Dünyanın kabuğu çatlıyor. Ortasında bir nar. Etrafa saçılıyor. Ne yapsam, ne etsem, nereye gitsem. İçimde bir yerlerde o nar tanesiyle yaşıyorum

Okuduklarımdan öğrendiğim bir şey var

SİNAN SÜLÜN

“Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk
almayanlar” 1

Her gün, her saat, her dakika yavaş yavaş ölüyoruz. Sevmediğimiz işlerde, sevmediğimiz insanlarla bir iptilanın uğruna hayatımızı tüketiyoruz. Gün ağarmadan düşüyoruz yollara. Yıldızlar çıkınca dönüyoruz ev dediğimiz dört duvar arasına. Biraz yemek, biraz dizi, birkaç ezberlenmiş söz. Günün nasıl geçti hayatım. Çocuklar uyudu mu. Yarın erken kalkmam lazım. Kimse itiraf edemiyor birbirine ama. Mutsuzluğumuzun sebebi en çok mutlu olduklarımız. Kurutulması gereken bir bataklık. Kötü bir tanrı kral. Mütemadiyen emirler veriyor bize. Okulu bitir! Evlen! Çocuk Yap! Ev al! Yaşlan! Öl! 10 sene ev taksidi, 15 sene çocuğun okul taksidi, iyi ihtimal bir de yazlık taksidi. Ömür taksit taksit bitiyor. Sonra ani bir kalp krizi. Halsizlik şikayetiyle başlayan lökopeni. En iyi ihtimalle hiper tansiyon, ülser, melankoli. Şairler mi biliyor bir tek geleceği. Yoksa hakikat insanın kendi içinde mi. Ruhumuzun derinliklerinden konuşuyor Hamlet. Sahip olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu.

“İnsan başkalarına yardım ettiği,
başkalarını sevdiği kadar yükselir.”2

Herkesin hayali birbirine benziyor. Rüyalardan taşıyor küçük balıkçı kasabaları. Ya herkes bir an önce yaşlanıp ölmek istiyor. Ya da kapitalizm aynı hayali pazarlıyor. Şikayet ruhumuza gark olmuş. Hepimiz üyesiyiz. İyi Niyetinden Kaybedenler Derneği’nin. Tüm bu kötülükler başkasının eseri. Herkes ne kadar bencil olmuş değil mi Asuman! Amaaan biz yapamadık, çocuklarımız yapsın her şeyi. Piyano kursu, bale kursu, basketbol kursu. Yaşamanın kursu var mı Asuman! Yelkovan akrepi kovalıyor, akrep her gün kendini sokuyor. Canımız fena yanıyor. Ama Allah’tan Xanax var. Allahtan change.org var. Allahtan Allah var. Her seferinde imdadımıza yetişiyor. İnsan kendi içine bakmadan, başkasının içini görmeye çalışıyor. İzmir küçük memleket. Cihangir daracık yer. Hepimizin sığmayacağı aşikar.

“Sevmeye zaman ayırın,
Güçlü olmanın kaynağı budur…” 3

Kimsenin zamanı yok artık sevmeye. Statülere, rollere, ihtiyaca göre seçiliyor sevgililer. Bir nevi körebe oyunu. Dokunmadan kucaklaşıyor, hissetmeden sevişiyor, bilmeden seviyoruz. Kumda debelenen kuşlar gibi. Yalnızlık kanatlarımızda çırpınıyor. Sevmeden sevilmek, mutsuz olmadan mutlu olmak, hayal kırıklığı yaşamadan hayal kurmak istiyoruz. Aşk acısını bile paylaşacak zamanımız yok. Sürekli yeni aşklara yelken açıyoruz. Hepimiz bir mağara alegorisiyiz. Facebook’da tebessüm, İnstagram’da serpme kahvaltı, Twitter’da şiir mısrasıyız. Lakin suda balık kalmadı. Havadaki kuşlar göç etti. Nazım sürgünde öldü… Şiir nerde? Sokakta. Sokak nerde? Dağa kaçtı. Dağ nerde? Sevmeye zaman ayıramadığımız için yandı bitti kül oldu.

Kumun üzerinde bırakılmış su tanesi
/ denizin unutkanlığıdır / Uzak dağlarda
kalmış bir bulut
Rüzgarın unutkanlığıdır. / Toprağa
düşmüş gümüşlü bir kanat / geçen kuşun
unutkanlığıdır 4

Peki ya biz kimin unutkanlığıyız… Bir solcu sağcının unutkanlığı olabilir mi? Belki de ateist, dindarın unutkanlığıdır. Homoseksüel, hetoroseksüelin. Müslüman Hristiyan’ın. Kürt Türk’ün. Unuttukça yaşar diyor psikologlar insan için. Bilimle çeliştiğim yerler var benim. Hatırladıkça yaşar insanoğlu. Unutmuş gibi yapar. Yokmuş gibi davranır. Sanır, yanılır, kandırır. Sonra gün gelir çıkar karşısına. Kimi vicdan der bunun adına, kimi yalnızlık, kimi isyan. Dedem alzheimer olduğunda ilk önce en uzaktakileri unuttu. Sonra torunlarını, çocuklarını, karısını. En sonunda kendisini... Unutulacak bir şey kalmadığında sustu. Saatlerce, günlerce, haftalarca konuşmadı. Sonra bir sabah kalktı. Dudaklarının arasından kimsenin bilmediği bir sözcük döküldü. “Daye…” Günlerce onu tekrar etti.

Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk.
Hiçbir yere gitmiyor 5

Kolumda diş izlerimden bir saat.Zamanı orda tutuyorum. Herkes koşarken ben yavaşlıyor, bulutlar yürürken ben duruyorum. İçimde güzel bir uçurum var. Düştükçe doğruluyorum. Hayat diyorum, tehlikesiz bir yer. Büyükler konuşana kadar. Herkesin herkesle eşit olduğu bir dünya mı? İstemiyorum. Size kalsın. Ben zaten o dünyanın kendisiyim. Kendi kendimle yoğruluyorum. Ne zaman birini sevdiğimi söylesem. Dünyanın kabuğu çatlıyor. Ortasında bir nar. Etrafa saçılıyor. Ne yapsam, ne etsem, nereye gitsem. İçimde bir yerlerde o nar tanesiyle yaşıyorum. Bir gün diyorum. Bütün büyükler çekip gittiğinde. Kavgalar, dövüşler, tartışmalar bittiğinde. Çocuklar ölmediğinde, ağaçlar kesilmediğinde, kuşlar göçmediğinde. Çıkaracağım o nar tanesini. Avucumun içine alıp. Göstereceğim size. Bakın görün. Her şey burada saklı diye.

1 Pablo Neruda,
2 Sabahattin Ali,
3Goethe,
4 Bascho,
5 Edip Cansever