Yıllar önce Cumhuriyet Ankara Bürosu’

Yıllar önce Cumhuriyet Ankara Bürosu’nda gazeteciliğe yeni başladığım dönemde, polisin bir tatbikatını izlemiştim. Eylem yapanlara karşı nasıl müdahale edileceğini dosta düşmana gösteriyorlardı. Polis köpeklerinin ağızları kapatılmıştı. Eylemci rolünü üstlenen polisler ise hazırlıklıydılar. Sözde eylemde, "Polise zam, askerlik yok'' sloganları attılar. Hiç cop kullanmadan eylemcilerin etkisiz hale getirildiği tatbikattaki başarı, bugünlerde gelenekselleştirildiği gibi göz yaşartıcıydı…

***

Hafta sonu "izinsiz'' olduğu gerekçesiyle Ankara girişlerinde durdurulan binlerce Eğitim Sen’li öğretmene yönelik saldı rılar, bu tatbikatı anımsattı bana. Emniyet bildiğimiz gibi; ama bir Milli Eğitim Bakanı hiçbir dönemde, personeline karşı bu kadar "acımasız'' olunmasına göz yummamıştı. Bakan, şiddeti engellemeye çalışacağına sendika eylemine engel olmak için uğraştı. Öğretmenlere yönelik sözleriyle adeta Ankara’ya akın olmasını sağlayan yine kendisidir.

Dikkat edin…

Hüseyin Çelik’in göreve geldiğinden bu yana öğretmenlik mesleğini geliştirecek ciddi bir projesini gördünüz mü? Fakat -içeriği çok tartışmalıbaşka bazı projelere imza atıyor.

Örneğin, her okula bilgisayar kazandı rmaktan bahsediyor. Öğrencilere yönelik sınıf geçme genelgeleri, velilere de imzalatı lacak sözleşmeler, müfredat yenilemeleri var.

Okullar "kiralanabiliyor'' artık.

Öğretmenlere yönelik Çelik’in geliştirdiği tek politika ise, kariyer sınavı hazırlayarak, onları yarıştırmak oldu.

Çelik gibi düşünmeyen öğretmenler sudan soruşturmalara uğradı, sürüldü. Son olarak, "az çalıştıkları, okey oynadıkları'' söylemleri bu tutuma tuz biber ekti.

Öğretmenin ağzının tadı kaçtı.

Hüseyin Çelik’in amacı nedir? Öğretmenlerle ne alıp veremediği vardır?

Birinin bakana hatırlatması gerek: En kaliteli bilgisayar da, kiralanacak okul da, öğrenci de, veli de, hatta sınavla verilecek "uzman''lık sıfatı da, öğretmen olmadan hiçbir işe yaramaz.

***

Tatbikatı İçişleri Bakanı da izlemişti. Yanına giderek, "Artık polis gerçek eylemde de mi cop kullanmayacak'' diye sormuştum. "Copun mevzuatta yeri var'' demişti.

Mevzuattan çıkıp gelen coplar, hafta sonu öğretmenlerin sırtına indi. Hepimizi acıttı.

Öğretmenlerin yaraları düzelir, dayak attıranları ise -Allah korusunbeyin iltihaplanması gibi dertler bekliyor olabilir. Aman dikkat…

Öğretmenlere yönelik bu tutum sürdükçe, tatbikatı fırsat bilip hakkını arayacak polis memurları bile yetişmeyebilir. Sonra halimiz nice olur?

Hak hukuk mu gak guguk mu?
Önce bir alıntı: "Yüksek yargıdan aldığımız duyumlar ise sınavın durdurulacağı yönünde. Diyelim ki Danıştay sendikaların başvurusunu haklı buldu. Ne olacak o zaman? Sınav sonuçları iptal edilecek. Yazı k değil mi bu kadar emeğe? Değer mi bunca gerginliğe? (…) Bakanlık kademelendirmeyi hararetle savunuyor olabilir ama yargı kararlarının beklenmesi, karşıt görüşler arasında bile akılda, izanda buluşma demektir. Aksi takdirde tam bir kargaşa olacak.''

Bu ifadeler, 28 Eylül 2005 tarihli "Derhal Bu Sınavı Durdurun'' başlıklı yazımızdan… Bu cümleleri, "ne kadar da öngörülüyüz'' densin diye buraya taşımadık. Tam tersine, "Sen daha bu bakanlığı tanıyamamı şsın, bir de kalem oynatıyorsun'' diye çıkışasınız diye taşıdık. Baksanıza, Hüseyin Çelik, Danıştay’ın, 2 yıllık okul mezunu öğretmenlerin uzmanlık sınavına başvurmaları nı engelleyen yönetmelik maddesini durdurmasına karşın sınavdan vazgeçmedi. Bu kadarı bizim hayal gücümüzü aştı. Yargı kararı gelirse sınav iptal edilir diye düşünecek kadar safmışız demek.

Bakanlık, daha sonra yeniden sınav yaparak, 2 yıllık okul mezunlarına da fırsat verecekmiş. Nerede görülmüş böyle saçmalı k? Lise son sınıf öğrencilerinin bir bölümüne başka, diğerlerine başka ÖSS yapı lsa kıyamet kopmaz mı? Peki, bütün uzman öğretmenlik kontenjanı bu sınavla dolarsa ne olacak?

Evet efendim, nasıl olsa tutmuyor, bir öngörüde daha bulunalım: Danıştay hafta sonu yapılan sınavı da iptal eder. Hukuk, Çelik’in elinde oyuncak olmuş durumda. Bir gün kendisine de gerekirse, ateşle oynadığı nı görecektir.

Hüseyin Çelik’in bilgi açığı
Bakanlığının öğretmen gereksinimini bilmeyen bir bakanımız var! Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, CHP Antalya Milletvekili Feridun Baloğlu’nun soru önergesine verdiği yanıtta, Türkiye'nin net öğretmen gereksiniminin 165 bin 826 olduğunu söylüyor. Aynı Çelik, beş ay önce 22 Haziran 2005'te Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı’nın aynı içerikli soru önergesine verdiği yanıtta ise, "Türkiye genelinde branşlara göre 130 bin öğretmen açığı bulunmaktadır'' deyip, bazı hesaplama yöntemlerinden söz ettikten sonra, ''gerçek öğretmen ihtiyacı 62 bin 210 olarak ortaya çıkmaktadır'' bilgisini veriyor. Aradan geçen beş aylık sürede, 20 bini sözleşmeli, 10 bini kadrolu toplam 30 bin öğretmen görevlendirmesinden sonra, bu sayının 32 bin 210 olması gerekmez mi?

Gelin çoktan seçmeli bu sorunun yanıtını siz verin:

a. Hüseyin Çelik, 62 bin 210 ile 165 bin 826 arasındaki farkı (matematik) bilmiyor.

b. Başında bulunduğu bakanlığın öğretmen sayısını bilmiyor.

c. Milletvekillerinin soru önergelerini ciddiye almıyor.

Burdur’da öğretmenlere sansür
Eğitim Sen Burdur Şube Başkanı İsmail Arlı aradı. "Sansür var'' dedi. "Bu ülkede mahkemeler var'' dedi. "Ne sansürü, ne mahkemesi'' deyince anlatmaya başladı:

"İl Milli Eğitim Müdürlüğü, okul gözlerine koyduğumuz bazı yazıları sakıncaları bularak kaldırtıyor. Okulların açıldığı ilk hafta öğretmenlerimize başarılar dilemek için yazı bıraktık, kaldırttı. Büyük eğitimci yürüyüşüne öğretmenleri davet etmek için hazırladığımız, içeriğinde hiçbir sakı nca bulunmayan aŞşi de kaldırttı.''

"Buna hakkı yok mu?''

"Yok. Bakanlığın yayımladığı genelge var. Eğitim iş kolundaki bütün sendikalar okul gözlerinden yararlanabilir.''

"Siz suç unsuru görmüyorsunuz ama İl Milli Eğitim Müdürü görüyor olabilir'' diyecek olduk.

Başkan kızgındı: "Sansür kurulu gibi çalışıyorlar. Suç unsuru varsa bu ülkede mahkemeler vardır, buna İl Milli Eğitim Müdürlüğü mü karar verecek?''

Bizce İsmail Arlı boşuna kızıyor. Belki, Burdur İl Milli Eğitim Müdürü Recep Yiğit, bakanlığın genelgesini de uygun görmeyip kaldırtmıştır. Olamaz mı yani?