Oflu Hoca’yı aramak

ASLI DALDAL

O.H.A., yani Oflu Hoca’yı Aramak Antalya Altın Portakal ve !f Istanbul’da bütün dikkatleri üzerine çekmesine rağmen bir türlü gösterime girememişti. !f Istanbul’un “en kült filmi” bile seçilen O.H.A ancak rehavetin arttığı yaz sıcağına doğru salonlarda kendine yer bulabildi. Bu gecikmede sinema endüstrisinin, bu enerjisi fazla yüksek, anarşist, politik, absürt komedi filminden fazlasıyla çekinmiş olmasının payı büyük. Genç yönetmeni Levent Soyarslan’a göre bu tedirginlik sadece gösterim tarihinin gecikmesiyle değil, ana akım medyada filme yeterli ilginin gösterilmemesiyle de ortaya konmakta. Örneğin bazı eleştirmenler, inşaatçı Ali Ağaoğlu’nu çok hatırlatan bir başka inşaatçı tiplemesini (filmdeki adıyla Ali Baltaoğlu) ciddi biçimde alay konusu eden O.H.A.’yı, Ağaoğlu’yla arayı bozmamak adına görmezden gelmeyi yeğlemiş. Yine de belli başlı salonlarda - en azından İstanbul için - gösterime girmeyi başaran O.H.A. her açıdan “ezber bozan” bir film olmuş. Son dönemlerde hep festival piyasasına oynayan ve sürekli donuk bakışlı, ne dediği tam anlaşılamayan, yarı-ölü tipler kurgulayan “bağımsız” Türkiyeli sinemacılarının siyasi eleştiriyi bırakın, anlaşılır bir toplumsal duyarlılık bile gösteremeyen, bezgin Dostoyevski çeşitlemelerinin ortasına bomba gibi düşmüş O.H.A.

Of’lu Hoca’yı Aramak, üç gencin Karadeniz’de çıktıkları bir belgesel çekme macerasında başlarına gelen tuhaf olayları, Soyarslan’ın deyimiyle “anarşist bir siyasi mizah” çerçevesinde anlatmalarını merkeze alıyor. Aslında filmde çizildikleri kadarıyla, eskiden Taksim’de olaylara karışmış olmalarına rağmen, artık hiçbir “anarşistliği” bulunmayan, etraflarındaki gelişmelere çoğunlukla tepkisiz bakan bu üç “Oblomov” ne kadar kaçsalar da Oflu Hoca’nın lanetinden kurtulamazlar. Aslında filmdeki komedi unsurunu da büyük ölçüde bu “hiç bir şeye bulaşmak istemezken” kendini olayların içinde bulan sıradan gençler oluşturur. Genelde inanmadıkları, ilgilenmedikleri ya da fazla heyecan duymadıkları şeyler karşısında, “Bana ne” demeyi yeğleyen pek çok insan gibi, bu gençler de ideallerini fazla sorgulamadan Ali Baltaoğlu adındaki hırslı Karadenizli inşaatçıyı filme sponsor olması için ikna ederler. “Kaçkar Megadağ 2023” adındaki projesinin promosyonuna filmin katkıda bulunacağına inanan Baltaoğlu, çağdaş Karadeniz efsanelerini araştırmak isteyen belgeselcilere (belki de kendine bir tehdit olarak gördüğü) internet fenomeni küfürbaz anarşist Oflu Hoca’yı bulmalarını tembihler. Ve “madde” ile “mananın” savaşı bu noktadan sonra başlar. Pragmatist, materyalist, güce tapan şehirlilerin karşısında, doğanın, dağların, bilinmez mitosların efendisi aşkın bir Robin Hood vardır. Gerçekten var mı yoksa sadece bir şehir efsanesi mi tam çözülemeyen Oflu Hoca, şarlatan bir imam, sabah namazına Kabe’ye giden bir ihtiyar ermiş ve Amerikanvari bir tür görünmez ama her şeye gücü yeten “süper kahraman” imgeleri arasında gidip gelir. Sonlara doğru artık insanın güce tapan doğası değişene kadar savaşacağını ilan ederek çocukluğumuzun dünyayı kurtaran adam rüyasını, dünyayı kurtaran imam şeklinde yeniden biçimleyen Hoca efendi, karmakarışık ama bir o kadar da coşkulu, cesur ve komik bir fantezi dünyasının görünmez baş aktörü olur. Bütün bu enerjik kargaşa içinde HES’lerle mücadele eden genç aktivistler, ayı tarafından kaçırıldıktan sonra “hidayete eren” Baltaoğlu’nun yarı-entel sevgilisi Arzu, filmin belki de en komik ve yaratıcı bölümünü oluşturan, tekila katılmış keki yedikten sonra gerçek benliğini bulan muhafazakar jandarma komutanı, şaşkın belgeselcileri (ve seyirciyi) iyice afallatan sinemasal detaylar olarak karşımıza çıkar.

Filmdeki bütün bu çeşitliliğin mimarı Soyarslan yaptığı sıra dışı film kadar, kendi yaşamı ile de dikkat çekici. Recep İvedik serilerinin yapımcısı Özen filmin sahibi Mehmet Soyarslan’ın oğlu olan yönetmen, bu açıdan Recep İvedik’lere ortak olduğunu ama ancak 20 dakika filmi izlemeye tahammül ettiğini söylemiş. Zengin babanın anarşist-sosyalist oğlu olmayı yeğleyerek servetini kapitalizm eleştirisine harcayan ve bunu yaparken babasından da destek gören Soyarslan, filmdeki bir diğer amacının “idiokrasi” yani “aptalların yönetimini” eleştirmek olduğunu da ekliyor. Halkın “kendi kendini yönetmesi” olarak tanımlanan demokrasinin günümüzde medya ve diğer ideolojik aygıtlarla bilinçsiz ve adeta “aptallaştırılmış” kitlelerin yönetilmesine dönüştüğünü vurgulayan Soyarslan, anarşizmini filmiyle sınırlandırmayıp bir de baltaogluholding.com diye bir internet sitesi yapmış. Kaçkar Megadağ 2023 adlı projeyi ciddi ciddi anlatan ve pazarlayan siteye pek çok talep mesajı gelmiş. Tumturaklı bir sinema dili benimsemekten çok açık bir siyasi duruşu ifade etmeye çalışan O.H.A. bu açıdan her kesime hitap edebilen kolay anlaşılır akıcı bir tarz benimsemiş. Tabii filmdeki kapitalizm eleştirisinin çok da yakıcı olmadığını, mizahi-gündelik unsurlarla sınırlı kaldığını burada belirtmek de gerek Ama gene de kanımca film amacına ulaşmış. Bütün bu neşeli karmaşası, enerjikliği ve “entelektüalizmden” uzak duruşuyla Fatih Akın’ın Temmuz’da filmini de bana biraz çağrıştıran O.H.A gerçekten de son derece şaşırtıcı bir ilk film olmuş. Tabutta Röveşata, İki Süper Film Birden, Bahtı Kara gibi sinemamızda son dönemlerde sıkça gördüğümüz ama nedense devamı gelmeyen bohem ve yaratıcı ilk filmler kervanına katılan Oflu Hoca’yı Aramak belki de cesur ve sıra dışı yönetmeni sayesinde uzun soluklu bir dönüşümün ilk işareti olur.