu merak eder dururum. ODTÜ yeşilliğini yok edip, o düşünce zenginliğini ayakaltına alarak gücünü ispata çalışan bir iktidar karşısındayız. Elbet yararcı; hem bu dünya, hem ötesi için ticari anlaşmalar peşindeki ahalinin olan bitenin farkında olmaması da anlaşılır, lakin hak verilemez. ‘’Dünya küçülmüş, sosyal medyada her halta ulaşıyorsunuz da, neden memleketinizin, dünyanın nasıl paramparça edildiğini merak etmiyorsunuz?’’ diye sormak hakkım. Düşünceye, bilime, yaratıya, sanata, insana düşman, zalim bir iktidarla girdik yeni yıla!

Yeni yıl derken, bu da ilerlemeci zaman anlayışının getirdiği bir takvim biçimi. Oysa elimizde ilerlemenin iyiye, güzele doğru olduğuna yönelik hiçbir veri yok. Bunu not ederek, “İyi yıllar” diyeyim. Daha güzel cümleler kurmak umuduyla…