Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Pazartesi günü (3 Eylül) öğretmenlere hitaben yaptığı konuşmada eğitimin “bir öğretmen meselesi” olduğunu belirterek bütün birimleriyle bakanlığın öğrenci ve öğretmen için var olduğunun üzerinde durdu. Ondan iki gün sonra Çarşamba günü ise okul müdürlerine seslendi. Müdürlere “ilişkileriyle değil, yeteneğiyle, becerisiyle bir yere gelmiş insanlar öne çıksın istiyoruz.” dedi.

Türkiye’de öğretmen müdür ilişkisi, işveren işçi ilişkisi biçiminde yürüyor. İlişki böyle kurulunca haliyle müdürler işvereni temsil kabiliyeti olanlar arasından seçildi. Eğitim kurumları otoritesini pedagojiden, mesleki yeterliğinden almayan kişilere teslim edildi.

Öğretmenler yetersizliklerine, imkansızlıklarına hatta engellemelere rağmen öğrencileriyle ilişkisini pedagojik ilkelerle yürütmeye çalışıyor. Okul yönetimlerinin öğretmen ve öğrenciyle ilişkisi ise güvenliği esas alan disipline dayalı.

Eğitim Bakanının öğretmenlere hitap ettiği dakikalarda bir okul müdürü, yeni atandığı okulun öğretmenler kurulu toplantısında konuşmasına “Dostluğum kıymetli, düşmanlığım tehlikelidir” diyerek başladı. Bu, kendisine itaat etmeyen öğretmenlere açık seçik tehdittir. Salı günü ise bir başka okulun müdürü, seminer çalışmasına iki dakika geç kaldığı için imzasını almayarak gün boyu yok saydığı öğretmenle yaka paça bir araya girince mahkemelik oldu. Öğrencisinin kıyafetinden şehvet duyan, Atatürk’e hakareti dualaştıranlar da bunlar arasından çıkıyor. Ne yazık ki 67 bin okulun çoğu bunların yönetiminde.

Öğretmenleri yoğun bir mesleki eğitim programına tutacak olan Ziya Selçuk, paradigmadan önce bu tip okul müdürlerini değiştirmeli. “İlişkileriyle” görev almış müdürlerin hizmetiçi eğitimleriyle ıslah edilmesi imkansız. Liyakat dışı atanmış ne kadar müdür varsa görevden alıp öğretmenlere nefes aldırmalı. Aksi halde yukarıda alacağı hiçbir karar aşağıda uygulanma şansı bulamayacaktır. Kendisinden Demirel’in “İhtilalleri generaller yapar, çavuşlar yönetir” veciz sözünden ders çıkarmasını isterim.