Gün geçmiyor ki; ülkemizin her hangi bir köşesinden Alevilere yönelik ayrımcılık, nefret söylemi, ötekileştirme, hakaret, aşağılama ve şiddet haberleri gelmesin.  AKP döneminde sadece eğitim dinselleşmekle kalmıyor. Okullar, öğrencilerin yaşam tarzlarına müdahale ve kimliklerine ayrımcılık ve nefret söylemi üreten yuvalar haline geliyor. Siyasetin tekçi ve mezhepçi zihniyeti ile müfredatların içeriği farklı olanlara karşı gerilim üretiyor. Alevi […]

Gün geçmiyor ki; ülkemizin her hangi bir köşesinden Alevilere yönelik ayrımcılık, nefret söylemi, ötekileştirme, hakaret, aşağılama ve şiddet haberleri gelmesin. 

AKP döneminde sadece eğitim dinselleşmekle kalmıyor. Okullar, öğrencilerin yaşam tarzlarına müdahale ve kimliklerine ayrımcılık ve nefret söylemi üreten yuvalar haline geliyor. Siyasetin tekçi ve mezhepçi zihniyeti ile müfredatların içeriği farklı olanlara karşı gerilim üretiyor. Alevi ayrımcılığını besliyor. Alevilere yönelik ayrımcılıktan ise siyaset kendini besliyor. Kendi tabanını dinsel  kimlik üzerinden konsolide ediyor.

Dolaysıyla ayrımcılık uygulamaları azınlık grupları hedef alıp mağdur ederken, çoğunluk dinsel kimlik siyasetini besliyor.

Bu olaylar ise münferit değil. Aksine sistematik hale gelen ayrımcılığın, nefret söyleminin ve asimilasyonun sürdürülüyor olmasıdır. Son bir yeni örneği ise 27 Aralık’ta, Arnavutköy Şehit Demet Sezen Çok Programlı Anadolu Lisesi’nde yaşandı. 

Bu okuldaki din dersi öğretmeni M.Y, Alevilere yönelik ayrımcılık yapıyor. Ailenin ve öğrencinin ifadesine göre; bir öğrenci “Aleviler neden oruç tutmuyor? Neden namaz kılmıyor” diye soruyor.

Din dersi öğretmeni M.Y ise “Çünkü onlar Ramazan değil, Matem ve Hızır Orucu tutar ve ibadetleri ise namaz değil, Cem’dir” demiyor, asırlardır süregelen Emevi zihniyeti ile “onlar Peygamber’e inanmıyorlar, Hz. Ali’ye inanıyorlar. O yüzden namaz kılmıyor, oruç tutmuyorlar” diye cevaplıyor. 

Öğretmenin bu sözlerine tepki gösteren C.E  isimli Alevi öğrenci, bu öğretmenin sert tepkisine maruz kalıp, ders boyunca sınıftan dışarı çıkartılıyor. Öğretmen bununla da kalmıyor.  “Senin notunu kıracağım” diyerek C.E’yi tehdit ediyor.

C.E, sınıfta yaşadığı bu olaydan dolayı psikolojik sorunlar yaşıyor. Alevi olmasından dolayı, arkadaşlarının gözü önünde kendisine yönelik bu ayrımcılık, dışlama ve nefret söyleminden dolayı ailesine ‘bugün okullar tatil’ diyerek okula gitmiyor. “Bu konunun bir an önce kapanmasını istiyorum. Her yerimden sivilce çıktı. Yine tartışma çıkacak diye okula gitmek istemiyorum” diyerek, yaşadığı olayın derin etkisinden kurtulamadığını anlatıyor.

İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ise ‘bu konuyu araştırıyoruz’ diyor.

Peki sonuç ne olacak? Bundan önce olduğu gibi, okullarda Alevi öğrencilere yönelik uygulanan ayrımcılık vakalarının “üstünü örtmek” yöntemi devam mı edecek, yoksa AKP hükümeti ve TBMM okullardaki bu tekçi ve mezhepçi ayrımcılık, nefret söylemi ve asimilasyon uygulamalarını sonlandıracak, kalıcı hukuksal ve siyasi çözümler bulabilecek mi?

Zira Alevi öğrencilerine yönelik ayrımcılık ve nefret söylemi vakaları münferit değil.

Son yıllarda yaşananlara bir kaç örnek verecek olursak; Sivas Atatürk Lisesi’nde tarih öğretmeni, öğrencisine ‘Sen namaz kılmıyor musun? Abdestin kabul edilmez” diye azarlayıp, Alevi olduğunu öğrenince de, dersten sonra öğrencisini yumrukluyor.

Çorum’da 13 yaşındaki Alevi öğrenci A.R.Ç’ye,  “din dersi dayağını” bizzat okul müdürünün kendisi atıyor.

İzmir’in Bayraklı ilçesi Cemil Atlas Ortaokulu beşinci sınıf öğrencilerine din kültürü ve ahlak bilgisi dersi veren ücretli öğretmen İ.T. sınıfındaki Alevi öğrencileri ayağa kaldırıp zorla “Kelime-i Şehadet getirmelerini” istemesine ne demeli? Bunun inanç özgürlüğüne ve laikliğe aykırı, zorla asimilasyon ve yaşam tarzına müdahale olduğunu savunarak karşı çıkan oldu mu?

Bitmedi; Sultanbeyli Mareşal Fevzi Çakmak Ortaokulu’nda, Din dersi öğretmeni Alevi öğrencileri göstererek “Oruç Tutmuyorlar. Vatana millete hayırları yok” diye hakaret edip, hedef gösterdiğinde kim itiraz etti?

Daha geçtiğimiz günlerde İstanbul, Arnavutköy ilçesinde bulunan Cumhuriyet Ortaokulu’nda bir öğretmen, “Alevilerin yaptığı yemek yenmez” demedi mi?

Ankara’da bir lisede mescit açmak için, öğrencilerinden zorla imza toplayan tarih öğretmeni N.I, dağıttığı dilekçeleri imzalamayan Alevi öğrencileri sınıftaki Sünni arkadaşlarında ayrı yerlere oturtarak ayrımcılık uygulayıp, ardından “Komünistler ve Aleviler kucak kucağa oturan milletlerdir” diyerek itibarsızlaştırmadı mı?

Tokat’ın Erbaa ilçesinde bulunan Coşkun Önder Anadolu Lisesi’ndeki bir din dersi M.Ö  “Aleviler Cemevi gibi bir ibadethane çıkardılar, onun da Kuran’da ismi geçmiyor, aslı astarı yok. Cem diye sazlı-sözlü, bayanlı-erkekli bir ibadet şekli geliştirmişler: Böyle bir ibadet olmaz” diyerek Alevilik inancına yönelik nefret söylemini nereye koyacağız?

2007 yılında, TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu raporuna konu olan bir başa vaka vardır. Esenyurt Programlı Lisesi edebiyat öğretmeni Zeki Yılmaz, Burak Kul isimli öğrencisini “Aleviler neden oruç tutmuyorsunuz?” diyerek dövmedi mi? 7 yıl süren dava ayrımcı ve dayakçı öğretmene 4400 lira para cezası kesip ve cezası ertelenmedi mi? 

Burak Kul olayında dönemin Başbakanı Erdoğan Burak’ı arayıp “geçmiş olsun” demişti. Peki özellikle son yıllarda okullarda artan Alevi ayrımcılığı ve nefret söylemi, neden takip edilmiyor, AKP hükümetinin, TBMM’nin ve kamu kurumlarının gündemlerine girmiyor?

İlgililer, Alevilere yönelik ayrımcılığa ve hak ihlallerine karşı neden adım atmıyor ?

AİHM’in hukuka aykırı bulduğu, zorunlu din derslerinde Alevi çocuklarına yönelik ayrımcılık ve nefret söylemi halen devam ediyor. Hükümet ve TBMM bu durumu gündemine almıyor. Durumun vehametini bilmelerine rağmen adım atılmaması ve Aleviler’in yoğun olduğu bölgelere de imam hatip okulu açılıyor olması manidar değil mi? Oysa toplumsal barış için ayrımcılığa karşı politika oluşturulmalı ve hukuksal tedbirler alınmalıdır.

Son yıllarda, okullarda Alevi öğrenciler üzerindeki baskılar, nefret söylemi ve hakaretler artıyor. Din derslerinde bir çok Alevi çocuğu ayrımcılığa uğramış ve dövülmüştür. Bu insan hakları ihlalidir. Bu ayrımcılık ve baskılar iktidarın ve siyasetin makro politik ve mezhepçi söyleminden besleniyor. İktidar ve siyaset  ayrımcılık üreten bu mezhepçi retorikten vazgeçmelidir. Zorunlu din dersleri kaldırılmalı, AİHM kararları uygulanmalı ve Alevi çocuklarına yönelik bu asimilasyon politikası son bulmalıdır. 

Okullar çocuklara ayrımcılık ve şiddet değil, sevgi ve barış üreten yuva olmalıdır. Okullar mescitleştirilip  ibadet yerine değil, eğitim yuvasına  dönüşmelidir.