Öğretirken öğrenenlere  mektup var

Deniz Burak BAYRAK

Paulo Friere kendini eğitime, pedagojiye ve yöntemlere adamış bir insan. Öyle ki gençlik yıllarından ölümüne değin eğitim sorunları konusunda düşünmüş ve bu sorunlara çözüm üretmeye bir ömür vermiş. Yordam Kitap onun Kültür İşçileri Olarak Öğretmenler-Öğretmeye Cesaret Edenlere Mektuplar adlı eseriyle bizim kültür dünyamıza bir katkı sundu.

Ülkemizde öğretmenlik mevcut sistem tarafından günden güne değersizleştirilen bir meslek haline dönüştürüldü. Atanamayan binlerce öğretmenin, okullarda yüzlerce öğretmen açığının, geçinemeyerek intihar eden onlarca öğretmenin olduğu bir sistem içinde ne kadar huzurlu çalışılabilir ki? Ancak ne olursa olsun mücadele bitmemeli, korkularla yüzleşilmeli. Kitabın da temelinde de bu öğüt var.

Eser uzun bir giriş, öğretmeye cesaret edenlere yazılmış on mektup, sonsöz, yararlanmak isteyenlere yetkin bir kaynakça ve eserde aranacak olan kavramları bulmayı kolaylaştıran bir dizinden oluşuyor. Her bir mektup da içeriğine göre uygun ve çarpıcı bir biçimde başlıklandırılmış.

DEVRİMCİ BİR YÖNTEM

Paulo Freire’in eserdeki anlayışı temelde kişinin öğrenme faaliyetinin bir parçası olarak kendi gerçekliğini anlaması gerektiğini öne süren bir anlayış. Eserin öndeyişine göre bu kitap büyük başarısızlıklara yol açan kapitalist 'bankacı eğitim modeli'ne verilen bir yanıt.

Devlet okulu ve özel okul tartışması günümüzde de sıcaklığını koruyan bir tartışma. Freire bu konudaki görüşlerini aktarıyor ve özel okulların özel kâr yarattığı ölçüde özel olduğunu ancak devlet okullarının demokratik toplumun ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeğini savunuyor. Günümüzde her sektörde özelleştirme rağbet görmekteyken aslında bunun bir kafa karışıklığı olduğunu saptıyor.

Birleşik Devletler’deki pek çok liberal ve neo-liberal eğitimci, eğitimin muhafazakâr bir doğrultuda ilerlemesine alternatif olarak Freire’in fikirlerini keşfediyor. Ama Freire’in isteği şudur ki tekniği aynen almak değil onları kendilerince yeniden keşfetmektir. Freire’in yöntemi devrimcidir çünkü yeniden yaratım önemlidir. Bu teknik okuma yazma öğrenen insanı içinde bulunduğu tevekkül, dalıp gitme ve edilgenlikten kurtarır. İşte devrim!

OKURKEN DÜŞÜNMEK

Paulo Freire’in önemsediği konulardan biri cehalet sorunsalı ve 'okurken düşünmek'. Cehalet yurttaşlığa giden yolun önüne engeller koyar.

Okuduğumuzu doğru bir şekilde anlayabilir ve düşünürsek ortada cehalet kavramı kalmaz.

Kitap, üst başlığın yanında önemli bir alt başlık da taşıyor: Öğretmeye Cesaret Edenlere Mektuplar. Öğretmek ya da öğretmenlik neo-liberal politikaların her yeri ahtapot gibi sardığı günümüz dünyasında gerçekten cesaret isteyen bir görev. Bu iş cesaretle birlikte sevgiyi de gerektiriyor. Bu; kendini, öğrencileri ya da diğerlerini değil öğretme eyleminin içeriğini ve o süreci de sevmeyi gerektiriyor. Kitabın alt başlığıyla böylece bağ kurulmuş oluyor.

Eserde dikkatimi çeken durumlardan biri ebeveynlik ve öğretmenlik rollerinin karıştırılması. Yazar bazı yerlerde birtakım sorular sorarak beni düşündürdü.

Bu sorulardan örnek vermem gerekirse, 'Öğretmen anne, baba mıdır?, Öğretmen bakıcı mıdır?' ilk başta gelenlerdi. Freire bu durumun çok önemli bir nokta olduğunu savunuyor ve bu rollerin doğru bir şekilde seçilememesinin öğretmeni değersizleştirdiği eleştirisini getiriyor. Bu karışıklığın ideolojinin yanlış anlaşılmasına ve öğretmenin kendi kendini salt bir bakıcıya çevirmesine yol açtığını söylüyor.

ÖĞRETEN ÖĞRENİR

Şu an dünyaya baktığımızda 'dayanışma' ruhu gerektiği kadar görülemiyor. 'Biz'den çok 'ben' zamiri insanlar tarafından seçiliyor. Bunun sebebi olarak toplumların yönetiminin giderek otoriterleşmesi görülebilir. Çünkü ortada demokrasi yok. Eğer gerçek anlamda bir demokrasi tüm dünyada olsa toplum içindeki tüm sınıflarda da dayanışma sağlanabilirdi. Bu durum bir örneklem olarak gösterirsek okula da yansır. Otoriter, öğrencilerini dinlemeyen öğretmenin olduğu bir sınıfta ya da dediğim dedik bir idarecinin yönetimindeki öğretmenler arasında demokrasi kavramı anlatılabilir ya da öğretilebilir mi?

Öğreten öğrenir. Öğretmenler ilk olarak öğretmeyi öğrenmeliler ama Freire’den aktarırsak “öğretmeyi, öğretirken yeniden öğrenilen bir şeyi öğretirken öğrenmeliler.” Öğretmenler kendilerini sürekli geliştirmeli ve kendince eleştirel çözümleme yapmalılar. Freire burada okuma ve çalışmanın önemini vurguluyor. “Okumak salt defalarca okuyup paragraflarını ezberlendiği bir etkinlik değildir, onun kavranması, eleştirel şekilde düşünülmesi gerekir” diyor. Aynı zamanda bu bir zorunluluk değil hem öğretmen hem de öğrenci açısından bir zevk ve mutluluk kaynağı olarak görülmelidir.

MUTLU VE NEŞELİ BİR DÜNYA İÇİN

Mektupların bazıları yeni öğretmenlerin yaşadıkları zorluklara, onların yetiştirilme programlarındaki eksikliklere ve yanlışlıklara değiniyor. Burada özellikle öğretim işinin çok ciddi bir iş olmasından yola çıkarak bu programların ele alınıp doğru bir şekilde uygulanması gereğini vurguluyor.

Dördüncü mektup daha iyi bir performans için öğretmenlerin taşıması gereken nitelikleri içeriyor ki bence kitabın kalbi burası. Freire burada nitelikleri detaylı bir şekilde açıklıyor. Tevazu, sağduyu, sevgi, hoşgörü, cesaret, kararlılık, güvenlik, sabır ve sabırsızlık arasındaki gerilim ve yaşama sevinci. Bu özellikler bence tüm insanlığın ortak değerleri olmalı sadece öğretmenlerin değil. Çünkü bunları gerçek ya da doğru bir şekilde yaşarsak zaten mutlu ve neşeli bir dünyanın yaratılmasına katkıda bulunuruz.

Kitaba dair anlatacak çok şey var. Mektupların her biri kendini eğitime adamış bir aydından kendini öğretmeye adamış insanlara bir ışık. Bu yazıda bahsedemediklerimle birlikte eserin tümü, Freire’in istediği gibi kitabı okuyup, kavrayıp, eleştirel düşünce süzgecinden geçirip yeniden yaratacak olan tüm öğretmenlere bir yol olur umarım.

cukurda-defineci-avi-540867-1.