Bildiğimiz kadarıyla Covid-19 virüsünün her bir yaş grubunu ne ölçüde etkilediğine dair Türkiye’de yapılmış bir çalışma yok. Virüs hangi yaş aralığında ne hızda yayılıyor, bulaştırma, ölüm ve vakıa oranları nelerdir? Bu konuda karar vermemizi kolaylaştıracak bilginin üretim merkezi YÖK’ün ve MEB’in yaptığı veya yaptırdığı bir çalışma yok. Dolayısı ile Eğitim Bakanlığının ve YÖK’ün okulları kapatma veya açma kararlarının da dayanağı bilimsel değil. Her iki kurum açıklamalarında veri kullanmıyor. Bilim Kurulunun tavsiyesine göre hareket edildiği söyleniyor. Bilim Kurulu da görüşünü, uluslararası dergilerde yayımlanmış araştırma ve makalelerle oluşturuyor. Eğer Amerika, Avrupa ve Çin’de yapılmış araştırmaların sonucu Türkiye için de güvenilir bir veri ise okulları onlarla açıp kapatmamız gerekmez mi!

Maske, mesafe hijyen üçlü önleminin Covid-19 virüsüne yakalanmayı yüzde 90 oranında engellediği söyleniyor. Ayrıca ABD ve Avrupa merkezli araştırmalar, 5-17 yaş grubunda ölüm oranının binde bir, aynı yaş grubunda vaka oranının yüzde 9,2 olduğunu gösteriyor. Covid-19 için alınacak önlemler uyuza karşı alınacak önlemlerden daha karmaşık değil. Dünya çiçek, kızamık, verem gibi bulaşıcı hastalıklarla okullarda mücadele etti. Bu gün daha etkin önlemlerle riski minimum seviyeye indirilebilecek araçlara sahibiz. Riskli gruplar başıboş bırakıp onlar için alınması gereken önlemleri çocuklara uygulayıp ruh sağlıklarıyla oynamanın anlamı yok.

Pandemi önlemlerinin ekonomiye etkisi ekonomik büyüklüğünüz boyutunda olur. Fakat sosyal sonuçları, yaş gruplarına göre farklılık gösterse de üç aşağı beş yukarı her yaş grubunda aynı olur. Okul üzerinden düşünürsek; kapanmanın öğrenme kaybına yol açtığı, çocukların kendileri için amaç belirleyemediği ya da amaçlarından uzaklaştığı, arkadaş gruplarıyla iletişimlerinin koptuğu, okulla bağının zayıfladığı, kapanmaya bağlı olarak aile içi gerilimlerin ve ruh sağlığı sorunlarının başgösterdiği her ülkede dile getirilen sorun olmaya başladı.

Dar alanda kapalı yaşamanın “aşk”a etkisinden bahsetmiyoruz: Okul, özellikle üniversiteler “aşk”ın deneyimlendiği, kalıcı ve sağlıklı ilişkilerin kurulduğu yerdir. Bu gidişle çocuklar/gençler aşkı yaşamadan, aşk nedir bilmeden okullarından ayrılacak. Başlamış okul aşklarının sonunu getirecek olmasını düşünemiyorum bile...

Sonuç belli; dersini internetten alan, yemeğini kurye getiren kuşak aşkı sosyal ağlarda arayacak. Sanal ortamda profiline aşık olduğu kişiyi tanıdığında hayal kırıklığına uğrayanlar için ise ablası, yoksa annesi devreye girecek. Görücü usulü ile evlenmenin tuhaf karşılanmadığı bir dönem başlayacak.

Eğitim Bakanlığı, 1 Mart’ta her kademeden bir sınıfı okula çağırıyor. Haftanın bir günüde birkaç saatlik dersi, sanırım yapmayı planladığı sınavlara gerekçe olarak kullanmak istiyor. YÖK ise bir yıl sonra ancak tıp ve mühendislik gibi uygulamalı bölümleri açma kararı alabildi. Seyreltilmiş birkaç sınıfla yapılacak üç-beş saatlik dersin öğrenme kaybını telafi edeceğini kimse düşünmesin. Eğer çocukların ruh sağlığı bu iki kurumu birazcık ilgilendiriyorsa, okula geldikleri sürede çocukların kafasını şişirme yerine, onların bir arada zaman geçirmelerini sağlayacak ortam yaratırlar. Bırakın dostluk geliştirsinler, kaynaşsınlar, olabiliyorlarsa aşık olsunlar…