Maarif Müfettişi Cemil Coşkun, ‘Öğrenme yoksulluğu’nun geldiği boyutu şöyle değerlendiriyor: Öğrenme yoksulluğu bataklıktır ve tüm toplumu etkisi altına alır.

Öğrenmeyi bulaştırmak

Cemil COŞKUN

Öğrenmeyi bulaştıranları izlemeyi devam edelim yolculuğa. Jacques Ranciere- Cahil Hoca isimli kitabında; “Bir zekânın başka bir zekâya tabi kılındığı yerde aptallaşma vardır. Çözüm; öğrenciyi özgürleştirmek ve kendi zekâsını kullanmaya zorlamak. İyi hocaların sırrı şudur: Sorularıyla öğrencinin zekâsına gizlice yol gösterirler” demektedir.

Roz Townsend, Öğrenme Zenginliği isimli kitabında öğrenme ile ilgili çok önemli ipuçları vermektedir: “Öğrenme Zenginliği’ne sahip insanlar, bilgiye karşı büyük bir heyecan ve açıklık duyarlar. Bu pek çok insanın aradığı ve onları ileriye götüren bir tutkudur. Öğrendiğiniz şeye karşı duyduğunuz heyecan sayesinde bilgiyi anlama ve akılda tutma yetiniz şaşırtıcı şekilde iyileşecektir.”

Emin Özdemir, ‘Eleştirel Okuma’ isimli kitabında özgür insanın tarifini şöyle yapmaktadır: “Özgür insan, okuyan insandır. Çünkü bilgisizliğin, kör inançların ve saplantıların her türlüsünü yenen güçtür okuma.”

Eleştirel okumanın başat niteliği, okurun okuduklarını yargılaması, sorgulaması, kendi aklını kullanarak yargıya varmasıdır.

Schopenhauer, Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine isimli kitabında bize nitelikli eğitimin sırlarını haykırıyor: “Eğitim, insanları öğrendiği şeyler üzerine düşündürmektir. Düşünme tıpkı bir ateş gibi bir cereyanla yahut hava akımıyla tutuşturulmalı ve konuya duyulan ilgi ile de beslenmelidir.

Ezberlenmiş bilgi, bize suni bir uzuv gibi bağlıdır, takma diş yahut yapıştırma bir burun gibi. Halbuki bir kimsenin kendi kendine düşünerek elde ettiği doğru, doğal bir uzuv gibidir.”

Cahit Arf, “Özelde matematik, genelde öğrenme sabır olayıdır. Ezberleyerek değil, keşfederek, anlamak gerekir” diyerek bilimsel ve nitelikli eğitimin formülünü vermektedir.

Fakir Baykurt, Köy Enstitüleri’nin muazzam deneyimlerinden damıttığı bilgilerle; “Öğrettiğinden daha çok öğrenmeyen öğretmen ihtiyarlar” demektedir.

Ali Nesin, MEB’in Yada dergisinde; “Öğretmek için çok uğraşmıyorum. Amacım öğretmek de değil, anlamalarını sağlamak. Anlamak da tek başına yapılan bir eylem ya da uğraştır. Onların tek başlarına kalmalarını sağlıyorum. ‘Öğrenme, anla!’ yöntemini kullanıyorum” demektedir.

Ahmet Ümit, ‘Sultan’ı Öldürmek’ isimli kitabında Fatih Sultan Mehmet’in sırlarını bize fısıldamaktadır: “En iyi öğrenme, okumayla olur. Tekrar, hafızanın dostudur. …Sakın, tekrar ile ezberi birbirine karıştırma. Ezber, insanı papağan yapar, tekrar ise düşüncelerini açıklarken sırtını yaslayacağın bilgileri hafızanda tutar.”

DOĞRU OKUMA ÖĞRETİLMİYOR

Emre Kongar, ‘21. Yüzyılda Türkiye’ isimli kitabında, “Gençlere doğru okuma öğretilmemiştir. Okumayı öğrenme deyince, birbiri ile ilgili, anlamlı ilişkiler üzerinde düşünmesini, bunları kavramayı ve bağlantılardan doğan soru ve sorunlara girmek ve şahsi fikirler edinmek yeteneği anlaşılmalıdır” diyerek bize yüz yılımızın öğrenme kılavuzunu sunmaktadır.

Selçuk Şirin, ‘Kitapsız Eğitim’ isimli yazısında; “Milli Eğitim Bakanlığı’nın Dünya Bankası ile yaptığı bir çalışma olan TİMMS, okullardaki kitaplık boyutu hakkında bize bilgiler veriyor. Bu resmi verilere göre okulunda 5000’den fazla kitabı olan öğrenci oranı bizde yüzde 1! Bu oran, Güney Kore’de yüzde 91 Dünya ortalaması ise yüzde 32! …Özetle, evde ve okulda kitap olmadan çocuklarını eğiten bir ülkeyiz” sözleriyle kitap ve kütüphanelerin önemini haykırmaktadır.

2030’A KADAR SONA ERMEYECEK

Yine TEDMEM’in raporunda; “Öğrenme yoksulluğu 2030’a kadar sona erdirilemeyecek olsa da küresel olarak bu oranın en az yarıya indirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bunun için öncelikle öğrenme yoksulluğunun önemli bir sorun olduğu kabul edilmeli hem küresel düzeyde hem de ülkeler özelinde öğrenmeyi iyileştirme harekâtı başlatılmalıdır.”
Dünya Bankası raporuna göre öğrenmeyi iyileştirmenin iki ayağı bulunmaktadır.

• Birincisi, doğrudan okuma becerisini geliştirmektir.
• İkincisi ise okuma becerisinin gelişimine doğrudan ve/veya dolaylı yönden katkı sağlayacak, eğitimin niteliğini artıracak müdahalelerde bulunmaktır.
Araştırma bulguları; içerik, öğretim şekli ve süresi açısından öğrenci düzeyine uygun şekilde yapılan öğretim ile tüm öğrencilerin okumayı öğrenebildiğini göstermektedir. Bunun için okuma öğretiminin etkililiğinin artırılması gerekir. Bu da iki temel prensibe dayanmaktadır. Birincisi, öğretmenler için rehber niteliğinde öğretim materyallerinin var olmasıdır. Öğretmenlere adım adım rehberlik edebilecek öğretim materyalleri aslında birer ders planı işlevindedir. Bu içerikler sayesinde öğretmenler ne öğreteceğinden ziyade nasıl öğreteceğine odaklanabilir. Açık erişimli öğretim materyalleri ve eğitim yazılımları da etkili bir öğretimi destekleyecektir.
• Öğrenme sürecinin yönetilmesinde ve öğrenci düzeyine uygun öğretim yapılmasında öğretmenler kilit role sahiptir. Okuma öğretiminde bu anlayışın uygulamasına dair pek çok örnek bulunmaktadır: Gönüllü öğretmenlerle okul dışı zamanlarda veya yaz tatillerinde okuma kampları düzenlenebilir; resmi kurumlarda görev yapan öğretmenler ile telafi eğitimleri verilebilir, bu eğitimler için özel öğrenme materyalleri desteği sunulabilir; öğrenciler yaş yerine düzeye göre gruplandırılabilir. Ayrıca, öğrenci düzeyini dikkate alan eğitim yazılımlarından da yararlanılabilir. Bu uygulamalar okuma öğretiminin etkililiğin artırılmasına destek olacaktır.
• Araştırma sonuçları basılı veya dijital metinlere erişimin ve bu metinlerin öğrencilerin yaş ve beceri düzeyine uygun olmasının akıcı okumada oldukça önemli olduğunu göstermektedir. Bu sebeple öğrencilerin hem okulda hem de evde çeşitli konularda ve zorluk seviyelerinde metinler içeren kitaplara ve/veya dijital metinlere erişimi sağlanmalıdır. Ancak metin içeriklerini zenginleştirmek tek başına yeterli değildir; bu müdahale öğretmen eğitimi ile bütünleştirilmelidir. İçerik zenginleştirildiğinde ve öğretmenler öğrenci düzeyine uygun içerikleri seçerek öğretim yaptıklarında müdahalenin etkisi katlanacaktır.
• Okuma becerisi sadece okul temelli öğretim yoluyla geliştirilemez. İlkokulda nitelikli bir okuma-yazma eğitiminin verilmesi zorunlu olmakla birlikte, okulöncesi dönemden itibaren ev ortamında da okuma ve yazma faaliyetleri yapılmalıdır. Araştırma sonuçları, ev öğrenme ortamının okuryazarlık için önemli bir yordayıcı olduğunu göstermektedir.
• Okuma becerisine yönelik müdahalelerin sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştirilmesi ve nihayetinde öğrenmenin iyileştirilmesi için kapsayıcı ve nitelikli bir eğitim hizmeti sunulmalıdır.
Bunun için;

1- Tüm çocuklar ilkokul öncesi en az bir yıl okul öncesi eğitim almalı, öğrenmeye istekli ve hazır olmalı;

2- Öğretmenlerin mesleki gelişimleri desteklenmeli, kariyer ilerleme seçeneği sunulmalı;

3- Öğretim materyalleri zenginleştirilmeli;

4- Okullar güvenli ve kapsayıcı alanlar olmalı;

5- Güçlü bir eğitim yönetişimi bulunmalıdır. Bu müdahaleler, eğitim sisteminin bütününde bir iyileştirme sağlayarak okuma becerilerini geliştirmeye yönelik müdahalelerde katalizör etkisi oluşturacaktır.

ÖĞRENME YOKSULLUĞU BİR BATAKLIKTIR

Öğrenme yoksulluğu ile mücadele ve önleme çalışmalarının sadece eğitim alanındaki girişimlerle sınırlı olmadığının altı çizilmelidir. Eğitimin ötesinde, öğrenme tüm alanlarda desteklenmelidir. Bunun için de bütünleşik ve çok sektörlü bir yaklaşım gereklidir. Ülkedeki tüm çocukların öğrenebilmesi için beslenme ve sağlık hizmetleri iyileştirilmeli; dezavantajlı nüfus için sosyal koruma sağlanmalı; kamu hizmetleri iyileştirilmeli, daha iyi yönetilmeli ve finanse edilmelidir.

‘Öğrenme yoksulluğu’ bir bataklıktır. Bu bataklık bulaş etkisi yaratır ve tüm toplumu etkisi altına alır. Öğrenme yoksulluğundan kurtulmak için seferberlik başlatılması ve tüm Türkiye’nin seferberliğe omuz vermesi gerekir. Alarm zilleri çalıyor, haydin derse…