Ankara yaklaşık 5,5 milyon nüfusuyla Türkiye’nin en büyük ikinci şehri. Çoğunlukla “bürokrasinin merkezi” olarak düşünülen başkentin karşısında İstanbul her zaman kültür sanat ve eğlence merkezi olarak görülmüştür. Genelde devlet erkini temsil eden mimari yapısı ve “gri” olarak nitelendirilebilecek havası ile başkent çoğu zaman insanlar tarafından soğuk karşılanır. Ancak tüm bunlara rağmen, Özellikle 80’lerde başlayıp 90’lar […]

Oğulcan Sönmez: Kızılay’da yapılan müzik aynı kalıptan kurtulamıyor

Ankara yaklaşık 5,5 milyon nüfusuyla Türkiye’nin en büyük ikinci şehri. Çoğunlukla “bürokrasinin merkezi” olarak düşünülen başkentin karşısında İstanbul her zaman kültür sanat ve eğlence merkezi olarak görülmüştür. Genelde devlet erkini temsil eden mimari yapısı ve “gri” olarak nitelendirilebilecek havası ile başkent çoğu zaman insanlar tarafından soğuk karşılanır. Ancak tüm bunlara rağmen, Özellikle 80’lerde başlayıp 90’lar ortasına kadar olan süreçte Türkiye rock sahnesi için önemli isimler Ankara çıkışlıdır.  Kuruluşu Ankara’daki öğrenci yıllarına dayalı Yeni Türkü’den,  Sakarya Caddesi’nde konserler vererek yola başlayan Pilli Bebek’e kadar birçok grup Ankara çıkışlı. Günümüzde bir tarafta ‘Ankaralı Turgut’ ile başlayan “Ankara Havası” ile karşı karşıyayız. Eğlence kültürünün pavyon ve türkü barlara yöneldiği şehirde bu lokal kültür karşısında ise alternatif ve özgün müzikler yapan dinamik bir müzik kültürü kendini var etmeye çabalıyor. Geniş bir yelpazede değişkenlik gösteren müzisyenlerin sayısı bir hayli fazla ve genellikle öğrencilerden oluşuyor. Ankara’da müziğe ilgili bir dinleyici kitlesi olmasına rağmen bu başkentli müzisyenlerin yaşadıkları sorunları engellemiyor. Ankara yerelinde mekanlarda tekelleşme sorunundan, Türkiye genelinde dinleyiciye ulaşma imkânı bulamama gibi çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalan sanatçıların bunları bizlere kendi deneyimlerinden anlatmalarını istedik. Yolun başlarında olan genç müzisyenleri yakından tanımak ve tanıtmak amacıyla bundan sonra BirGün olarak bir dizi şeklinde her hafta sizi Ankaralı müzisyenler ile buluşturacağız.

Siz de grubunuzun sesini duyurmak istiyorsanız, oykuozfirat@gmail.com adresine yazın!

Dizimizin ilk söyleşisine Oğulcan Sönmez ile başlıyoruz. Kendisi ODTÜ Fizik öğrencisi ve aynı zamanda müzikle uğraşıyor. 2018 yılında yeni teklisi “Yaşayamıyorum” ile dinleyici ile buluştu. Kendisiyle müzik serüvenini ve sektörde genç bir müzisyen olarak karşılaştığı sorunları konuştuk.

Müzik yapmaya başlama hikayeni dinleyebilir miyiz?

Lise yıllarında gitar çalarak başladım. O dönemde dinlediğim müzisyenlerin şarkılarını çalmak, kaydetmek istiyordum. O şekilde başladım yani cover yaparak. Gitar çalmaya başladığım 2-3 yıl içerisinde de kendi şarkılarımı az çok yapmaya başladım.

Yaşıyorum, Eyvallah ve Atlatamadım isimli şarkıların var 2017 yılında. Daha sonra da 2018 yılında “Yaşayamıyorum” var. Yaşıyorum derken sonra yaşayamıyorum demenin özel bir anlamı var mı?

Yaşıyorum şarkısını ben 10 Ekim’e yazdım. Aslında bir serzeniş gibiydi. Nakaratta “Neden ben hala yaşıyorum” diyorum. Yaşıyorum da o bütünün bir parçası olduğu için bu ismi verdim. Daha sonra insanlar dinlediğinde şarkının anlamını içeride bulurlar diye düşündüm. “Yaşayamıyorum” da bir gönderme olsun istedim iki şarkı arasında. Aslında birbirini takip eden aynı durumun devamı şeklinde. İkisinde de bir “Neden hala yaşıyorum” serzenişi var. Tabii bu böyle arabesk bir serzeniş değil. Hayata karşı bir sitem gibi söyleyebilirim.

“Yaşıyorum”da “Ağıtlar yetmez bugün/ İnsanlar öldü bugün” diyorsun…

Patlamadan 2 gün sonra yazdım bu şarkıyı. O anki duygularımı hislerimi yansıttım. Etraftaki insanlarda da çok ciddi bir bunalım hali vardı. Ben de kendi hislerimi ifade etmek istedim. Toplumsal bir şarkı olmasın istedim bireysel duygularımı yansıtacağım için. O açıdan da çok politik bir şarkı olmadı.

Kendi bestelerini yapıyorsun. İlhamın kendi yaşadıkların diyebilir miyiz o halde?

Evet, genelde yaşadığım şeyler. Kurgu besteciliği de var tabii, onu da insanlar kullanıyor da ben kullanmıyorum. Belki ileride yaparım, daha işin başındayım bilemiyorum.

Yaptığın müziği nasıl tanımlıyorsun peki?

Bu güzel bir soru. Şu tarz gibi bir şey diyemiyorum. O kadar iyi müzik ki hiçbir yere sığdıramıyorum anlamında değil. Sadece gençliğimden beri dinlediğim çok şey var ve onların hepsinin harmanlanmış bir hali olarak ortaya çıkıyor. Daha çok batı müziği var ama doğu ezgileri kullandığım şarkılarım da var. Şimdi yeni bir single çalışmam var o da baharda yayınlanacak. O da daha çok minörlerin olduğu, doğu ezgilerinin olduğu bir şarkı. Dolayısıyla alternatif rock diyemem, alternatif müzik diyebilirim. Bu bence günümüz müzisyenlerinin de bir sorunu. Herkes kendi müziklerini tanımlamakta zorluk yaşıyordur. Çünkü o kadar dallara ayrıldı ki her şey. Kullandığın ezgiler, armoni… Mesela blues armonisi kullanıp alternatif rock şarkısı yapabilirsin.

Senin müziğinde takip ettiğin belli isimler var mı peki?

90’larda çıkan Seattle Grunge ekolünü sevdiğimi söyleyebilirim. Leonard Cohen zaten en sevdiğim sanatçılardan birisi. Onun dışında Türkiye’de Mor ve Ötesi gibi grupları dinledim herkes gibi. Sadelik benim için ön planda.

Ankara’da çok fazla müzik oluşumu var. Buradan çıkıp ünlenenler de çok. Ankara’nın müzikle olan ilişkisini nasıl değerlendiriyorsun?

Ben son birkaç yılına içeriden tanıklık ediyorum. Bir sürü çevre edindim buradaki müzisyen arkadaşlardan. Ankara’nın müziğe yaklaşımı Sakarya ve Kızılay civarında yıllardır süren bir rock kültürü var. Tunalı tarafına doğru bir poplaşma başlıyor. Dolayısıyla biz hiç Tunalı’ya gitmiyoruz. Kızılay tarafında yapılan müziğin de senelerdir aynı kalıptan çıkamadığını düşünüyorum. Bunun dinleyicisi de bence bundan biraz sıkıldı. Ankara’nın yeni bir şeylere ihtiyacı var gibi geliyor. Ama tabii bir yandan da işin ekonomik kısmı var. Yani haftada bir gün gidip bir müzisyeni dinleyip orada oturup vakit geçirmek gibi şeyleri herkes maddi olarak karşılayamıyor olabilir. Özellikle de dinleyiciler öğrenci olduğu için bunu yapmakta zorlanıyorlar diye düşünüyorum. Dolayısıyla canlı müzik piyasası Kızılay çevresinde bence ciddi sıkıntıda şu an. Mekân sahipleriyle ilişkiler falan olsun etrafımdan bir sürü kötü hikâye duyuyorum bunun hakkında. Para ödememe durumları oluyor müzisyenlere. Bu durumda bir kötüye gidiş var. Ama insanların müziğe talebi var. Farklı şeylere açıklar ve yeni şeyler duymak istiyorlar. Öğrenci çoğunlukta olduğu için onların arayışlarının sönmediğini düşünüyorum.

Mekanlarla yaşanan sıkıntıları biraz daha açarsak…

Tekelleşme var canlı müzik piyasasında. Bildiğimiz birkaç tane büyük mekân var ve insanlar buralarda çıkan insanları dinliyorlar. Bu mekanlar da işe tamamen ticari yaklaştıkları için sanatsal kalite de çok gözetilmiyor bu noktada. Dolayısıyla 100 kişi getirebilen gruplar bu mekanlarda çıkıyor. E bu da piyasada manipülasyona sebep oluyor. Sanki bunu yapamayanlar bir alt kademede ve yapanlar bir üst kademede bir algı ortaya çıkıyor. Bu alt kademede olarak gördüğünüz grupların da rağbet görebilecek şekilde bir platformda çalabiliyor olmaları lazım.

Genel müzik piyasasında bu sorunlar var mı?

Bu her yerde var artık. Youtube’da mesela diyelim parası var. 10 bin lira para veriyor, 1 milyon dinlenme satın alıyor. Biz onu gördüğümüz zaman diyoruz ki “Aaa bu 1 milyon dinlenmiş demek ki güzel” ki bu manipülasyona sebep oluyor. Müziğin kendi içeriğinden bağımsız oluşuyor bu.

Peki Türkiye geneline gelirsek… Genç müzisyenler dinleyicilere ulaşmakta sıkıntı çekiyor. Onların kendilerini daha geniş kitlelere ifade edebilmeleri için nelere ihtiyaç var sence sektörde?

Bu işin en büyük sıkıntısı ekonomik. Şarkı kaydetmek, şarkıyı aranjeye göndermek, miksini masterını yaptırmak. Bunlar inanılmaz pahalı şeyler. Bir albüm yapmak bugün 10 bin liraya tekabül ediyor. Klip çekmen gerekiyor onun parasını da vermen gerekiyor gibi. Bu ilk aşamada herkesin başaramayacağı bir hâl almaya başlıyor. Ama sanatın böyle bir durumunun olması anlamsız geliyor bana. Prodüktörler resmen aracı kurum gibi davrandığı için. Müzik piyasasında tüketici olanlar, işin müşterisi olanlar dinleyiciler değil, müzisyenler. Özellikte Ankaralı piyasada gördüğüm bir durum bu. Senden şarkı kayıt, yayınlama, klip parası vs. alıyor. Biz müşteri konumunda olduğumuz için bu konumdan kurtulmamız gerekiyor. Tabii ki o işi yapan kişiye emeğinin karşılığını verecek ama bunlar o kadar yüksek miktarlar ki. Bence kötü niyetli bir durum. Dolayısıyla bunu değiştirmek için yeni bir platform kurulabilir.

Posted by Oğulcan Sönmez on Saturday, January 5, 2019

Önümüzdeki günler için planların neler?

Her sene bir şarkı çıkarma planım var. Biz dinleniriz dinlenmeyiz, ünlü oluruz olmayız orası ayrı mesele. Tek kaide şu… Elime gitarı aldığım zaman ben bir üretim yapabiliyorum diğerleri gibi. Dolayısıyla bu senin hayattaki bir üretimin. Dinlenip dinlenmemenden ziyade bu üretimi sürekli hale getirmen önemli bence bu noktada. Dolayısıyla ben de her sene bir şarkı çıkartıp hayata dair bir imza atayım diyorum. Müziğe devam edeceğim, bırakmayacağım. Üretmeye devam edeceğim.