Bu hafta haber sitelerine Batı’da hazırlanan üç eğitim raporu düştü. İlki, OECD ve Dünya Bankasının 2012 PISA’nın matematiksel işlemler ve sorgulama becerisi sonuçlarını esas alarak birlikte hazırladığı Evrensel Temel Beceriler Raporu. Bu rapor, Güney Kore´de düzenlenen ve bu gün sona erecek olan Dünya Eğitim Forumunda değerlendirilmiş olmalı. Eğitim Bakanlığı, raporun Türkiyeyle ilgili kısmını “Türkiye’ye eğitim övgüsü” olarak duyurdu. Övünç çıkarmakta haklı raporda “Türkiye 2003 yılında PISA Sınavına katıldığı zaman hem matematik hem fen hem de okuma alanlarında en az başarı gösteren ülkeler arasında yer alırken, her üç alanda da dikkati çekici bir biçimde gelişme göstermiştir.” deniliyor. Hiç mübalağasız Türkiye´nin “PISA testleri bağlamında kaydettiği ilerleme”den söz ediliyor.

“Dikkat çekici gelişme”den söz etmek için Türkiye’nin öncelikle matematiksel işlemlerde bir gelişme göstermiş olması gerekiyor. Çünkü rapor, PISA’da alınan matematik işlemler ve eleştirel düşünme becerisi performansına bakılarak hazırlanmış. Dikkat çekici bir gelişme olmuş mu bakalım: Türkiye PISA sınavlarına ilk kez 2003’te katıldı. 41 ülkenin katıldığı 2003 PISA sonucuna göre Türkiye matematiksel işlemler sıralamasında 35’inci, 57 ülkenin katıldığı 2006 sınavında 43’üncü, 65 ülkenin katıldığı 2009 ve 2012 sınavında 43’üncü olarak yerini korumuş! Okuma becerisi ve fen alanlarındaki sıralama da aşağı yukarı aynı. Türkiye katıldığı sınavların hiçbirinde gerisinde olduğu ülkenin önüne geçememiş, buna karşın iki ülke (Uruguay ve Tayland) 2012’de Türkiye’nin önüne geçmiş.

İkinci rapor, Avrupa Eğitim Bilgi Ağından (EURYDICE): Raporun, UNESCO’nun Uluslararası Eğitimin Sınıflandırılması Standardına göre hazırlandığı belirtiliyor. Rapora göre Türkiye’nin “12 yıllık zorunlu eğitim müfredatı, yıllık eğitim gün sayısı ve ders saatleri AB ile uyumlu; kazanım sayısı ise AB ortalamasının üzerinde.” Ders konuları ile ders içerikleri standart ölçümünde dikkate alınsa, mesela ortaokullarla liselerin birkaç yıl içinde tümüyle imam hatipleşeceği gözönüne alınsa iyimser olmamızı telkin eden bu ifadeler kullanılır mıydı acaba? Bence kullanılırdı, çünkü onlar için piyasalaşmaya hizmet ettiği sürece dinselleşme sorun değil; hem yoldan sapmamamız için pohpohlanmaya ihtiyacımız var. (Bu rapor da Anadolu Ajans tarafından dağıtıldı ve onun yorumu ile kullanıldı.)

Üçüncüsü, Dünya Ekonomik Formunun Beşeri Sermaye Raporu: Bu rapora göre Türkiye, ülkelerin ekonomik kalkınmasını sağlayacak ve rekabet düzeyini artıracak “nitelikli insan gücü” sıralamasında 124 ülke arasında 68. (Haber sitelerinin “Beşeri Sermaye Raporu’nda Türkiye Avrupa’nın en kötüsü” başlığı ile duyurduğu rapor Anadolu Ajansı tarafından haberleştirilmedi)

İlk iki rapor pedagojik kavramlar kullanan merkezlerden çıkıyor. Üçüncüsü ikisinin de patronu... Bu ikisi ve benzerleri, Dünya Ekonomik Formunda (Davos) belirginleşen ekonomik politikalara uygun olarak okulların beşeri sermaye fabrikasına çevrilmesine eğitimsel kılıflar aramakla yükümlüler. Bu bakımdan Dünya Ekonomik Formu raporunu, onların üzerinde, işinizi düzgün yapamamışsınız uyarısı içeren denetim raporu olarak okuyorum. Birinin “AB ile uyumlu”, diğerinin “dikkat çekici gelişme” gösterdiğini söylediği ülkede üst otorite “nitelikli insan gücü” üretilmiyor diyorsa öyledir, ona kulak kabartmak lazım.

OECD ve Dünya Bankası raporu, bilinçli bir çarpıtmanın ürünü. Rapor, ilerleme dediği şeyde veri olarak okullaşma, okula erişim, eğitimde özelleştire oranları, fiziki durum, bütçe gibi nicel gelişmeleri kullanıyor fakat buradan niteliksel bir sonuç çıkarıyor. Zorunlu olan okulöncesi eğitim 2012’de zorunlu olmaktan çıkartıldığı halde hem OECD hem EURYDICE raporunda “Türkiye okul öncesi eğitimi gündemine almıştır.” gibi ilerleme ifadesine yer veriliyor. Neden?

Benim aklıma ilk gelen; Türkiye bir iktidar değişikliğine gebe ve eğitim, iktidar süresini uzatsa bile AKP dahil, CHP, HDP ve MHP’nin müdahale beyanında bulunduğu bir alan. Bu adamlar, yani neoliberal eğitim merkezleri hızla piyasaya açılan, piyasalaştıkça eğitim rantı üreten gidişata müdahale edilmesini istemiyorlar. Onun için zorlama başarı hikâyeleriyle ‘hadi, iyi yoldasınız’ diyerek mevcut özelleştirmeci, gerici eğitim yolundan ayrılınmamasını şimdiden telkin ediyorlar.