Sayın Özgür Karabulut,
Dev Yapı-İş Genel Başkanı
Metris
Cezaevi

Sevgili Özgür,
Sana bu mektubu işin kolayına kaçarak, gazetedeki köşemden yazıyorum. Dolayısıyla bu mektubun üzerinde okunmuştur diye bir damga olmayacak. Bir mektup heyecanı ile zarfı açıp okuma fırsatın da olmayacak. Mektubumu 30 Ekim 2018 tarihinde yazıyorum. Dün 3. Havalimanı açıldı. İstanbul metrosunu kullandım bugün. “Bu bir zafer anıtı” diye yazıyordu reklam panolarında. Hatırla 29 Mayıs 2013 tarihinde 3. Köprü’nün temel atma töreni vardı. İstanbul’un Kuzey Ormanları’nı imara açmak için atılan en önemli adımlardan biriydi. Tarih olarak İstanbul’un fetih tarihi seçilmişti. Ağaca, kurda, kuşa karşı ilerleme adına verilen bir savaştı bu. İstanbul’un Kuzey’i sermayenin taarruzu altındaydı. Gölgesi satılamayan ağaç kesilmeliydi.


Zaferin havalimanı anıtı ile taçlandırılmasının tarihi için Cumhuriyet’in ilan edildiği 29 Ekim günü belirlendi. Oysa çok değil 2 ay olmadı, havalimanı işçilerinin ölümlere, kötü çalışma koşullarına karşı direnişi ile gündemdeydi. İşçilerin demokratik talepleri zafere gölge düşürecek kaygısı mıydı bilinmez, ağır bir biçimde bastırıldı direniş. Tutuklamalar birbirini izledi. Sen de hedeftin. Senin tutuklanmanın üzerinden bir ay, yeni bir iş cinayeti yaşanalı 3 ay geçmedi.

Sevgili Özgür,
Seninle tanıştığımız zamanı hatırlıyorum. Metro işçilerinin mücadelesinden geliyordun. Mağazalara ömrünü vakfeden, yaptığı işi kalıcı olarak göremeyen, gelip geçiciliğin dünyasında, hayat mücadelesini sürekli kılmaya çalışan market işçilerinin içindeydin. Bir gün karşılaştık. İnşaat sektörüne geçmiştin. Artık mücadele alanının burasıydı. Ekonomik büyümesini üretime değil, betona gömen bir ekonominin en hızlı dişlilerinin arasındaydın. Devrimci Yapı İş’e Genel Başkan olduğunu duyduğumda sevinmiştim. İşçi sınıfının sorunlarına sendikaların bile sırtını döndüğü bir dönemde, ne güzel diye düşünmüştüm, inşaat işçilerinin umutlu ve inançlı önderleri var. Ancak bekleneceği gibi o dişlileri rahatsız etmiş duruşun.

Sevgili Özgür,
Aslında bu mektubu sana daha önce yazmak istiyordum. Fırsat bugüneymiş. Zaten biliyorsun kelimeler bile tutsak bugünlerde. Umuda kurşun işlemese de yaralıyız. Kimimiz iş kazasında, kimimiz işsizlik tehdidi altında, kimimiz suskunluğumuza boğularak. O nedenle bu mektubun suskunluğa bir ses olmasını istedim.

Evet zafer anıtı açıldı. Zafer anıtı sözü 3. Havalimanı’na yakıştı. Bilime, tekniğe, doğaya, insana, ormana, su havzalarına, kurda, kuşa, koruma altındaki bitkilere karşı açılan bir savaştı bu.

3. Havalimanı 5 yıllık süreçte ekonomik büyüme idealini rant üzerinden gerçekleştirmek isteyenlerin zafer anıtı gibi yeşerdi, Kuzey Ormanları’nın içinde. Ölen işçiler, kesilen ağaçlar, yurtsuz kalan hayvanlar, nefessiz kalan İstanbul’un içinde yeşerdi.

Ancak umutsuz olmamak lazım her şeye karşın. Bana soruyorlar zaman zaman ne yapmalı diye. Umut olunmalı diyorum biraz da Özgür olunmalı. Elbette inşaat işçilerinin karanlığın içinde yaktığı ışık, başka işçilere ışık olacak.

Sevgili Özgür,
Türkiye’de örgütsüzlüğün en yoğun olarak yaşandığı bir sektörde, işçilerin birlik ve dayanışma mücadelesini veren bir inşaat işçisi olarak, işçilerin haklı taleplerini dile getirdiğin için özgürlüğünden mahrum bırakılman kabul edilemez. Sizin esaretiniz sadece sizin değil ekmeği ve onuru için mücadele eden tüm işçilerin meselesidir. Sen ve diğer inşaat işçisi arkadaşlara, bir an önce özgürlüğünüze kavuşmanız umuduyla selamlarımı ve dayanışma duygularımı iletiyorum.