Öğrenilmiş çaresizlik

Türkiye, umutların oldukça zayıf olduğu bir ortamda girdiği çeyrek final mücadelesinde ABD’ye çok etkisiz bir oyundan sonra 3-0 kaybetti ve Dünya Şampiyonası’na veda etti.

ABD savunmada asla pes etmeyeceğinin mesajını net olarak vererek maça başladı. Özellikle Ebrar Karakurt’un önünde kurdukları bloklarla onu çapraza oynamaya zorladıkça ve Ebrar’ın her keskin çapraz denemesini savundukça hücumdaki alternatiflerimiz giderek azaldı. 10. ve 20. sayılar arasında Zehra Güneş’in maça ağırlığını koyması ve bloklarımızın giderek devreye girmesiyle maçı 2 sayı önde götürdüğümüz bir bölüm oldu, ancak arka alan savunması için oyuna aldığımız Meliha İsmailoğlu’nun gösterdiği çok kötü performans ile Karch Kiraly’nin takımı önce bizi yakaladı sonra da seti alıp götürdüler. Tabii kronik smaçör problemimizin devam ettiğini de belirtmek lazım. Giovanni Guideti’nin iyi bir Sırbistan maçı oynayan Derya Cebecioğlu’nu neden 3. sete kadar kullanmadığının sebebibi bilemiyoruz. İkinci ve üçüncü set için çok şey söylemeye gerek yok. Kaptan Eda Erdem’in maç öncesinde bahsettiği ve iyi yapmamız gereken birçok şeyin hiçbirisini iyi yapmayınca ve ABD savunma disiplininden asla taviz vermedikçe, son olimpiyat şampiyonuna mağlup olmamız kaçınılmaz oldu. Yarı finalist takımdaki bütün oyuncuları kutlamak lazım, fakat Andrea Drews’e ayrıca bir parantez açmak gerekiyor. Skor yükünü çeken Frantti’ye eşlik etmesi bir yana savunmada harika oynadı ve galibiyetin tartışmasız en büyük mimarıydı. Bir pasör çaprazının yapabileceği en iyi savunmayı yaptığını söylemek lazım.

Çok kısa bir süre sonra Sultanlar Ligi başlayacak. Bu kısa sürede Türkiye Voleybol Federasyonu’nun ulusal takımla ilgili bir aksiyon almasını beklemiyorum. Bununla beraber, bir sonraki Uluslar Ligi’ne uzun bir süre olduğundan, bu turnuvayı her açıdan değerlendirip işlerin nerede yanlış olduğuna karar vermek için de yeterli zamanımız var. Bu tür değerlendirmelerde potansiyel ve beklenti arasında büyük uçurumlar olmamalı. Örneğin federasyon başkanı Mehmet Akif Üstündağ’ın artık madalya beklediğini sürekli ifade etmesi, onun için teknik kadro performansını değerlendirme konusunda bir kıstas olacak mı merak konusu. Yoksa biz, antrenörümüz Guidetti’nin belirttiği gibi, hiçbir maçta ve turnuvada favori olmayan, bizden çok daha güçlü takımlarla mücadele eden ortalama bir voleybol takımı mıyız? Oyuncularımız şampiyonluklar kazanabilecek yetenek ve kaliteye sahipler mi, yoksa biz dünya çapında turnuvaların 5-8. sırası, Avrupa şampiyonalarının da bronz madalyalarını yeterli olarak mı kabul etmeliyiz? Ortada olan bir gerçek var, oyuncu ve antrenör ile seyirci arasındaki bağ bir kez koptu mu, bunu bir kez daha tahsis etmek bir hayli zordur. Türkiye önümüzdeki dönemde bu sınavı verecek.

Turnuvayı ve takımın geleceğini, Cumartesi günkü finalden sonra yazacağımız genel değerlendirme yazısında masaya yatıracağız.