“Ey AKP rejimi, ey Bakanlar Kurulu, elinizde OHAL KHK’si gibi müthiş bir imkân var. İstediğiniz gibi kullanıyorsunuz. Uyum yasalarında OHAL KHK’si yoluyla hızlı sonuç almak mümkünken neden TBMM’yi çalıştırmak istiyorsunuz?” (Çiğdem Toker, ‘30 kanun değiştiren bir KHK’, Cumhuriyet, 2.5.17).

Yerinde bir soru: OHAL KHK dizisi, bir tür seri katliam eyleminin resmileşmiş biçimi. Hiçbir hukuki dayanağı yok; muhalif görülen herkese, ‘yargısız infaz’ yoluyla insanlık dışı yaptırımları uygulama yolu. OHAL İnceleme Komisyonu bahanesiyle yargı yollarını işlemez hale getirenler, Avrupa Mahkemesi kararlarını, ‘içişlerimize karışma’ olarak gösterip karşı çıkabiliyor. Aynı kişiler, Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘kişi ve parti içinde eritecek projenin yapı taşlarını döşemek için TBMM’yi kullanmak’tan da geri durmuyor.

Hayali Komisyon ve parti komisyonu
685 sayılı KHK ile bir ay içinde kurulması öngörülen OHAL İnceleme Komisyonu, dördüncü ayda bile yok ortalıkta; adeta bir hayali komisyon. Ayrıcalıklarla donatılması için şimdiden çaba gösterilen Komisyon, eğer bir gün kurulursa, daha çok oylama işlevi gören bir hükümet komiseri olarak çalıştırılacak anlaşılan...

Buna karşılık, 16 Nisan halkoylamasından beklediği sonucu alamayan AK Parti, bunların nedenlerini araştırmak için hiç zaman geçirmeden bir komisyon oluşturdu.

OHAL Komisyonu’nu kurmamak için ayak direyen hükümet, oy kaybını araştırmak amacıyla bir Komisyon kuruverdi. Aslında her ikisi de, kendi eylem ve işlemlerinin doğrudan ve dolaylı olarak incelenmesi için...

Nasıl? 16 Nisan’da kazanan ve kaybeden
‘Evet’, (YSK kararına göre) hukuken kazandı; ‘Hayır’ ise, demokrasi açısından kazandı.

AK Parti komisyonu öncelikle bu gerçeği kabul etmeli. ‘Demokrasi’ açısından kaybetti; çünkü OHAL’in baskıcı ve bütün ‘Hayır’cıları terörist olarak gören resmi söylemlere karşın, yüzde 48.6 hayır çıktı.

Baskıcı ortam, bilgi kirliliği yaratmaya elverişli bir zemin oluşturdu; dahası 6771 sy.lı Kanunla getirilenler sürekli saptırıldı. Kendi tabanlarındaki yüzde 25’lik destek ancak bu şekilde ikiye katlanabildi.

Bir örnek ile yetineyim: “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir” (md.10/son).

Böyle bir hükmün metne eklenebilmesi, baskı sürecinin savaştan beter bir ortama dönüştürülmesi ile mümkün olmuş; bilgilenme haklarının gaspı, bu ve benzeri düzenlemelerin seçmenlere yansımasını engellemiş; buna karşılık, “TBMM güçlendiriliyor” vb. çarpıtmalar yoluyla seçmenler nezdinde sürekli algı operasyonu yapılmıştır.
Anayasa kampanyası ve OHAL-KHK

Böylece iktidar, ‘çifte harekât’ yoluyla ‘hukuki zafer’! kazanmış oldu: muhaliflerini ‘fiziken temizleme’ ve taraftarlarını ‘fikren yıkama’ yolu ile.

-‘Fiziki temizlik harekâtı’, OHAL’i ‘neden-konu ve amaç’ dışına çıkarıp, KHK yoluyla ‘hukuk ve liyakat’ ilkelerini savunanları dalgalar halinde tasfiye ederek yürütülüyor. Komisyon kurma bahanesiyle yargı yolları kilitlenmiş bulunuyor. Ulusal ve uluslararası kamuoyuna sürekli yanıltıcı bilgi şırınga edilmeye çalışılıyor. Kamu görevlisi olanları görevinden alarak bütün haklarını gasp ediyor; gazetecileri ve milletvekillerini hapishanelere tıkayarak, muhalefeti fiziken ve fikren yok etmeyi amaçlıyor.

-‘Fikri yıkama harekâtı’ da benzeri yöntemlerle: OHAL ortam ve koşullarında ‘Fetö kılıcı’, Cemaat’e karşı savaş bahanesiyle ‘tekke kültürü ve kişi kültü’ dayatması, doğru bilginin aktarılmaması, çarpıtılmış bilgiler ile sürekli algı operasyonu yapılması, milliyetçi-muhafazakâr taban üzerinde.

Parti başkanı ve parti hâkimi
Bu süreçte, OHAL Komisyonu ve parti komisyonu, işlevsel olabilir mi? Hayır, değinilen çifte harekât devam ettiği sürece.

HSYK Başkanı ve Adalet Bakanı, parti görevlisi avukatları hâkimliğe devşirirken, parti başkanı da Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun oluşumuna damgasını vuracak.

TBMM ise, ‘kişi-parti’ iktidarını sürekli kılmak için meşruluk aracı olarak kullanılacak...

Evet (tavan) ve Hayır (taban)
Bütün bunlar, ‘Evet’i kurtarmaya yetmeyecek; çünkü ‘Evet’ tepeden dayatılarak ulaşılan bir sonuç; ‘Hayır’ın itici gücü ise, toplum.

Bu ayrışmada unutulmaması gereken şu: hukuku demokrasi üretir; ama hukuka öncelikle uymak zorunda olanlar da, demokrasi aktörleri. Buna karşılık, hukuk ve demokrasiyi, toptancı zihniyete dayalı bir iktidarın kalıcılığı hizmetine sokanlar, uzun dönemde, hukuken ve demokratik olarak kaybetmeye mahkûm; çünkü çok güçlü görünse de, fiili yönetim geçicidir.