Son 15 yıllık verilere göre bu hızla giderse ormanlarımızdan odun üretimi 2020 sonunda 2 buçuk kat artmış olacak. Bu yüksek artış oranı ormanların yok olması yönündeki gidişatı hızlandıracak. Ahşap esaslı levha sektörünün ucuz hammadde gereksiniminin orman ekosistemlerimize zarar verecek şekilde çözülmeye çalışıldığı söylenebilir

Odun üretiminde aşırı artış ormanlarımızı tehdit ediyor

PROF. DR. ERDOĞAN ATMIŞ
Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Ormancılık Politikası Uzmanı

Bilindiği gibi 21 Mart dünyada “Ormancılık Günü” olarak kutlanıyor. Bu tür günlerde herkes güzel şeyler söylemeyi, kutlamalar yapmayı tercih eder. Ben ise genelde acı gerçekleri hatırlatma gereği duyuyorum. Bunu benim olayların olumsuz yanını da gören bir kişi olmama bağlayanlar olacaktır. Fakat hepimizi ilgilendiren gerçekleri böyle günlerde gündeme getirmezsek, sadece inanmak istediklerimize inanarak kendimizi kandırmaya devam edeceğimizi bildiğim için inatla böyle günleri seçiyorum.

Dünyada orman alanları azalıyorken, Türkiye’de orman alanı ve odun servetinin resmi verilere göre artığını, fakat her ne kadar resmi verilere göre bir artış olduğu görülse de, bu artışının ülke genelinde yaşanmadığı, göç veren illerde orman alanı artarken, sanayileşmiş ve göç alan illerde orman alanlarının azaldığı, mevcut artışın ana nedeninin yapılan ağaçlandırma çalışmaları olmadığını son yazılarımızda anlatmıştık. Ayrıca ülkemiz ormanlarında yapılan ormancılık dışı kullanımların orman ekosistemlerini parçalayarak, geri dönülemez zararlar verdiğini ve korunan alanlarımızda ciddi bir nitelik kaybı yaşandığını da bu sayfalardan daha önce paylaşmıştım. Hatta kısaca da olsa odun üretimi artışının, ormanlardaki cari odun artımını artık tehdit eder hale geldiğinden bahsetmiştim.

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin geçen yıl yaptığı ormanlarımızdaki odun üretiminin 2020 yılında 31 milyon metreküpe ulaşacağı açıklaması, Türkiye Ormancılar Derneği’ni, ülkedeki aşırı odun artışını gündeme getirmek için bir panel düzenlemeye itti. Benim de panelist olduğum bu paneldeki tartışmalardan oluşturulan bir kitabın bugünlerde yayımlanması bekleniyor. Türkiye Ormancılar Derneği bu panelde; “Türkiye orman alanları ve servetinin arttığı öngörüsüyle amenajman plan etaları ve yıllık programlar sürekli artırılmaktadır. Amenajman planlarına göre gelecek yıllarda yapılması gereken üretimlerin bir an önce yapılmasına çalışılmaktadır. Sonraki yıllarda yapılması gereken gençleştirme ve bakım çalışmaları öne alınırken, gençlik çağındaki orman alanları “endüstriyel plantasyon” oluşturma gerekçesiyle tıraşlama kesilmektedir.” ifadelerini de içeren bir sonuç bildirisi yayımladı. İşte bu yazı, bu ifadelerin açılımını yapmak için kaleme alındı.

Orman Genel Müdürlüğü’nün resmi verilerine göre; 2005 yılında Türkiye ormanlarından 13,9 milyon metreküp odun üretimi yapılırken, bu rakam 2018 yılında 22,7 milyon metreküpe ulaşmıştır. Bakan Pakdemirli’nin ifadesine göre 2020 yılı için öngördükleri 31 milyon metreküp hedefi tutturulursa, ülkedeki odun üretimi miktarı sadece 15 yıl içinde 2.5 kata yakın arttırılmış olacak. Bu miktar, önceki dönemlere göre kabul edilemez bir artışı ifade ediyor ve ormanların geleceğini tehdit ediyor. Bu artışın nedeninin; ahşap esaslı levha sektörünün hammadde gereksiniminin daha ucuz şekilde karşılanması isteği olduğu iddia ediliyor. Bu sektörün yanlış kapasite planlanması ve son iki yıldaki Türk Lirası aleyhindeki kur değişimleri nedeniyle ithal hammaddede yaşanan aşırı fiyat artışından kaynaklanan yüksek hammadde maliyeti gibi sorunlarının, ülkemiz odun üretiminin artırılarak orman ekosistemlerimize zarar verecek şekilde çözülmeye çalışıldığı söylenebilir.

odun-uretiminde-asiri-artis-ormanlarimizi-tehdit-ediyor-703744-1.

Son yıllarda odun üretiminde yapılan artışın, ormanlarımızdaki ağaç servetindeki cari (yıllık) artımla ilişkisini öğrenmek için öncelikle bu iki değişkendeki yıllara göre değişimlere bakmak gerekir. Odun üretimindeki artışı sorgulamak için; 2012 ile 2018 yılları arasındaki cari artım ve odun üretimi miktarları karşılaştırıldığında; 2012 yılında 41 milyon metreküp olan cari artım miktarının, 2018 yılında 47 milyon metreküpe, 19,2 milyon metreküp olan odun üretimi miktarının ise 22,7 milyon metreküpe çıktığı görülmektedir. Bu rakamlara göre 2012 ile 2018 yılları arasında yıllık artım %15 artarken, odun üretimi miktarındaki artış ise %18 olmuştur. Bu rakamlara göre 2012, 2015 ve 2018 yıllarında üretim/artım oranı sırasıyla %47, %44 ve %48 olmuştur. Oysa bu oran kontrol örneği olarak alabileceğimiz 2005 yılında %38’di (Tablo 1). Rakamlara göre 2005 ile 2018 yılları arasında yıllık cari artım sadece %29,5 artarken, odun üretimi %64 artmıştır. Yani 13 yıllık çok kısa süre içinde ülkedeki odun üretimi yıllık cari artımın iki katından fazla bir ölçüde artmıştır.

Oranlar özellikle 2012 yılından itibaren aşırı üretim artışı olduğunu çok net gösteriyor. Bu artışın yıllık cari artım üzerinde oluşturduğu baskıyı açıklamak için artım ve üretim miktarlarının 2012, 2015 ve 2018 yılları arasındaki değişim oranlarını karşılaştırmak yararlı olacaktır. Üretim miktarı 2012 ile 2015 yılları arasında %6, 2015 ile 2018 yılları arasında %11,5 artmıştır. Böylece 2015-2018 yılları arasındaki %11,5’luk üretim artışı, yıllık cari artışı olumsuz etkilemiş, 2012’den 2015’e %11,9 olan yıllık cari artım, ikinci dönemde %2,4’e kadar düşmüştür (Tablo 2). Yıllık cari artımda aşırı düşüş şeklinde gerçekleşen eğilim böyle devam ederse bir süre sonra negatif bir hal alacaktır. Diğer yandan yıllık üretim miktarının hedeflendiği gibi 31 milyon m3’e çıkarılması durumunda 2005’de sadece %38 olan cari üretim/artım oranı yaklaşık olarak %63’e çıkacak ve odun servetinin eksilmesi ile ormanların yok olması yönündeki gidişi hızlandıracaktır.

Odun üretimi miktarını hedeflenen miktarlara ulaştırmak için farklı yöntemlere başvurulmaktadır. Bunlardan biri; ormanlarda ileriki yıllarda yapılması gereken gençleştirme ve bakım çalışmalarını öne alarak, tıpkı bir kredi kartı borçlusu gibi bugün için gelecekteki varlıklarını gözden çıkarmaktır. Diğeri dikili ağaç satışı yöntemidir. Verimliliği sağlamak ve orman ürünlerinin kalitesini koruyarak zayiatları azaltmak için uygulamaya konulduğu iddia edilen dikili ağaç satışı uygulamaları yeteri kadar denetlenemediği ve orman köylüsünü dışlayarak müteahhitlerin önünü açan bir uygulama haline geldiği için hem ormanlara zarar vermeye, hem de orman köylüsünü ormancılık çalışmalarından uzaklaştırmaya başlamıştır. Ayrıca bu konuda gündeme gelen ormancılık personelinin de karıştığı usulsüzlük haberleri gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Diğer yandan doğal ormanları korumak için yaygınlaştırılacağı ifade edilen endüstriyel plantasyon kurma çalışmalarının, iddia edildiği gibi orman olmayan yerlerde değil de, doğal ormanlar kesilerek yapılıyor olmasının da yine ahşap esaslı levha sektörünün talep ettiği odun miktarını bir an önce karşılamak için başvurulan bir yöntem olduğu söylenebilir.

Ormancılık tarihini bilmeden bugün karşı karşıya kalınan zor durumu anlamak gerçekten güçtür. Ülkemizde orman işletmeciliğinin başlangıcı özel orman işletmeciliği şeklinde olmuştur. Ormanları sermayenin emrine veren bu tür uygulamalar ilk olarak 1870 yılında yürürlüğe giren Orman Nizamnamesi’nden sonra hayata geçmiştir. Yerli ve yabancı ortaklı şirketler taahhüt ve imtiyaz yoluyla ormanların belirli sürelerle işletilmesini üstlenmiştir. 1945 yılına kadar süren bu dönemde ormanlardan yapılan odun üretiminde, üretim miktarının yıllık artımın oldukça üstünde olduğu oranlara ulaşılmış ve ormanlarımız çoğunlukla yabancı şirketler tarafından talan edilmiştir. Günümüzdeki dikili ağaç satış yöntemi de cari artımı sıfırlayan, hatta eksiye düşüren üretim miktarı örneğinde olduğu gibi eski dönemlerdeki ülke ormanlarını sömüren yanlış uygulamaları çağrıştırmakta ve 1937’den beri önemli bir birikim ve deneyime sahip olan devlet ormancılık çalışmalarının sona erdirileceği izlenimini uyandırmaktadır.

Ormancılık çalışmalarının tek beklentisinin ormandan sağlanacak gelir olmadığını, aslolanın orman ekosistemlerinin varlığının sağlıklı bir şekilde devamının sağlanması olduğunu bütün ormancılar bilir. Ormancılık etkinliklerinin koruma, bakım, geliştirme noktasında arttırılması gerekirken, ormanların korunması yerine, “ekonomik büyüme” için gözden çıkarılması hedefinin mevcut iktidar tarafından ortaya konulması kabul edilemez bir durumdur. Ormanlarımız için büyük bir yıkım getirecek bu tür girişimlerin bir an önce durdurulması, ancak ormancı meslek örgütleri, doğa koruma örgütleri ve halkın yoğun ilgi ve mücadelesiyle sağlanabilecektir.