Öğrencilerin kullandığı okul malzemelerinin kimyasal analiz sonucu hakkında bilgilendiriliyorsunuz. Marketler zincirinin ürün danışmanı, 300 çeşit ürünün hammaddesinden kullanılan boyaya kadar kanserojen içerdiğini anlatıyor; hissedarı olduğu televizyon ekranından. Silgilerin kokusu bile kanserojen! Ürünlerin kimyasal analizi üniversitelerin laboratuarlarında yapılıyormuş. Ders kitaplarının basıldığı kâğıtla, baskısında kullanılan boyanın da kanserojen olduğunu benden duyun! Dikkatli olmak gerek!

Ya müfredatla ders kitapları? Okullar açılırken üniversite laboratuarları müfredatlarla ders kitaplarını analize tabi tutuyor mu? Sıkar biraz!

Ders kitaplarındaki kötü bilginin alınıp özümsenmesinde kullanılacak 300 çeşit araç-gerecin seçimi dikkat ister! Ya çocuklara verilen bilgilerin içindeki niteliksiz, kötü, tehlikeli unsurlar? Bunu almam diyor musunuz, deme şansınız var mı? Belki de bilgi kanser yapmadığı için umursamıyoruz! Niteliksiz bilgi kanser yapmaz ama insanı salaklaştırır! Bu üniversitelerin işi değil...

Ders kitapları ilgili olduğu dersin müfredatına uygun hazırlanmak zorunda. Bu bakımdan Müslümanın ateistle evlenmesini caiz bulmayan ders kitabının dersinin müfredatına uygun hazırlandığını söyleyebiliriz. Merkez medyanın ortada garip bir durum varmış, sanki adam köpeği ısırmış gibi haberleştirmesini pek garip buldum!

Okulların imam hatip lisesine dönüştürülmesine, bilim derslerinin yerine din derslerinin ikame edilmesine tepki vermeyeceksin sonra ders kitapları modern hayata aykırı bilgiler veriyor diyeceksin. Bu olmaz! Eğitimini din üzerine oturtmuş bir iktidar, elbette ki müfredatında da ders kitabında da bilginin kaynağı olarak dini kullanacaktır.

Eğitimin ticarileşmesine bir itirazınız olmayacak; Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Ayhan Ural’ın dediği gibi “ticari okul”un müşterisi olmakta herhangi bir sorun görmeyeceksin ama ticaretin temel kurallarından rekabetin müşteri kapma taktiğinden biri olarak silah kullanılmasına “okulda silahın ne işi var” diye tepki göstereceksin!

İslamcılar çocuklarımızın hayal gücünü öldürüyor; onların yeniden kurulan dünyanın aktif, üretken ve saygın bireyi olmalarını istemiyor; Çocuklar, İslamcıların hayal dünyasına hapsediliyor. Çünkü gelecek, İslamcıların hayal edemeyeceği bir dünya vaat ediyor. Bir şeyler yapmak, çocuklarımızı bunların elinden kurtarmak lazım; elimizden bir şey gelmiyorsa çıkış yolu arayanlara destek verilmeli..

CHP, ardından BirleşikHaziran Hareketi eğitimi siyasi gündeminin önemli başlıklarının arasına aldı. CHP, dün genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun açılışını yaptığı Eğitim Kurultayında “Eğitimin Üç Şartı: Bilimsellik, Laiklik, Adalet sorununu tartışıyor. Eğitim, CHP’nin 27-30 Ağustos’ta Çanakkale’de düzenlediği Adalet Kurultayının da ana başlıklarından biriydi. Benim de katılımcısı olduğum birçok çalıştayda eğitimdeki adaletsizlik, buna neden olan politikalar ve çözüm yolları ele alındı.

Birleşik Haziran Hareketi ise “Gerici ve piyasacı eğitim dayatmasına karşı geniş bir mücadele zeminini yaratmak, sorunların boyutlarını tespit edip çözüm yollarını tartışmak amacıyla” yarın ve öbür gün (9-10 Eylül) Eğitim Kurultayı düzenliyor. Birleşik Haziran Hareketi, 28 Aralık 2015’te gerçekleştirdiği ilk Türkiye Meclisi Toplantısının Sonuç Bildirgesinde eğitimi öncelikli sorun alanı olarak belirlemiş, “Dindar ve kindar bir nesil yaratmak için dayatılan eğitimde gericiliğe izin vermeyeceğiz! Sokaksa sokak, boykotsa boykot!” diyerek işyerleri ve sokaklarla birlikte öncelikli üç mücadele alanından birinin okul olduğunu duyurmuştu. Entelektüel tartışmalarla yeterince zaman ve enerji kaybettik. Şimdi okullarda ne yapabiliriz, işgal altındaki bu kamusal alanı kurtaracak direnişi nasıl örgütleyebiliriz ona bakmak zamanı. Bu konuda herkesin söyleyeceği söz, yapacağı işi mutlaka vardır; ben görüş ve önerimi kurultayın “Eğitimde Dinselleşmenin Yapısal Boyutu” başlıklı oturumunda yapacağım konuşmaya erteliyorum. Gelin konuşalım…