Okul, hayatımı mahvediyor!

MÜREN BEYKAN

Aman-git-gözüm-görmesin-yılını geride bıraktık, lütfen-sevdiklerimizle-kucaklaştır-bizi-yılına girdik, umarım şükür dedirtir bize 2021. Çoluk çocuk okullarda, kütüphanelerde, fuarlarda, kitapçılarda buluşmaya, kucaklaşmaya hasretiz. Ekranlarda buluştuk elbette, ama gözlerimizdeki pırıltıyı, yüzlerimizdeki mimiği canlı görememek nasıl da yoksunlukmuş! Neyse ki, her şeye rağmen kitaplara tutunduk, yazıştık, söyleştik.

Günışığı Kitaplığı’nı kuralı, 2021’de tam 25 yıl oldu. Onca yıl boyunca çağdaş çocuk ve gençlik kitapları okuduğumuz, incelediğimiz düşünülürse, burada yalnızca yeni çıkan kitapları değil, geçen yıllarda dikkatimizi çekmiş kitapları da konu edeceğimizi en baştan paylaşmalıyız. Hedefimizde, güzel Türkçe ile yazılmış ya da çevrilmiş, incelikle desenlenmiş, ilginç kurgularıyla dikkati çeken çocuk ve gençlik edebiyatı örnekleri var. Her yılın girişinde, yarına ilişkin umutlarımız anlam kazanır ve ocak ayı hep koca bir yıl için “yapılacaklar” listesiyle özelleşir. Bu yıl listemiz için fazladan neşeye, umuda ihtiyacımız var madem, o halde çocuk kitapları rafımızı zenginleştirmek çokça sağaltacaktır ruhumuzu. Gülümseme garantili bir kitapla başlamak da en iyisi.

Öyküleri kadar çocuk romanlarıyla da tanınan Leyla Ruhan Okyay’ın Ev Değil Çarşamba Pazarı (res. N. Melis Eraydın, Günışığı Kitaplığı). Hem işte hem evde çalışan annesine gönül gözüyle “bakan” Sinan, annesi ders verdiği okulda düşüp ayağını kırınca, aile yaşamlarının nasıl da tepetaklak oluverdiğini anlatıyor. Baba ve 3 çocuk, annenin görevlerini üstlenmeye çalışsalar da, iş bilmezlikleri başlarına dertler açıyor: Yıkanması gereken giysi yığınları evi istila ediyor, mutfakta karıncalar lunapark kuruyor, temiz kapkacak bulmak hayal olurken yemek düzeni de, her tür düzen de bozuluyor. Üstüne, evde sorumluluk üstlenmesi beklenen dede de... Burada duralım, Salih Dede’nin neler yaptığını ve arkadaşı Nezaket Hanım’ın ortaya çıkmasını kitaptan okumak en iyisi.

Okyay, aile içindeki işbölümünün fena halde cinsiyetçi bir temele oturduğunu bir erkek çocuğun gözünden aktarıyor. Şaşırtıyor mu? Hayır. Zaten hepimiz adeta süper güçleri olan annelerin çocukları değil miyiz. O her işi yapar, her ayrıntıyı çözer, hep bizim yanımda durur, bizi tehlikelerden, olumsuzluklardan korumak ister, bazen kaplan kesilip haklarımızı arar ve tabii her durumda bizi sever. Ama sonuçta, o da bir insandır ve gücü sınırlı olsa gerektir; bunu erken yaşta bilmemizde büyük yarar vardır.

Çocuk kitapları okumak için çevremizde çocuk olmasına gerek yok doğrusu. Yaşam sevincimizi pekiştirmek ya da düpedüz hatırlamak için, bazen biraz gözyaşı dökmek için, ama illa ki ruhumuzu arındırmak için çocuk edebiyatına ihtiyacımız olur. İşte, Fil (çev. Elif Ersavcı, Can Çocuk) de pek şahane örneklerden biri. Avustralyalı Peter Carnavas, yazıp çizdiği bu romanda, büyürken zihnimizin gerisine hapsettiğimiz neler neler çıkarıp dökmüş orta yere. Annesinden yoksun büyümek zorunda kalan küçük Olive, babası ve dedesiyle pekâlâ mutlu olabilecekken işte, babası yanında dev bir gri fille yaşıyormuş meğer!

“Ben hayvanlar görüyorum bazen. Büyük ve gri hayvanlar. Ama gerçek değiller.”

Dedesi istifini bozmadı hiç. Sanki torunu okulla ya da akşam yemeğiyle ilgili gayet sıradan bir şey söylemiş gibi yürümeye devam etti. “Nasıl yani?” “Yani,” dedi Olive, “o hayvanların gerçekte orada olmadıklarını biliyorum. Ama hayalimde insanların peşinde dolaştıklarını görüyorum.” Sonra da şöyle açıklıyor Olive: “Birini üzgün -ama gerçekten üzgün- gördüğümde, böyle yanında duran, her şeyi zorlaştırıp ağırlaştıran büyük, gri bir hayvan hayal ediyorum.”

Evet, çocuklar boylarından büyük sorunlarla karşılaştıklarında hayalleri kararabilir. Etrafta onlara destek olacak, gri filleri kışkışlayacak yetişkinler olmasını dileyelim. Kitapta da, öğretmenin “evlerinizdeki eski şeylere bakalım” diyerek, küçük öğrencilerini yaş alma, deneyim kazanma, anılarla yüklenme gibi konularda düşündürmesi, çocukluğun tazeliğiyle ters orantılı görünse de, güçlü bir bağ ile ilişkilendiriliyor ve Olive’in yaşamını hafifletiyor.

Türkçe’de ilk baskısıyla raflara çıktığı 2004’te 35 Kilo Tembel Teneke (çev. Azade Aslan, Günışığı Kitaplığı), farklı çocuklar üzerinde baskı kuran eğitim sistemine, yetişkinlerin “düzene uygun” değer yargılarına dikkat çekmesiyle hemen fark edilmişti. Çocuklar kadar, öğretmenlerin de ilgi gösterdiği bu kısa roman, günümüze kadar 200 bin kopya satıldı. Duyarlı kalemiyle tanınan, romanları filmlere konu edilen Fransız yazar Anna Gavalda, kitabında çocukları tektipleştirme sevdamız yüzünden, Grégoire gibi, tempoyu yakalama arzusu duymayan, “normal”e doğru itilip kakıldıkça beceriksizleşen çocukları, değişik ilgileri, değişik düşünsel hızları olan bu mutsuz çocukları nasıl hırpaladığımızı gözler önüne serer. “Okul, hayatımı mahvediyor,” der, daha ilk sayfada. Oysa, onu mahvedenin yanlış okul seçimi olduğunu anlarız az sonra. Ah, bir de ebeveyni anlasa!

Son yıllarda, bu kez de Almanya’dan Astrid Frank, Enno ya da Asfalttaki Karahindiba (res. Ragina Kehn, çev. Semra Pelek, Kırmızı Kedi) ile aynı konuyu genişletip derinleştirdi. Bir ebeveyn olarak okumak ayrı, bir eğitmen olarak okumak ayrı, hele ki kendi ritmiyle akmak hissiyatı içindeki bir çocuk okur olarak okumak başka başka etkiler yaratacaktır. Enno’nun 6. sınıfta okuması gerekirken 2 sınıf geriden gelmesi, en yakın (daha doğrusu tek) arkadaşının üstün zekâlı Olsen olması, öğretmeninin onu yetersiz bulması...

Enno’nun, ondan “normal” başarı bekleyen annesiyle iletişimi epeyce hasarlı. Oğlunu “normal” addettiği bir kalıba sıkıştırmaya çalışan anne, anlamaya çalışmak yerine sürekli dikte ediyor ve söylenenleri harfiyen yapmasını bekliyor ondan. Kafasının içinde annesiyle konuşup duran Enno ise susuyor, çaresiz, çünkü annesini fena halde haksız buluyor ama bunu söylerse onu üzeceğinden emin. Üstelik yalan da söyleyemiyor... Sık sık susar çocuklar, rastlarız hepimiz. Doğru diyalog için yetişkinlere ciddi ipuçları işaret ediyor yazar. Yer yer hüzün dozu artsa da, sonunda gülümseyerek kapatıyorsunuz bu çocuk dostu kitabın kapağını.

Çocuk kitapları tam da bu yüzden benzersiz: hepimizi gülümsetiyor!