İnsanlar okumadıkları, belki evlerindeki kitaplıkta yerini almış olan ama yine de okumadıkları bir romandan “alıntı” yapıyorlar diye düşünüyorum

Okuyamayanlar...

GİZEM ÇITAK

Her eve bir Tutunamayanlar, her Instagram hesabına bir Kürk Mantolu Madonna. Her sosyal medya hesabına aldığı kadar aforizma. Yazları yüksek sesli müzik çalan plajlarda, kışları son moda kahvecilerde, her mevsim sosyal medyada gördünüz mü Kürk Mantolu Madonna’yı ya da Tutunamayanlar’ı, bu ilgiden haberdar oldunuz mu siz de?

Takip edenler bilirler bu bahsettiğim kitaplar son yıllarda çok satanlar listelerinden hiç düşmedi. Biraz rakamlarla da bahsedeyim bundan: 1998 yılında YKY’den ilk baskısı yapılan Kürk Mantolu Madonna’nın on sene sonunda yirmi sekizinci baskısı yapılmış, şu anda ise Temmuz 2015 tarihli yetmiş dördüncü baskısı raflarda. Tutunamayanlar ise 1984 yılında İletişim Yayınları’ndan ilk baskısını yapmış, Nisan 2015’te de yetmiş birinci baskı çıkmış.

Sosyal medya üzerinden gidersek bu kitapların okunup okunmadığı ile ilgili sorular oluşuyor benim kafamda. Son zamanlarda azalarak yerini Sebastian’a bırakan Olric göndermeleri görüyorum; ya sade, düz renk bir fona ya da bir kadın ya da manzara fotoğrafı üzerine yazılmış olan Tutunamayanlar alıntısına bir süre bakıyorum. Ne Tutunamayanlar’a ne de Oğuz Atay’a ait olduğunu düşündüğüm cümleler var. Önündeki kelimeden ayrılamamış bağlaçlar, soru ekleri de çokça karşıma çıkıyor. İnsanlar okumadıkları, belki evlerindeki kitaplıkta yerini almış olan ama yine de okumadıkları bir romandan “alıntı” yapıyorlar diye düşünüyorum. Daha önce başka şekillerde fark etmiş olduğum aforizma merakı burada da kendini gösteriyor. Bir roman ya da hikâye içinde ne kadar çok aforizma varsa, altı çizilip fotoğrafı çekilebilecek, alıntılayıp Twitter’da paylaşılabilecek ne kadar cümlesi varsa o kadar seviliyor. Bir selfie altında etiketlerle birlikte yerini alıyor Olric ve Maria Puder. Bize kitaplarının kapaklarından bakmaya devam eden Sabahattin Ali ve Oğuz Atay, altında bazen isimlerinin yer almadığı cümleler olan fotoğraflarla beğeni rekoru kırıyorlar. Yani Türkiye gibi okuma oranı görece düşük olan bir ülkede son zamanların çoksatar kitaplarına benzemeyen iki roman bu kadar çok konuşuluyor, paylaşılıyor ve görünür hale geliyor.

Aforizma meselesinin yaygınlığı internette yapılacak kısa bir aramayla da anlaşılıyor. Listeleri ve testleriyle ünlü sitelerde Kürk Mantolu Madonna’dan “en etkileyici cümleler” listeleri, hangi yazarın ruh eşinizin olduğunu bulmak için yapılmış testler oldukça popüler oluyor. Yazarların ismiyle açılmış, 140 karaktere sığacak cümleleri paylaşan sosyal medya hesapları birçok takipçi kazanıyor, yüzlerce etkileşim alıyor. Çoğu zaman aynı alıntılar üzerinden devam eden bu ilgiden faydalanmak isteyenler de çoğalıyor.

Bununla birlikte bahsettiğim bu durumlar kitabın değersiz olduğu anlamına gelmiyor elbette ki bunu söylemek bana düşmez. Hem Kürk Mantolu Madonna hem de Tutunamayanlar yazarların, eleştirmenlerin listelerine her zaman giriyorlar. İlk on sıralamalarında, okunması gereken kitaplar anketlerinde yer alıyorlar. Torunlarınız sizce bugünlerde yazılan hangi kitapları okur diye sorulduğunda isimleri mutlaka cevaplar arasında oluyor. Peki, son yıllarda oluşan bu Kürk Mantolu Madonna ve Tutunamayanlar rüzgârında bunun etkisi yok mu? Ülkedeki en önemli yazar ve eleştirmenlerin adını anmadan geçmediği bir kitabı okumak, kitaplıkta o kitaba yer açmak bir yerde itibar meselesi haline geliyor bu şekilde. Bu etki kişiden kişiye geçerek devam ediyor. Sevdiğiniz, düşüncelerine değer verdiğiniz biri Kürk Mantolu Madonna’nın ne kadar etkileyici olduğunu anlatıyor, kitabı okumamış olmak “itiraf edilecek bir şey” değil belki. Hatta satın alırken görünmek bile sıkıntı verebiliyor. “Sen henüz bunu okumamış mıydın?” bakışlarıyla karşılaşmamak için internetten satın alınıyor. Bu şekilde bir moda haline de gelmiş oluyor.

Sonuç olarak bahsettiğim isimlerin yanına başkaları eklenebilir elbette. Fakat neden bazı isimlerin eklenmediği, bu kitapların gerçekten okunup okunmadığı soruları öylece duruyor. Bu eserler böyle okunmaz şöyle okunur, okur dediğin öyle yapar böyle yapmaz demeden üzerine düşünmek gerekiyor bu soruların.

Aklıma gelmişken, Olric afili kahve fincanım neredeydi, fotoğraf paylaşacağım.