Türk Tabipler Birliği, Türkiye Barolar Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği gibi öğretmenlerin de “kamu kurumu niteliğinde” meslek odaları ve birliği olmalıdır. Her biri yüz bin civarındaki tabip ve avukatların meslek birliği var da bir milyonluk öğretmen kitlesinin neden bir meslek örgütü olmasın?

Öğretmenler meslek birliğinin kurulabilmesi için öğretmenlik mesleğinin tanımlandığı, meslek sahibinin hak ve yükümlülüklerinin çerçevesini çizen bir kanunun olması gerekiyor. Anayasanın Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları başlıklı 135. Maddesine göre bu zorunlu. Yukarıda sıraladıklarım dâhil, oda ve birlik etrafında örgütlenen her mesleğin ayrı bir kanunu var. Türk Tabipler Birliği Kanunu (1953), Avukatlık Kanunu (1969), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu (1954) gibi…

Eğitimle ilgili kanunlarda meslek sayılmasına rağmen öğretmenlik meslek kanunu çıkartılmamış olması, öğretmenliğin devletin tanımladığı çerçevede sadece devlet kurumlarında (okullarında) yapılabilen meslek olmasından kaynaklanıyor. Artık öyle değil, öğretmenlik de mühendislik, doktorluk, avukatlık gibi serbest yapılabilen mesleklerden birine dönüştü.

Bu mesleğin acilen koruma altına alınması gerektiği açıktır

Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, bir ay kadar önce öğretmenlik meslek kanunu çıkartacağız gibi bir şey söylemişti. Öğretmenlik Strateji Belgesini çıkartamamış bir bakanlık öğretmenlik meslek kanunu çıkartabilir mi diye sormadan bu konuya kafa yoralım. Olur da çıkarsa, kanun, öğretmenlerin meslek birliği içinde örgütlenmelerine izin verecek mi? Öğretmenlerin mesleki örgütlenmesi gerekli mi?

Öğretmenlik meslek kanunu çıkar mı, çıkarsa meslek birliğine izin verirler mi bilmem ama bu saatten sonra öğretmenlerin kuracağı meslek birliğinin yarım asırlık deneyime sahip TTB, TBB ve TMMOB’a benzemeyeceğini şimdiden söyleyebilirim. Buna rağmen meslek birliğinin, diğer mesleklerden çok öğretmenler için gerekli olduğunu da belirtmeliyim.

Anayasanın ilgili maddesine (madde 135) ve meslek odalarının kuruluş kanunlarına baktığımızda meslek grubunun ihtiyaçlarını karşılama, mesleki gelişimini sağlama, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halkla ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılma, meslek disiplinini ve ahlakını koruma, meslekle ilgili mevzuatı ve normları inceleyip görüş ve düşünce bildirmenin ortak amaçlar olduğunu görürüz. Öğretmenlik mesleğinin meslek ahlakını koruma, dayanışma, kolektif çalışma, mesleki yenilenme ihtiyacının herhangi bir meslekten daha az olduğunu söyleyemeyiz. Bu mesleğin acilen koruma altına alınması gerektiği açıktır.

Mevcut öğretmen profiline, iktidarın bu tür önerileri fırsata çevirme ihtimaline rağmen öğretmenlik meslek birliğinin eğitimin önemli sorunlarına çözüm ortağı olabileceğini düşünüyorum: Öğretim programlarının hazırlanması, eğitim materyallerinin standardının belirlenmesi, eğitim mevzuatlarının hazırlanması ve uygulanması; mesleki gelişimi izleyip üyelerinin uyumunu sağlama, öğretmenlik strateji belgesinin hazırlanması, öğretmen akademisinin kurulması, mesleğe alınma ve atılma kurallarının belirlenmesi, ştajyerlik gibi meslekle ilgili her alana müdahil olabilinir.

Eğer öğretmen, öğretim elemanı ve öğretim üyelerini de içine alan öğretmen meslek birliği diğer meslek birlikleriyle birlikte kurulmuş olsaydı bu mesleğin elemanları iktidarın biçtiği rolü mesleğinin tanımı olarak kabullenme yerine şimdiye dek iyi kötü kendini tanımlamış olurdu. Bir garantisi olmamakla birlikte öğretmenler meslek ilkelerini, mesleklerinin etik kurallarını belirlerken evrensel tanımlara atıfta bulunur, devletin din ve milliyet tercihi zorlaması karşısında sıkışıp kalmazdı.

Geçenlerde meslek birliğinin önemini kavramamızı sağlayan bir olay yaşadı Türkiye: TBMM Adalet Komisyonu, hükümetin, adliyelerde oluşturulacak uzlaştırma bürolarında görevlendirilecek kişilerde hukukçu olma şartı aramayan kanun teklifini hukukçular lehine değiştirdi. Değişiklik önergesini CHP’li üyeler vermiş, avukat kökenli AKP’li üyeler de sadece hukuk fakültesi mezunlarının uzlaştırmacı olması yönündeki CHP önerisini desteklemişti. Komisyon başkanı Ahmet İyimaya bile komisyonu hukukçu gibi yönetmişti. Bu sonuç üzerine Adalet Bakanı Bekir Bozdağ partili arkadaşlarını meslek dayanışması içinde olmakla suçladı. Benzer bir olaya, pedagoji bilimine aykırı eğitimle ilgili yasaların görüşülmesi sırasında hiç rastlamadık. Öğretmen kökenli AKP’li üyeler hiçbir zaman bir mesleğin mensubuymuş gibi davranmadı. Neden acaba diye düşündüm; AKP’nin hukukçu milletvekilleri dayanışma duygusunu üyesi oldukları meslek örgütünden getirmiş olamazlar mı? Bence muhtemel…