Entelektüellik olur olmaz yerde, olur olmaz kişiler için çoğunlukla da “aydın”ın karşılığı olarak kullanılan bir kavram. Kime entelektüel denir, öğretmen entelektüel midir sorularını tartışmadan önce “entelektüel”in “aydın”ın eşanlamı olmadığını belirtmekte yarar var.

Entelektüel (Intellectual) her ne kadar bilgi ve bilgi üretimiyle ilgili olsa da teori ile pratiği (praksis) birleştirebilen aydınlara yakıştırılan bir tanımlamadır. O nedenle Aydınlanma dönemi düşünürlerine filozof derken toplumsal yapıyı düşünceleri doğrultusunda değiştirme çabasında olanlara entelektüel deriz. Marx da "Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır, oysa sorun onu değiştirmektir." derken bilgin ile bilinçli eylemde bulunanı ayırır. Aynı şeyi Gramsci de yapar, Gramsci entelektüelliği “Mevcut sosyal koşulları iyi yönde değiştirme faaliyeti" olarak tanımlar.

Öğrenenin düşüncesi üzerindeki etkisini, toplumsal gelişim ve değişime katkısını dikkate aldığımızda öğretmenliğin entelektüel mesleği olduğu sonucuna varabiliriz. Bu yönüyle öğretmenlik hem aydın hem entelektüel tanımına uyuyor. Fakat bu her öğretmenin entelektüel olduğu anlamına gelmez. Türkiye’de öğretmenlerin büyük çoğunluğu, meslekten sahip oldukları entelektüel rollerini yerine getirmiyor. Onların entelektüel tanımına uymaması ve potansiyellerini yanlış yönde kullanmaları büyük oranda ait oldukları aydın grubuyla ilgilidir.

Gramsci, aydınları sosyal statülerine göre geleneksel ve organik diye iki gruba ayırır: Gramsci’nin geleneksel aydını, tarihsel sürekliliği olan, öznellikleriyle egemen toplumsal gruba karşı özerk ve bağımsız durabilen aydındır. Bilim insanı, dini otorite, filozof, sanatçı, öğretmen bu aydın tipine girer. Geleneksel aydın, kendilerini iktidara karşı sorumlu tutmaz. Örneğin filozof Aristotales’i, din adamı peygamberini, bilim insanı bilimin ilkelerini, öğretmen toplumun gereksinimini dikkate alır. Geleneksel aydının önem verdiği değerler eşitlik, adalet, özgürlük, etik gibi toplumsal düzenlemenin kural ve koşullarını belirlemede kullanılan bilgidir.

Organik aydın ise daha ziyade teknik bilgi ile ilgilenir, konusunun uzmanıdır fakat yaptığı işin veya fikirlerinin sosyal sonuçlarıyla pek ilgilenmez. Covid aşısını bulur, üretir ve kullanıma sunar, fakat depoda kullanım süresi geçen aşının Afrika’ya neden ulaşmadığını merak etmez.

Gramsci, bu iki aydın türü arasında geçirgenlik olduğunu da söyler. Geleneksel aydınlar organik aydına dönüşebildiği gibi organik aydın da geleneksel aydına dönüşebilir. Einstein, organikten geleneksele dönüşen aydın tipine örnektir. Geleneksel aydından organik aydına dönüşümün örneği ise öğretmenlerdir.

Bir süre önceki bir yazımda Türkiye’deki öğretmenlerin yüzde 80’inin milliyetçi dinci iktidar partilerinin parti organı sendikalara üye olduğundan söz etmiştim. Irkçılık ve dincilik gibi zümre kültürüne bağlanmış öğretmenin eşitlik, adalet, özgürlük, ahlak gibi sosyal kavramlarla aralarına mesafe koyması kaçınılmazdır. İktidara bağlı bir öğretmenin geleneksel aydın rolünü sürdürebilmesi; bilgiyi, bilginin sunuş biçimini, okulu ve bir bütün olarak eğitimi "Sosyal koşulları iyi yönde değiştirme faaliyeti" olarak değerlendirmesi düşünülemez.

Eleştirel Pedagojinin önde gelen kuramcılarından Paulo Freire, öğretmenliği politik bir eylem olarak değerlendirir. Henry Giroux ise öğretmenleri dönüştürücü entelektüeller olarak görür. İlk bakışta Freire’nin öğretmenlik mesleğine atfettiği rolü, Giroux’nun meslek erbabına yüklediği düşünülebilir. Fakat Giroux, sistemin amaçlarını, içeriğini, yaklaşımlarını ve müfredatını eleştirmesi gerektiğini anımsatarak entelektüelliğin öğretmen için mesleki bir zorunluluk olduğunu da hatırlatır.

Özetlersek öğretmenliğin entelektüel bir meslek olduğuna kuşku yok. Ancak şu da bir gerçek ki entelektüellik bilgiden ziyade kişinin kendisini konumlandırış biçimiyle ilgilidir. Bilgisi ve işi entelektüel faaliyete uygun olsa da kişi, entelektüel olmanın risklerini göze almaz ya da iktidara yakın konumda olmanın birtakım ayrıcalıklar sağlayacağını düşünebilir. Ne yazık ki Türkiye’de öğretmenler, kendilerine en çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemde risk ve ayrıcalık hesabı yaparak mesleğin kendilerinden beklediği entelektüel rolü yerine getirmedi.