Okul öncesi eğitim parasız ve herkes için olmalı

Eğitimde Reform Girişimi ile AÇEV’in beraberce hazırlamış olduğu erken çocukluk eğitimi hakkındaki bir bilgi notunda okul öncesi olarak tanımlanan yaş grubunun ihtiyaçları vurgulanıyor. Okul öncesine devam eden çocuk oranı 2011’de % 65.7’ye kadar tırmanmışken, bu oranın (4+4+4 uygulaması sonrasında) % 53.8’e kadar inmiş. 60-66-69 ay arasında değişen ve kimin hangi sınıf eğitimine ne kadar hazır olduğu gözönüne alınmaksızın verilen kararlarla belirlenen okula başlangıç yaşı ‘okul öncesi okullulaşma’ oranını düşürmüş olabilir.

İlkokul hazırlık/ana sınıfı öğrencilerinin birden bire 1’inci sınıf öğrencileri ilan edilmesinin çocukların gelişimi üzerine negatif etkilerini değişik zamanlarda yazdım. Sayılara bakınca görünen 60 ay altındaki çocuklara daha fazla yuva/anaokulu olanağının doğmadığı. Okul öncesi eğitim dediğimde 36 ay ve sonrasında çocukların eğitim olanaklarından parasız yararlanabileceği, bu eğitimin bir anayasal hak olarak güvence altına alınabileceği bir düzenleme yok. Oysa, çocuklar 36 ay ve sonrasında okulöncesi eğitim alabildiklerinde çocukların okuldan yararlanabilirliği, sosyal ve duygusal gelişimi arttığı gibi anne-babaların çocuklarıyla etkileşimlerinin geliştirici etkisi de güçleniyor.

Ayfon ile afyonlamak
Çocukları uslu tutucu “bakıcı”lık işlevini üstlenmiş dijital aygıtlar yeni kuşak anne-babaların hayat tarzıyla “mükemmel” bir eşleşme içinde. Kendi anne-babalarından daha fazla kazanan, ama onlardan fazla çalışıp yıpranan, kendinden ve hayatından bir türlü memnun olmayan anne-babaların çocuklarına yetecek solukları kalmadığında kullandıkları bu rahatlatıcıyı vermekten başka çareleri pek yok.

Ayfon ya da tablet ile geçen zamanı, ya da daha ileri düzeydeki dijital aktiviteleri (scratch vb gibi programlama dillerini kullanmayı) bir ziyan olarak görmüyorum. Özellikle dijital teknolojiye dayalı araçların yakın gelecekte gerçek dünyada sonuçları olan, ekranda başlayıp ekranda bitmeyen bir medya özelliğini kazanacağına inanıyorum.
Bir çok araştırma bulgusu (özellikle okul öncesi çağda) ekran başında geçen her bir dakikanın dikkat, öğrenme ve kendini kontrol becerisinden bir puan eksilttiğini, dil ve esnek düşünme becerilerine pek bir katkısı olmadığını ortaya koymuş. İki yaşının altında (ben 3 derim) ise dijital teknolojiye dayalı araçların “toksik” etkileri olduğu konusunda ciddi bir görüş birliği var.

Bu yazdıklarımı bir her şeye karşı olma tutuculuğu ya da teknoloji düşmanlığı olarak görmeyin. Aksine, ‘etkileşimli ortamlar geliştikçe zaman içinde ekranın tek taraflılığı azalacaktır. Şu anda en çok kullanılan oyun ve dijital faaliyetlerde karşılıklı ilişkinin pek olmadığını düşünüyorum. Tuşa bastığımda ekranda belli bir değişiklik olmasını ilişki olarak tanımlayamayız; ekranda olup bitenin tümüyle öngörülemezliği ve kestirilemezliğ geliştikçe, ekranın da bir anlamda çocuğa cevap verip vermeyeceği, ya da ne “diyeceği” belirsizleştikçe’, bu ilişki hakikaten karşılıklı ilişki niteliğine yaklaşacaktır.



Peki, anne-babalar akıllı telefon ya da tablet kullanımını neden bu kadar ateşli savunucusu? “Herkesin kullanması ve çocuğun ayfondan anlamadığı için dışlanmaması”, “ilerideki teknolojik dünyaya hazırlık olması” gibi pek geçerli olmayan faydalar dışında ne sebepler olabilir?

Çocukların ayfonla başbaşa ve “başıboş” bırakılmasını sahici bir özgürlükle karıştırmamak lazım. Zira aynı anne-baba bir çok konuda bu özgürlüğün kıyısına bile yaklaşmıyor. ‘Çocuklara ilişkin her özgürlük düzenlemesinde düzenleme ile yok etme arasındaki sınırı geçip geçmediğimizi nasıl anlayabiliriz? Benim ölçütüm, düzenlemenin kimi “rahat” ettirdiği. Anne-baba uygulamadan pek rahat ediyorsa, bu uygulamanın sonuçlarının çocuğu gözettiğinden emin olmak gerekiyor. Anne-babanın rahat etmesinden rahatsız olmuyorum, ancak deneyimlere baktığımda, kendi rahatımıza giden durumları çocuğa özgürlük ya da disiplin adına dayatmadığımızdan emin olmak lazım!’


***

Teknoloji ve okul ruh sağlığı sempozyumu

PREP Derneği tarafından düzenlenen ve 25-26 Mart 2016 tarihinde Bahçeşehir Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek 5. Uluslararası Okul Ruh Sağlığı Sempozyumu’nun bu yılki başlığı “Okulda Sosyal Medya, Internet ve Yeni Teknolojilerin Kullanımında Sorumluluklar”. PREP Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Meltem Kora, “Yeni teknolojiler çocuğun ve gencin doğrudan iletişim kurması ve sosyal hayatı üzerinde yarattığı değişikliklerle, yeni nesillerin gelişim ve ruh sağlıkları üzerinde etkili oluyor. Bu etkileri toplu olarak tehlikeli ve riskli ilan etmeden önce, güncel kullanım alanları ve amaçlarının, nasıl bir etkileşim biçimine yol açtıklarının, çocuk ve genç ruh sağlığı ve eğitim gereksinimleri açısından nasıl fayda ve riskler taşıdığının kapsamlı olarak araştırılması ve düzenlemelerin bu bilgiler ışığında yapılması büyük önem taşıyor. Yapılması gereken en önemli şeyin ise anne babalar, eğitimciler ve ruh sağlığı uzmanları olarak bizlerin zorlukla ayak uydurabildikleri bu yeni çağı anlamak ve doğru hareket etmek olduğunu düşünüyoruz. Bu sebeple alanında uzmanlaşmış, dünyanın en önemli üniversitelerinde görev alan konuşmacılarımızla dolu dolu bir sempozyum geçireceğimize inanıyorum” diyerek toplantının özünü tanımlamış.