Feryal Pere’nin Oğuz Çetin’le ilgili muhteşem bir yazısı vardır.

Feryal Pere’nin Oğuz Çetin’le ilgili muhteşem bir yazısı vardır. O yazının başlığı ‘Oğuz Çetin’i Sevebilmek’tir. Yazıda Oğuz Çetin sinizmini anlatan Pere bir yerde dayanamaz ve şöyle der: ¨Niye bize bir zaafını armağan etmedin, nasıl göklere çıkarır, bağrımıza basardık.¨

Pere, İstanbul’daki olaylı İsviçre maçından kısa bir süre sonra kaleme alınan yazının başka bir yerinde, lafı maçta yaşananlara getirir. Ve Oğuz Çetin’in geçelim kavgayı sakinleştirme, sağduyu sahibi olabilme safhasını, olayların hiçbir yerinde olmamasına şu kelimelerle isyan eder: ¨Oradaydın. Ama ne bir ilk hedefinizi gösterenin, ne tekme atanın, ne de attıranın, bunu normal bulanın karelerine girmiştin. Sanki gene yoktun. Seni aradım sayfalarda, ekranlarda, dudak izlerinde. Kimse yazmadı.¨

Yazı Feryal Pere’nin Oğuz’a küstüğünü açıklamasıyla biter. Küsmüştür çünkü Oğuz Çetin ona bir zaafını sezdirecek kadar bile yakın olmamıştır, kendini esirgemiştir onca zaman.

Oysa deplasmanda, Saracoğlu’nda Oğuz’la, İmparator’la birlikte üşümüş, ıslanmış, ağlamış, gülmüştür Pere. Tıpkı her Fenerbahçeli gibi. Oğuz ise kendini hep sakınmıştır bu sevgiden ve sevgiyi gösterenlerden.

Bir arkadaşım anlatmıştı, ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Bir dönem Gençlerbirliği’nde de forma giymiş eski bir futbolcu olan babası, genç Oğuz’un futbolunu çok eleştirirmiş. Babasına kendisini bir türlü beğendiremezmiş Oğuz. Hatta babasının tribünde olduğu bir maçta harikalar yaratmış, üstüne bir de mükemmel bir gol atmış ve babasına koşmuş. Babası ¨yine olmadı¨ anlamında kafasını iki yana sallıyormuş, işte o maçtan sonra bir daha eskisi gibi sevinememiş Oğuz Çetin. Fenerbahçeli yıllarda attığı goller sonrası sinir bozacak kadar büyük bir tevazuyla tribünlere saygılı bir selam vermekle yetinmesi bundanmış. Bu hikaye doğru değilse bile, futbolculuğu esnasında Oğuz Çetin’le tribünlerin arasında o kadar mesafe vardı ki, hakkında bu türden şehir efsaneleri üretilmesi çok normal.

Meşhur Trabzon maçı sonrasını düşünün. Aykut’la birlikte kovulmuşlar ve sahnede Aykut. Bir başına... Can arkadaşı Oğuz yok. Oğuz nerede, ne düşünüyor bu haksızlık karşısında bilen yok.

Sonra yıllar geçti, futbolu bıraktı Oğuz. Teknik direktör oldu. Kulübede kah yardımcı olarak oturdu, kah asıl adam olarak. Onlarca şey yaşadı. Onlarca şeye şahit oldu. Aklımızda kalan tek bir çıkışı yok. Tek bir macerası, kavgası, acısı, sevinci yok.

Daha kötüsü sanki Oğuz Çetin yok.

Sanki hiç olmadı. Futbolculuğu, o yumuşacık bileği, o göz yaşartan frikikleri... Bunların dışında sanki Oğuz Çetin hiç yokmuş gibi.

Evet sessiz olmak, tevazu sahibi olmak iyi bir şey. Ama nedir sessizlik? Gözünün önünden onlarca kötülük akıp geçerken gözünü kapatmak mı? Arkanı dönmek mi? Susmak, bazen zalimin yanında saf tutmak değil de nedir?

Mesela şike operasyonuna ne der Oğuz Çetin?

Ben söyleyeyim size ne dediğini: ¨Yaşananları şaşkınlık ve üzüntüyle izliyoruz. Gelecek için umutluyuz. Olumsuzu nasıl olumlu hale çevirebiliriz, buna çalışıyoruz.¨

Ne demek şimdi bu? ¨Oh oldu¨ mu demek? ¨Bunu nasıl yaparlar¨ mı demek?

Ama Oğuz Çetin o zaman konuşamazdı değil mi? Bir federasyon görevlisi olarak tarafını belli edemezdi. Tıpkı İsviçre maçında o tekmeyi atmadığı, atana mani olmadığı, sadece o kulübede öylece kalakaldığı gibi. Bu mudur yani...

Hiddink’le beraberken de aklından ¨Bu adam nasıl olsa sürekli burada değil, aslında de facto teknik direktör benim¨ diye geçirdiğini düşündüm hep. Bütün basın Hiddink’i yerden yere vururken gıkını çıkarmadı.

¨Oh olsun¨ mu diyordu acaba? Hiddink’in bunları hak ettiğini mi düşünüyordu? Yoksa Hollandalı’ya haksızlık yapıldığına mı inanıyordu?

Anlayamadık ki... Konuşmadı çünkü. Anlatmadı.

Konuşamazdı değil mi? Evet, tamam, biliyoruz bu hikayeyi.

Şimdi Hiddink gitti. Oğuz’u takımın başına getirelim diyene rastladınız mı peki? Niye peki? Niye Oğuz Çetin’in adı bir an için düşünülmüyor da, ondan beş yaş küçük ve A Milli seviyesinde hiç deneyimi olmayan Abdullah Avcı’nın kapısına gidiliyor?

Oğuz Hoca bunu hiç düşündü mü acaba?

Düşünse iyi mi olur acaba? Artık vaktidir.

Oğuz’u, İmparator Oğuz’u çok sevdim. Hasta Beşiktaşlı bir çocukken Aykut’u da, Oğuz’u da çok kıskandım.

Ama şimdi bakıyorum da, geçenlerde FourFourTwo dergisine ¨Son yıllarda Beşiktaş'ta bazı yeni söylemler türedi. 'Beşiktaş'ı gazetelerde üçüncü sayfa takımından ön sayfa takımı haline getireceğiz' dediler. Bırak Beşiktaş olduğu gibi kalsın, öyle seviliyor, öyle yaşasın. Niye kulübün kimliğini değiştirmeye çalışıyorsun?¨ diyen Feyyaz Uçar bana yetermiş. Varsın Milli Takımları değil Mardinspor’u çalıştırsın, Feyyaz bize yeter de artarmış.

İstemem, Oğuz sizin olsun.