Okullar açılacak mı, açılmayacak mı? Milyonlarca öğrencinin, eğitim emekçisinin, velilerin; toplumun sorduğu sorunun cevabı ve yaşanılan kaygı haftalardır tartışılıyor. MEB önceki gün geç saatlerde bilim kurulu toplantısı sonrası açıklama yapacaklarını paylaştı.

Bu paylaşımın özel okul kayıtlarının, özel okul patronlarının gereksinimi doğrultusunda bir sayıya ulaştıktan sonra yapılması bir tesadüf mü?

Salgından önceki yıllarda dahi eğitim öğretim yılına hazırlık çalışmaları okullarda kısmen de olsa yapılırken bakanlık tarafından açıklanan okulların açılma tarihine günler kalmasına rağmen gerekli adımların atılmaması ne anlama geliyor?

Okulların salgına hazırlıklı olabilmesi için ek bütçe açıklaması yapılması zorunlulukken siyasi iktidarın bütçe meselesini gündemine dahi almadığı bir gerçekliği nasıl değerlendirmemiz gerekiyor?

Uzaktan eğitimin MEB ve YÖK’ ün temel gündem başlıklarından biri haline gelmesi ne ifade ediyor?

Eğitim alanında salgın süresince atılan tüm adımlar sermayenin ve siyasi iktidarın ihtiyaçları doğrultusunda belirlendi. Özel okulların yüz yüze eğitime başlama tarihinin devlet okullarının açılma tarihinden önce açıklanması, salgın yayılımı artmasına rağmen sınavların yapılma ısrarı, özel öğretim kurumları ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan eğitim emekçilerinin haklarının özel öğretim kurumları patronlarının “insafına” bırakılması, öğretmenleri ve sendikaları hedef gösteren fütursuzca açıklamalar yapan özel okul patronunun sözlerine kayıtsız kalınması siyasi iktidarın tercihini “kimden” doğru yapacağının somut örnekleriydi. Yapılan tüm açıklamalar, alınmayan önlemler, yapılmayan hazırlıklar, “basına” özellikle yaptırılan açıklamalar bize net bir şekilde gösteriyor ki, okullar 31 Ağustos’ ta açılmayacak. Özel okul sahiplerinin istediği kayıt sayısı gerçekleşti, uzaktan eğitim sermaye için çok daha karlı ve iktidar halkın kaynaklarını halk için kullanmamakta kararlı...

Eğitim kurumları, salgın yayılımının ortadan kalktığı veya kontrol altına alındığı bilimsel yöntem, demokratik işleyiş ve toplumsal mutabakat esas alınarak açıklandığı ve gerekli tüm önlemlerin alındığı koşullarda açılmalıdır. Ancak eğitim hakkı ile sağlık hakkının birbirinden ayrılmaz bir bağı vardır ve kamusal eğitim hakkı salgında öğrencilerimizin eğitim hakkı açısından daha da yaşamsal bir mesele haline gelmiş durumdadır.

Uzaktan eğitim sırasında yüz yüze eğitimdeki eşitsizlikler sürerken, yeni eşitsizlikler de üretildi. Uzaktan eğitime erişim verilerine baktığımızda öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun uzaktan eğitime ulaşamadığı, gerekli önlemlerin alınmadığı durumda öğrencilerin eğitim sürecinden kopuşunun daha da hızlanacağı bir dönem yaşıyoruz.

Salgında dünya genelinde okulların kapatılmasıyla birlikte sermaye uzaktan eğitim için materyal üretme işini hızlandırdı. Paketlenmiş müfredat metalaştırıldı ve sermayenin pazar fırsatları çoğaldı. Müfredatın metalaştırıldığı ve öğretmenlerin sürekli denetim altına alındığı uzaktan eğitim ortamında öğretmenlerin mesleki özerkliği ortadan kaldırıldı. Öğrencilerle kişisel ve sosyal bir iletişim kurmayı gerektiren öğretmenlik mesleğinin sistemin isteği ve ihtiyacı doğrultusunda rutin bir işe, “teknisyen öğretmene” dönüştürülme riski daha da arttı.

Vaka sayılarının artışıyla yaşamlarımıza, sağlık hakkımıza, kamusal eğitim hakkına ilişkin kaygılarımızın daha da arttığı günleri yaşıyoruz. Çocukların, gençlerin eğitim hakkı, eğitim emekçilerinin, öğrencilerin, velilerin, halkın sağlık hakkına ilişkin kararlarda siyasi iktidarın tercihinin “kimden” doğru olacağını bugüne kadar işletilen süreç bize net bir şekilde göstermiş durumdadır.

MEB’ in bilim kurulu ile birlikte gerçekleştirdiği toplantı sonrası okulların 31 Ağustos’ ta açılmayacağı, uzaktan eğitimle eğitim öğretim yılının başlayacağı açıklanacak bir kez daha tüm kararları sistemin ihtiyaçları belirlemiş olacak. Alınan kararları, “tercihleri” değiştirme gücüne sahip olanlar ise dünden bugüne “olup bitene dair gerçeği” söylemekten vazgeçmeyenler, hakikat için mücadele edenler olacak.