Yılın son günlerinde düşmüştü haber: Tunus’un Sidi Bouzid kentinde üniversite mezunu bir genç kendini yakarak

Yılın son günlerinde düşmüştü haber: Tunus’un Sidi Bouzid kentinde üniversite mezunu bir genç kendini yakarak canına kıymıştı. Aylarca iş aradıktan sonra seyyar meyve-sebze satıcılığı yaparak (size bir şeyler hatırlatıyor mu?) ailesini geçindirmeye karar veren Mohamed Bouazizi, ruhsatı olmadığından polisin tezgahını imha etmesini protesto etmek için bu şiddetli yolu seçmişti. Bouazizi’nin ölümü tahminlerin ötesinde bir tepki seline neden olmuş, Tunus gençliği işsizlik ve geçim sıkıntısına karşı bir çok kentte başkaldırmaya başlamıştı.

Bu başkaldırı haberini ilk aldığımızda, Tunus gibi 23 yıldır aynı devlet başkanının otoriter yumruğu altındaki bir ülkede bile isyan geleneğinin varlığına neredeyse sevinmiştik. “Bile” diyorum, zira baskı rejimi karşısında bu ülkede ifade ve basın özgürlüğünden söz etmek imkansızken, halkın sokaklara taşması şaşırtıcıydı. İsyancıları ülkenin ana gelir kaynağı turistleri kaçırmakla suçlayan Devlet başkanı Bin Ali sayıları çığ gibi büyüyen isyan dolu gençleri şiddetle bastırmayı uygun görüyordu. Halbuki öfkeli grupların yoğunlaştığı bölgeler, başkent Tunus ve kıyı şeridinde değil, ülkenin en fakir kısmını teşkil eden iç bölgeler, yani turistlerin nadiren ziyaret ettikleri kentlerdi. İlk günlerdeki olaylarda 4 kişi ölmüş, geçtiğimiz hafta sonu yeniden alevlenen gösterilerde ise ölü sayısı resmi kaynaklara göre 14, sendikalara göre 20’yi aşıyordu.

Komşu Cezayir’e taşan öfke seli benzer olaylara yol açtı. Cezayir’in kasaları petrol gelirinden dopdolu olmasına rağmen, temel gıda maddelerindeki fahiş fiyat artışları Cezayirlilerin sokağa dökülmesine neden oldu. Protesto gösterilerinin ardından, özellikle lüks mallar satan mağazalara saldıran gençler, bazı dükkanları da yağmaladı. Hafta sonu hükümet temel gıda fiyatlarındaki vergi artışını geçici olarak durdurduğunu açıkladı. Cezayir hükümetinin bu geri adımı şimdilik bir sus payı gibi algılanabilir.

Öte yandan yirmi yıldır Bin Ali rejiminin en büyük destekçilerinden Fransa başta, Avrupa Birliği olaylar hakkında resmi yorum yapmaktan kaçınıyor. Fransa Bin Ali ve hükümetten birkaç ekonomik taviz vermesini istemenin ötesine geçemedi. Uzmanlara göre bu sessizliğin ardında Fransa’nın İslamcıların hükümeti devirmesinden korkması geliyor. Yani İslam tehlikesi karşısında laik diktatörler hala tercih ediliyor. AB’ye gelince, Fransa’dan başka Magrip ülkeleriyle ilgilenen olmadığından, bu konuda Fransa ne derse onu izlemeyi tercih ediyor. Belki de için için “Sömürge yıllarında ne güzel de isyan etmeyi öğretmişiz” diyenler bile vardır buralarda...

Yaşadıkları yoksul bölgelere devlet yatırımlarının yapılmaması, buralardaki insanların kendi kaderlerine bırakılmasını kaldıramayan gençlerin öfkelerinin isyana dönüşmesini Türkiye’de anlayacak çok insan var. Ama bizim unutulmuş bölgelerimizde bırakın yoksulluğa karşı, işsizliğe karşı isyan başlatmayı, nefesi açlıktan kokarken ekmek çalan yeni yetmeleri hapsettiğimizi düşünürsek, şiddet ve talana karşı olsak da, Magripli gençleri takdir etmemek elde değil. Ve umarız ki bu isyanlar Kuzey Afrika’da demokratikleşme sürecinin başlangıcının habercisi olacaktır...