Başlıktaki iki sözcüğün önüne “Dünyanın en büyük” ifadesini ekleyip ekleyemeyeceğime emin olamadım. Başka ülkelerden veriler yok elimde.

Ancak, epeydir “Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi” unvanına sahip Türkiye, o ününü öğrencilerle pekiştirme yoluna girmiş bulunuyor!

Öğrencilerine “zenci” muamelesi yapan bir ülke olduk. Bir zamanlar pek modaydı; türbanlı, başörtülü öğrencilere “zencimuamelesi” yapıldığı söylemi. O zamanlar hapishanelerde bu kadar öğrenci de yoktu.

Şimdilerde, o dünkü söylemin sahipleri, en tepeden işaret ediyor, o işareti emir telakki eden kolluk, yargı harekete geçiyor. Öğrenciler gözaltına alınıp bir süre karakolda tutulduktan sonra tutuklanıp cezaevlerine gönderiliyorlar.

Gerekçe?

Bazen savaşa karşı çıkmak, son Boğaziçi örneğinde olduğu gibi; bazen sosyal medyadaki bir paylaşım; ama hep bölücülük, örgüte yardım, örgüt propagandası, tek sözcükle teröristlik!

Terör örgütüne üye olmamakla beraber”; basın açıklaması okuduğu, parasız eğitim eylemine katıldığı, piknikte halay çektiği için gizli tanıklar ve isimsiz ihbarlar marifetiyle “terörist” ilan edilenler öyle çok ki; “dünyanın en”leri arasına “en kolay terörist olunan ülke” unvanı da eklenebilir.

Cumhuriyet iki gündür Türkiye cezaevlerinde 70 bin öğrenci olduğunu, yargılaması devam edenlerle birlikte 100 bin öğrencinin eğitimlerini sürdüremez hale geldiklerini manşetine taşıyor.

Bu 70 bin rakamının resmiyet kazanması iki yıl önceydi. Adalet Bakanlığı, CHP Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin soru önergesine verdiği cevapta; “2016 yılı sonu itibarıyla toplam hükümlü ve tutuklu öğrenci sayısı 36 bin 33 ve bu kişiler lise ve dengi okullar, ön lisans ve lisans programlarına kayıtlı. Ayrıca açık öğretime kayıtlı toplam 33 bin 268 hükümlü ve tutuklu bulunuyor” demişti. Bugün resmi rakamın ne olduğunu bilmiyorum ama azalmadığı kesin.

Cezaevleri üzerine yapılan sosyolojik araştırmalar, cezaevlerinin gençlerin geleceği üzerine de veriler sunar. Çoğu ABD kaynaklı, ama başka ülkelerde de doğrulanan bulgular, bir kez cezaevine giren gencin hayatının önemli bir kısmını cezaevlerinde geçirdiğini, üçte bir kadarının serbest kaldıktan birkaç yıl sonra cezaevine geri döndüğünü gösterir.

Bizim hapis gençlerimiz o istatistiklere yansıyanlardan farklı; uyuşturucudan, gençlik çetelerinden, vb., içeri giren çocuklar değil. Okumuş, okuyan çocuklar ve birkaç yıl sonra cezaevine dönmeyecekler belki. Ancak, gelecekleri yok edilen, hayatları karartılan, nereye başvursalar istenen adli sicil kâğıtlarında “terörist-militan” yazan insanlar olacaklar.

Zencileri” olacaklar memleketin, sahip çıkılmazsa!

Zencileri” demem sadece deyimin gereği değil, ABD gençliği ve hapishanelerine ilişkin bir gerçeğin de ifadesi.

Çok şeyini taklit ettiğimiz ABD’nin bu yönünü taklit etmesek bari!

ABD’nin Adalet Politikası Enstitüsü’nün 2000’de yayımlanan “Koğuşlar ve Sınıflar” başlıklı raporu cezaevlerindeki siyah Amerikalıların sayısının (791.600) yüksekokullardakinden (603.032) fazla olduğunu saptıyordu. 90’lardan bu yana, ABD’nin hapishaneler için harcadığı para okullar için harcadığının 3 misli daha hızlı arttı.

Bizde de hapishane sayıları ve hapishane nüfusu başka kurumlarla kıyaslanamayacak hızla artıyor. Hapishanelere doldurduğumuz öğrenciler de… Öğrencilerimizi kapattığımız hapishanelerden sınıflara açılan bir kapı da yok; dersleri takip edemiyor, sınavlara giremiyorlar.

İnternette “Öğrenci Hapishanesi” (Studentenkarzer) diye bir arama yapsanız, karşınıza şimdi müze olmuş Heidelberg Üniversitesi Öğrenci Hapishanesi çıkar. 1386’da kurulmuş, Almanya’nın ve dünyanın en saygın eğitim kurumlarından Heidelberg’de, 16. Yüzyıl’da, çevreye rahatsızlık veren öğrencileri bir seferde 3 günden 4 haftaya kadar kapattıkları bir hapishane yapılmış. 1914’te tarih olan o hapishanede bile, tutuklu öğrenciler bir kapıdan çıkıp dersleri takip edebiliyorlarmış.

400 yıl öncesinin “Öğrenci hapishanesi” bizim öğrenci hapishanelerine hiç benzemiyormuş!