“İktidar sahipleri gerçekleri gizlemeye çalışıyor. Bütün bunlar onların ne kadar zor bir durumda olduğunun kanıtı.Bu referandum belki de iktidar sahiplerinin beklediklerinin tersine bir kırılma noktası, bir bükülme noktası olacak”

Oğuzhan Müftüoğlu: İktidar sahiplerinin beklediğinin tersine bir kırılma gerçekleşecek

DENİZ COŞKUN

Referanduma 1 haftadan kısa bir süre kaldı. Evet cephesinde dağınıklık ve heyecansızlık dikkat çekerken Hayır’cılar ise bu dönemdeki örgütlülüğü ve kararlılığı ile öne çıkıyor. Referandum sonucunda nasıl bir tablonun ortaya çıkabileceğini Türkiye devrimci hareketinin önder isimlerinden ve BirGün gazetesi yazarlarından Oğuzhan Müftüoğlu ile konuştuk.

»Anayasa referandumuna az bir süre kaldı. Bu anayasa referandumunu ülke açısından bir kırılma noktası olarak görebilir miyiz?
Türkiye’de uzunca süredir bir ‘karşı devrim süreci’ yaşanıyor. AKP taraftarlarının Cumhuriyet’i kastederek ‘doksan yıl önce açılan parantezin kapatılması’ diye tanımladığı bu sürecin arkasında, emperyalist güçlerin bölge planları var. 12 Eylül, AKP’nin iktidara getirilişi, 2010 referandumu, önemli kırılma noktaları olmuştu. Başkanlık sistemi uzun süreden bu yana CIA’in Türkiye Masası şefinin yazılarında halifelikle birlikte anılırken, 16 Nisan’da yapılacak Anayasa referandumu da bu sürecin önemli kırılma noktalarından biri olacak.

Eğer ‘Evet’ çıkarsa bugün zaten AKP iktidarı altında iyice zayıflayan demokrasi ve hukuk devletine ait kırıntılar tümüyle ortadan kalkacak. Hükümet kurma, bakanları atama, bütçe yapma, yargı organlarını belirleme gibi yetkiler beş yılda bir seçilecek olan başkana devredilecek, başkanın ve onun tarafından atanan bakanların trilyonlarla ifade edilen devlet bütçesine ait harcamalar dahil bütün tasarrufları; Meclis, yasa ve yargı denetimi dışında olacak. Başkana tanınan kararname çıkarma yetkisi nedeniyle sadece yasa yapmakla görevli olacak denilen Meclis göstermelik bir Meclis haline gelecek. Bütün bunlar bugün var olan yağma ve hukuksuzluk düzenini kalıcı bir anayasal düzen haline getirme çabasından başka bir şey değil. İktidar sahipleri bu gerçekleri gizlemeye çalışan bir kampanya yürütüyorlar, referanduma sunulan anayasa tasarısıyla ilgisi olmayan konularla, yok FETÖ, yok Kandil, yok Kılıçdaroğlu diye diye halkı oyalamaya çalışarak, tasarıyı geçirmeye çalışıyorlar.

Bütün bunlar onların ne kadar zor bir durumda olduğunun kanıtı. Bu yüzden bu referandum belki de iktidar sahiplerinin beklediklerinin tersine bir kırılma noktası, bir bükülme noktası olacak.

»Sokakta tüm baskılara rağmen bir ‘Hayır’ dalgası görülebiliyor. Siz nasıl gözlemliyorsunuz. ‘Hayır’ın şansı nedir?
OHAL koşulları altında, baskı altında 12 Eylül’ü aratmayan bir referandum süreci yaşıyoruz. Devlet tüm güç ve imkânları, parası pulu, televizyonları, valileri, kaymakamları, güvenlik güçleri ile sadece iktidara çalışıyor. Zaten medyanın tamamı da sahibinin sesi, çoktan teslim olmuş durumda. Yetmiyor, akıl almaz suçlamalarla, yalan dolanla halkı kandırarak, korkutarak sonuç almaya çalışıyorlar. Türkiye’de bir ‘iç savaş’ korkusu yayıyorlar. İktidarın korkutma ve baskıya dayanan politikaları giderek kendine uygun bir taban da yaratıyor. Bu politikanın nasıl bir saldırganlığa yol açtığının örneklerini de görüyoruz.

Buna karşı halkın çok değişik kesimleri bu dayatmaya ve haksızlığa ‘Hayır’ diyor. Halkın cebinden çıkan, bizim cebimizden çıkan paralarla ve devlet gücüyle yürütülen ‘Evet’ kampanyalarına karşı demokrasi ve özgürlükten yana örgütlü örgütsüz halk kesimleri kendi sınırlı imkânlarıyla mücadele ediyor. Referandum sürecinde gittiğim her yerde, karanlığın en büyük düşmanı ve muhatabı olan kadınların mücadelenin en ön saflarında yer aldığını gördüm.

Gençlerimizin kadınlarımızın sokakları şenlendiren yaratıcı, umutlu ‘Hayır’ şarkıları ülkemizin geleceğine olan umudumuzu ve sevincimizi büyütüyor. Sokaklardaki alçakgönüllülük, umut, sevgi, hoşgörü ve yaratıcılık dolu güzellikler karşısında; muktedirler doymak bilmez hırslarını, kendini beğenmişliklerini, despotluklarını, vicdansızlıklarını, hoyratlık ve zalimliklerini sergiliyorlar. Bu yüzden ben ‘Hayır’ın şimdiden kazandığına ve kazanacağına inanıyorum. Bana zayıf bir ihtimal olarak görülüyor ama 16 Nisan akşamı sonuçta ‘Evet kazandı’ diye ilan edilse bile, bu bir tür ‘Pirus Zaferi’nden başka bir şey olamaz. İstikrar getirecek diye savundukları sistem gerçekte çoğunlukça kabul edilmediği için istikrarsızlık sebebi olmaktan öteye gidemeyecektir.

Başbakan ‘50 artı 1 meşrudur’ diyor ama, tarih boyunca, böyle, çoğunlukça benimsenmemiş, baskı koşulları altında zorla sürdürülmeye çalışılan yönetimlerin sonu hiç de hayırlı olmamıştır. Bu yüzden bence ‘Hayır’ın kazanması gerçekte onların da hayrına olacaktır diye düşünüyorum.

»7 Haziran öncesi Erdoğan’ın bir şekilde iktidarı bırakmayacağını ve halkın örgütlenmesinin en az seçim kadar önemli olduğunu söylemiştiniz. Referandumdan ‘Hayır’ çıkarsa sonrası ne olacak?
Aslında ‘Hayır’ da çıksa ‘Evet’ de çıksa bizim açımızdan bu konuda değişen bir şey olmayacaktır.
Eğer demokrasi ve özgürlük istiyorsak, eğer tepemizdeki bu karanlığın despotluğundan kurtulmak istiyorsak, bunun örgütlenerek, birleşerek mücadele etmekten başka bir yolunun olmadığı gerçeği şimdi her zamankinden daha çok ortada duruyor. Bunu hiç kimse size kendiliğinden vermeyecek, faşizmin karanlığı tepemizden kendiliğinden ve kolayca çekip gitmeyecektir.

Bugün emekçiler açısından, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik isteyenler açısından karşımızdaki en büyük sorun, her alanda adaletsizliklerin, haksızlığın, çürümüşlüğün, vicdansızlığın ve şiddetin muktedir olduğu bugünkü karanlıktan çıkış için bütün halkı ve ezilmişleri kucaklayacak bir çıkış yolunun bulunması, bir umut ışığının yakılmasıdır. Kendi geçmişimizden ve bütün dünyanın ezilenlerinin tarihinden de biliyoruz, bunun yolunu bulabiliriz, bunu başarabiliriz.

Yapmamız gereken şey, ‘Hayır’ın sokaklarımızı dolduran sevgisini, umudunu, dayanışmasını ve mücadelesini büyütmekten başka bir şey değil.