“En çıplak ve en yabani gerçekliği ne kadar saygın olursa olsun her türlü dış görünüşe tercih ederim… Yaşayan insan söz konusu olduğunda ona uygun giysiler bulunacaktır; o kendine giysi bulacaktır. Ama takım elbise onu hem elbise hem insanmış gibi gösterir… Israr ediyorum, görünüş asla kendini gerçeklikten ayırmamalıdır. Eğer ayırırsa, insanlar görünüşe karşı niye isyan etsinler ki; çünkü o artık bir yalandır!”
Thomas Carlyle

Okuduğu ve öğrencilerine önerdiği kitap listesi, Halil Serkan Öz öğretmenin gerçeklikle yalanı ayırmasını sağlayacak bilince sahip olduğunu gösteriyor. Hiç kuşkusuz, öğrencileri bile her takım elbiseliyi adam bilirdik mealinde tepki verdiğine göre Serkan, sahip olduğu bu bilinç sayesinde valinin takim elbise içinde insanmış gibi görünmesine aldanmaz ve onun büyük bir yalandan ibaret olduğunu bilir. Bundan eminim ve Serkan öğretmenin kalbinin valinin hakaretine, azarlamasına, küçük düşürmesine kırılıp durduğuna inanmam. İnanmam çünkü (öğretmen arkadaşı Özgür Girişen’in BirGün’deki mektubundan öğrendiğimize göre), hiyerarşiden nefret eden Serkan için valinin insanlık hiyerarşişindeki yeri onu incitemeyecek denli uzak gerisinde, değersiz bir yerdedir. Bu bakımdan duygu yüklü yazılı ve sosyal medya mesajlarında dile getirilen “kalbini kırdı”, “azarladı”, “hakaret etti” gibi tepkiler valiye fazlasıyla önem atfetmek olur ki o bunu hak etmemiştir.

Serkan’ı öldüren “hakaret” değil, görevinden alınması, okulunun değiştirilmesi ve bir dizi başka idari baskıya maruz kalma ihtimaliydi. Vali bunu yapabilir mi, yapar. Peki bu bir insanın kalbine oturur mu, oturur. İnsan tasnifinde sıralama dışı tutulması gereken birinin iki dudağının arasna sıkıştırılmış bir hayatı yaşamak zorunda bırakılmışsanız; işinizi, can güvenliğinizi, çocuğunuzun geleceğini tehdit eden bu şey elinde kanun, ardında onu koruyan bir dizi silalı güenlikçi eşliğinde bir güç olarak kapınızı çalmadan üstünüze doğru geliyorsa korkarsınız. Serkan’ın kalbini zorlayan buydu.

Belki de saygı yürüyüşünde çok arzu ettiği halde arkadaşlarının belirttiği üzere mümkün görmediği birlik olma, dayanışma onu heyecanlandırdı. Her ne ise biri buna vesile oldu, o da valiydi. Nerede nasıl davranacağını bilmeyen bu adamın herşeye rağmen orada kalması arkasındaki herkesi bu suçun ortağı yapar.

Asıl katil, yaşayanların da üzerine ölü toprağı serpen piyasacı eğitimdir. Neoliberal piyasacı eğitim, okulu alışveriş merkezi, bilgiyi meta, öğrenciyi müşteri yapabilmek için önce öğretmenlik mesleğini  öldürmeliydi. Öğretmenin halkla çıkara dayalı olmayan ilişkisi onu piyasanın bir parçası, olmazsa cebren disiplin altına alınmasını gerektiriyordu. Türkiye, ABD ve İngiltere’de 80’lerde başlayan öğretmeniyle hesaplaşmaya 20 yıl sonra başlasa da bu alanda aldığı mesafede onları geride bıraktı. Öğretmen, Türkiye’de aydınlanmanın, laikleşmenin muhafız gücü olarak bu mesleğe düşmanlık besleyen tarikatların, dini grupların önüne atıldı ve acımasızca katledildi. Kimin öğretmen olacağından öğretmen adayının tabi tutulduğu eğitime, çalışma koşullarından sıradanlığa hiyerarşide ayrıcalık tanınmasına kadar bir dizi sistem dışı önlemle öğretmenlik entelektüel meslek olmaktan çıkartıldı.

Sayısı 900 bine dayanan öğretmenin büyük çoğunluğun rızayla itibarından vazgeçtiğini, önemli bir kesiminin de ehilleştirildiğini söyleyebiliriz. Az değil, Serkan’ın maruz kaldığı muameleyi kendine, mesleğine yönelik saldırı olarak görüp gerekli tepkiyi vermeyenler kadar çoklar. Mesleğine kişiliğine yönelik saldırılara direnen, katliama kurban gitmemek üzere sendikalarına sığınan bir avuç öğretmen kaldı. Sayı giderek öyle azalıyor ki artık Serkan gibi tek tek suikaste uğruyorlar.