Daksil denir, aslında daktilo silgisi. Bilgisayarın olmadığı yerlerde yazılanları düzeltmek, yanlışları silmek için kullanılır. Bilgisayarın olmadığı yer derken, hapishaneyi kastediyorum. Biz dışarıdakiler için önemsiz olan birçok şeyin, hayati konumda olduğu yerden. Daksil de öyle, çok önemli.

Çünkü sayfalarca yazıyı elle yazıyorlar; geri al, sil, düzelt tuşu yok kalemde. İmlayı düzeltmek gerektiğinde, içinde birkaç gram beyaz boya bulunan daksil kullanılıyor.

Kullanılıyordu. Artık yasak. Neden?

Van Kapalı Hapishanesi idaresinin 16 Mart 2017 tarihli, 2017/371 sayılı kararı:

“Daksil olarak adlandırılan malzemenin esas amacı kalıcı kalemle yazılan yazılardaki yanlışları düzeltmede kullanmak olduğu, fakat firar girişimlerinde kurumda tutuklu/hükümlü odalarında bulunan fayansların kenar boşluklarını kapatmak için kullanılabilecek bir nitelik taşıdığı, kurum asayiş ve güvenliğini tehdit edici bir nitelikte kullanılabileceğine karar verilmiştir.”

Yani, firar girişiminde kullanılabilirmiş. Neyle kazılacağı belirsiz kilolarca toprağın çıktığı, onlarca fayansı gizlemek için…

Neyse daha sonra A4 kağıt [dosya kağıdı] da yasaklandı da, mahpuslar ‘yazı yazma eziyetinden’ de, dışarıya haber ulaştırmak zahmetinden de tümden kurtulmuş oldu.

Hapishanelerden son üç ayda gelen mektuplara bakılırsa, yasak listesi uzun:

Örneğin, kapüşonlu mont.

Hapishane idaresinin kararı şöyle: “Mahpuslar 25 Kasım 1925 tarihli 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanuna aykırı olmayan bir adet şapka bulundurabilir.”

Yani, kapüşon, Şapka Kanunu’na aykırı olduğundan yasak.

Deri mont da yasak. Neden? “Deri olduğu için.”’ (Bu yasağa görece mantıklı bir kılıf bulunamamış).

Kaşkol yasak.

Kadın mahpuslara cımbız yasak. Kolye, küpe, yüzük de yasak. (Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevi’ndeki Sultan Işıklı’nın da takılarına, ‘güvenlik gerekçesiyle’ el konuldu).

Yemek yemek için elzem olan çatal, bıçak yasak. “Kantinde plastiği var, onu alın.”

Açık görüşlerde aileyle çay içmek yasak. (Bu yasağın gerekçesi de, ‘çay içmek güvenliği tehlikeye düşürebileceğinden…’)

Emrah Serbes’in son kitabı Müptezeller de edebiyat dergisi Bavul da yasak.

‘Gezi Direnişi’, ‘Marksizmde Temel Kavramlar’ ile ‘100 Soruda Marksizm’ adlı kitaplar zinhar yasak.

Türkçe-İngilizce sözlük yasak.

Spor ayakkabı yasak. (Siyah spor ayakkabı, ‘mekap ayakkabıya benziyor’ diye yasaklandı).

Duvar saati yasak.

Radyo yasak.

Halk TV izlemek yasak.

Bunların yerine ne var?

Diyanet TV var. (Van’da Halk TV izlemek için dilekçe yazan mahpusların televizyonunda onun yerine Diyanet’in kanalı açıldı).

Kütüphanede türlü çeşitli Kuran yorumu konulu kitap var.

İşkence var.

Bir de böcekler var.

Mahpusların mektubundan:

“Musluklardan akan sudan çok miktarda toprak, taş, böcek çıkıyor. Bu nedenle musluk filtreleri de sık sık tıkanıyor. Hapishane idaresi ayrıca içme suyu vermediğinden, kantinden su alacak parası olmayan mahpuslar bu suyu içmek zorunda. Hava ısınınca koğuşlardaki haşereler de arttı. İlaçlama yapılması için idareye dilekçe yazdık. Ne dilekçeye yanıt geldi ne ilaçlama yapıldı.”

Hapishanelerde bunlar olurken, Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, geçen hafta yaptığı konuşmada OHAL’i kimsenin hissetmediğini iddia etti:

“OHAL döneminde kamuya temel hak ve hürriyetleri, hatta Anayasa’ya aykırılık teşkil edecek şekilde, sınırlandırma imkânı vermesine rağmen biz bu konuda en ufak bir kullanım yapmadık. Temel hak ve hürriyetleri kullandırma, geciktirme engelleme anlamında hiçbir adım atmadık. Hiçbir karar almadık. Hiç kimse de bunu hissetmedi zaten. Hiçbir vatandaşımız OHAL’ın bu yönünü hissetmedi.”

Çünkü hapishanedekiler vatandaştan sayılmıyor.