Kısa süreli ve tepeden inme çözümlerin çocuklara köklü ve farklı durumlarda kullanılabilecek beceriler kazandırmadığı unutulmamalıdır. Bu kısa süreli çözümler yerine yaşam boyu devam edecek ve “insan olmayı” en önemli diploma kriteri olarak ilke edinen bir eğitim felsefesini benimsemek bir çocuğa sunulabilecek en kapsamlı imkândır.

Okullar başlarken: Eğitim üzerine


Cemre Soysal

“Bitkiler tarımla, insanlar eğitimle yetiştirilir*” diyor Jean Jacques Rousseau 1762 yılında basılan Emile ya da Eğitim Üzerine adlı eserinde. Bazılarının geçen hafta başladığı, birçoğunun da yarın başlayacağı okul hayatı için hâlâ geçerliliğini koruyan satırlar…

Çocuklar hepimizin yumuşak karnı. Onlara iyi olanı sunmaya çalışırken doğru yapıp yapmadığımız sorusu içimizdeki, düşmekten korktuğumuz, en dipsiz tereddüt kuyusudur belki de. Onun adına yaptığımız tercihlerin sorumluluğu bize aitken, sonuçlarının çocuğa dokunur olması bilindik varoluşçu yapının ilginç bir istisnasıdır. Hal böyleyken, eğitim konusu daha da önemli bir rol almaktadır, zira çocuğun anne karnına düşmesinden itibaren yapılan her şey eğitimin bir parçasıdır.

O halde bu yazının da esas konusu olan soru şu olmalıdır: Eğitim nedir? İdeal eğitim nasıl olmalıdır?

Rousseau eğitimin bir süreç olduğunu savunuyordu. Dolayısıyla eğitim; herhangi bir özel aşama için, gelecekte bir durumda değil ama kendi içinde çeşitli süreçlerde anlam bulur diyordu. Rousseau, doğduğumuzda sahip olmadığımız ve büyüdüğümüzde gereksinim duyduğumuz her şeyin kaynağını eğitim olarak göstermiştir. Bundan 250 yıl önce, bunca eğitim kuramı çıkmadan önce Rousseau’nun çizdiği eğitim ütopyasının günümüzde hâlâ geçerli olması, onu ilginç ve okunmaya değer kılmaktadır.

Rousseau ihtiyacımız olan eğitimin 3 temel öğretmeni olduğunu savunur;

♦ Doğa

♦ İnsanlar/Toplum

♦ Şeyler

Rousseau bu 3 öğretmeni şöyle açıklıyor: “Yetilerimizin ve organlarımızın içsel gelişmesi doğanın eğitimidir; bu gelişmenin bize öğretilen kullanımı da insanların eğitimi, bizi etkileyen nesneler hakkında kendi deneyimlerimizde edindiğimiz bilgi de şeylerin eğitimidir.”

Bu tanıma baktığımızda aslında eğitimin okulla sınırlı değil, yaşam boyunca nasıl bir canlılıkla sürekli devam ettiğini görmek mümkündür. Küçük bir çocuğun kar yağdığında dilini dışarı çıkartarak karın tadına bakma isteği, bir kuşun peşinden koşarak onu yakalayabileceğini düşünmesi ya da çiçeklerin kokularını keşfetmesi doğanın öğretmenliğine örnek olabilecek niteliktedir.

Yetişkinlerin çocuklarla ilişkisindeki en zihin kurcalayıcı, sonu gelmez sorularının tetikleyicisi ise Rousseau’nın “insanlar” dediği kısımdır. Çocuğun doğadan öğrendiği yetenek ve güçlerini nerede ne nasıl kullanacağını öğrenme süreci insana ve topluma bağlıdır. Bu süreç akademik bilgilerle zenginleşmekle birlikte yalnızca akademik bilgiye indirgendiğinde ise oldukça kısır ve verimsiz bireylerin yetişmesine sebep olabilmektedir. Bir başka deyişle, “Senin işin sadece derslerine çalışmak,” lafını duyan okul çağındaki bir çocuk, insan olmak konusundaki sorumluluğunu idrak etmekte zorlanacaktır. Bu konuda Rousseau yine aynı kitabında mesleklerin öneminden ziyade doğanın bizi insan olarak yaşamaya çağırdığını vurgular.

İnsan olarak yaşamak ise tanımlanması uzun ve derin çabalar gerektiren bir kavramdır. Çocuğun iyi yetiştirilmiş bir insan olması, çevresindeki yetişkinlerin de bu konudaki farkındalığıyla doğru orantılıdır. Ona en güzel oyuncakları almak, en özel doğum günlerini yapmak ya da onu en lüks okullarda okutmaktan ziyade yaşamın iyiliklerine ve kötülüklerine katlanmayı bilen bir birey olmayı öğretmek bir çocuğa verilecek en iyi eğitimin temelidir. Bu da şunu doğurur; çocukların zaman zaman zorluk, acı, hayal kırıklığı ve üzüntüyle yüzleşmelerine izin vermek, gelişimleri açısından anlamlıdır. Rousseau buna ek olarak “Onları doğanın birtakım kötülükleriyle karşı karşıya getirmemek adına, doğanın onlara etmediği kötülüğü siz yapıyorsunuz,” diyor ve devamında “Büyük iyilikleri hissedebilmesi için küçük kötülükleri tanıması gerek,” önermesini sunuyor.

Bu durumda çocukların iyi eğitilip eğitilmediği üzerine düşünürken kendilerini geliştirecek ve altından kalkabilecekleri düzeyde sorunlarla yüzleşip yüzleşmediklerini gözden geçirmek faydalı olacaktır. Böylece çocuk sadece ona sınırsızca sunulan ve gelecekteki tatminsizliğini neredeyse garantileyen bir hazıra konma alışkanlığı yerine doğanın ona verdiği kaynakları kullanma becerisi geliştirecektir.

Zorlukla mücadele etmeyi öğrenmenin yanı sıra, oyunun ve çocuk gibi davranmanın da önemini gözden kaçırmamakta fayda var. Yastıklardan çadır yapıp içinde saklanmak, düz yolda giderken bir anda yandaki duvardan yürümeyi daha cazip bulmak ya da tüm malzemeleri karıştırarak en sihirli iksiri bulduğuna inanmak çocukluğun doğal birer parçasıdır. Doğanın onları dürtülediği bu davranışları tamamen kontrol etmelerini istemek çocukluklarını rafa kaldırmalarını istemeye benzer. Hâlbuki oynadığı oyundan tatmin olmuş, çocukluğunu keşfederek yaşamış bir çocuk çok daha sağlam ve ikna olmuş bir şekilde akademik sorumluluklarına yoğunlaşabilecektir.

Okulların açılmasının endişesini yaşarken, çocuklarının daha yüksek notlar almalarının püf noktalarını okumak birçok ebeveyn için belki daha merak uyandırıcı olabilirdi; fakat bu kısa süreli ve tepeden inme çözümlerin çocuklara köklü ve farklı durumlarda kullanılabilecek beceriler kazandırmadığı unutulmamalıdır. Bu kısa süreli çözümler yerine yaşam boyu devam edecek ve “insan olmayı” en önemli diploma kriteri olarak ilke edinen bir eğitim felsefesini benimsemek bir çocuğa sunulabilecek en kapsamlı imkândır.

* Rousseau, J. J. (2011) Emile Ya Da Eğitim Üzerine. Yaşar Avunç (Çev.). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
[Bu yazıda kullanılan tüm Rousseau alıntıları bu kitaptan yapılmıştır.]