İzmir depreminde çöken Rıza Bey apartmanından kurtarılan üç yaşındaki Ayda'yı çamaşır ve bulaşık makinesi kurtardı. İki makinenin oluşturduğu yaşam boşluğu, Ayda'yı 91 saat hayatta tuttu. Ayda'nın yanında olsaydı annesi de yaşıyor olabilirdi. 80x60 cm boyutlarındaki makinelerin çevresinde oluşacak boşluk, bir hatta iki yetişkini de barındırabilir. Anne ve babası göçük altında ölen Emre Nayman da ranzanın yanına çöktüğü için yaşıyor. Deprem anında dayanıklı eşyaların yanına sığınmanın yaşama şansını artırdığı tartışılmaz bir gerçek. Ayrıca şu da bir gerçek ki yaşayanlar bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde yerinde kalanlar oluyor, kaçmak kurtulma olasılığını azaltıyor.

Deprem anında uyulması gereken kurallar kadar yapılmaması gereken hareketleri bilmek de önemli. Bu bilgileri uygulamalı olarak edineceğimiz en önemli yer ise okuldur. Tabi çocukları depreme hazırlayabilmesi için önce okulun depreme hazırlanması gerekiyor. Okullar depreme hazır mı, değil mi; zayıf yapılar güçlendirilerek güvenli hale getirilebilir mi... Bunlar uzmanlarının bileceği işler ama bildiğimiz bir şey var ki okul çok katlı olmaz. Çok katlı binalarda özel okul açılmasına izin veren Eğitim Bakanlığı, okul ihtiyacının olduğu yerde boş arsa bırakılmadığı için derslik sorununu okula kat çıkarak, temel atacak yer bulabilirse yanına 5 katlı ek bina yaparak çözmeye çalışıyor. Depreme dayanıklı olsa bile büyük topluluklara hizmet veren binalarda her kat, yangın ve saldırı gibi paniğe yol açan olayların riskini artırır. Korunma-koruma-kurtarma becerisine sahip olamayan küçük çocuklar için katlı binalar daha da risklidir. Milli Eğitim Bakanlığının acilen apartman okul fikrinden vazgeçmesi gerekiyor.

Depremden korunma bilgisi müfredatımıza 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinden sonra girdi. O tarihten önce deprem sadece ilköğretim 4. sınıf Sosyal Bilgiler ve 8. sınıf Fen Bilgisi dersinde bir doğa olayı kavramının tanımı olarak veriliyordu. Ahmet Mete Işıkara'nın hazırladığı çizgi karakteri kendisi olan Afacan Dünya kitapçığı 2000 yılında tüm derslerin programındaki deprem konusunun temel kaynağı oldu. Depremlerin oluşumu ve korunma yolları hakkındaki kitapçık okullara da dağıtılmıştı. Ahmet Mete Işıkara'nı sık sık Talim ve Terbiye Kuruluna gelip program çalışmalarına katıldığını anımsıyorum. Deprem konusu müfredatta yine var fakat gittikçe önem verilmeyen konular arasına itildi. Mesela o tarihte sık sık tatbikatları yapılır, öğrencilere kitapçıklar dağıtılır, aynı zamanda bilgilendirici televizyon programları yayınlanırdı. Şimdilerde hele bir olsun Allah kerim anlayışı egemen. Korunmadan ziyade, depremde sağ kalanları kurtarma eğitimine ağırlık veriliyor.

Evin veya işyerinin en çok vakit geçirilen yaşam boşluğu oluşturacak ulaşılabilir yerinde, yardım ekipleri ulaşana kadar göçük altında hayatta kalmaya yetecek kadar içinde su ve kuru gıda bulunan beslenme çantası hazırlamak gerektiğini eskimiş bilgi gibi anımsıyoruz. Bir litre su, bir paket bisküvi bulundurmayacağını bildiğimiz için 48 saatten sonra bir depremzedenin canlı çıkmasına hayret ediyor, üçüncü günden sonra artık kimsenin hayatta kalamayacağına karar veriyoruz.

Türkiye depremler ülkesi ise herkes deprem anında ve sonrasında alınacak önlemleri ve yapılmayacak hareketleri bilmek zorunda. MEB'in de müfredatında yer alan bu konuyu ciddiye alması gerekiyor. Deprem eğitimi, depremzedeye sadece kendisini kurtarmasını sağlayacak bilgi ve beceri öğretmez, aynı zamanda bir başkasına yardım etmenin hatta yardım kuruluşunda görev alacak olanlara altyapı da hazırlar. Felaket eğitimi, sadece can güvenliği için değil tabi, kişinin psikolojik sarsıntılara karşı savunma geliştirip güçlenmesi için de gereklidir. Felaketin ortasındaki kişiye "panik olma" deme yerine paniğe kapılmaması gerektiğini kavratmak da eğitimin işidir.

Toplum deprem ve benzeri felaketlere karşı her yerde her zaman hazırlanmalı. Ama okullar bu işi her yerden ve herkesten çok ciddiye almalı. Tabi önce okulları depreme hazırlamak gerekir ki okullar da çocukları hazırlayabilsin...