Bilimkurgu romanlarıyla son yıllarda hem türün meraklılarının hem de edebiyat severlerin ilgisini çeken Selim Erdoğan dördüncü kitabına da imza attı. Selim Erdoğan ile kitapları üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik

Okuyucu elinden bırakmakta zorlanmalı

MUALLA UÇMANER

Bilim kurgu yazarı Selim Erdoğan dördüncü kitabına imza atarak tek kitaptan sonra devamını getirmeyen yazarlardan olmadığını da kanıtladı.

Erdoğan’ın son kitabı Trinidad’ın Dönüşü bambaşka bir hikaye. Bilimkurgusal yanı en ağır kitap belki. Kendisiyle kitaplarını konuştuk

>>Uçsuz bucaksız klostrofobik tüneller, Dünya’yı yutmuş, gözü herkesin üzerinde ve akıllanmış bir internet, balon gibi havada süzülen kaya parçaları, kült liderler, Dünya’dan uzakta sıkışmış kalmış Einstein’la kavga eden biliminsanları. Birbirinden oldukça ayrı konular, ortamlar. Kitaplarınızın bir ortak nokta var mı?
Sürükleyicilik olabilir mi? Şaka bir yana çok mesele ettiğim özelliklerden biridir bu. Okurun zamanını talep eden binlerce şey var. Bir yazar twitter’la rekabet ediyoruz demişti. Kitap öyle olmalı ki kafasını vererek bir kaç satır okuyan bir okuyucu elinde bırakmakta zorlanmalı. Bunu komik aksiyon sahneleriyle yapmamalı. Merak duygusu, gerilim kullandığım unsurlar. Ama merkezde illa enteresan bir olgu oluyor. Bu Denizatı Vadisi’nde fraktal geometri olarak, İkibinseksendört’de belki bizimki gibi bilinç kazanmış büyük biraderleşmiş bir Internet olarak, Gofer Ağacı’nda yerçekiminden özgür bir maddedenin çeşitli bilim, inanç ve finans çevrelerindeki yansıması olarak çıkıyor. Trinidad’ın Dönüşü’nde tam ve çaresiz bir izolasyon var. Ama bilim felsefesi ve ikonlaşarak anlamından koparılmış bilim var. Einstein tartışması bunun güzel örneklerinden.

>>İlginç! Buraya dönelim sonra. İkibinseksendört’teki dünyaya yakın mıyız? Zaman zaman turing testinin geçildiği artık gerçek bilinci olan bilgisayarların yapılabileceği ile ilgili haberler oluyor. Stephen Hawking’in de yapay zekanın insanlığın sonunu getireceği ile ilgili uyarısı var.
Bir anlamda yaşıyoruz zaten. Amazon ormanlarında yaşamayan insanlar karda yürüyormuş gibi iz bırakıyorlar internette. Gönüllü olarak kullandıkları uygulamalar onların ne zaman nerede olduklarını, ne tükettiklerini, hangi müziği dinlediklerini bir yerlere yazıyor. Sonra siz size özel reklamlarla karşılaşıveriyorsunuz. Zihninizi okuyor sanki. Bir anlamda geçmiş hareketlere bakarak okuyor da. Online hareketleriniz sonucu oluşan izler ticari meta olarak satılıyor bir yerlerde. Ama internet bir bütün olarak bilinçli değil. Buna ihtiyaç var mı? Bilinçli insanlar özel algoritmalarla sizi izliyorlar! Güvenlik ve özgürlük dengesi evet tıpkı kitaptaki gibi özgürlük aleyhine bozuldu. Şu Turing testine gelelim. Bu kavramsal bir test. Bir yerlerde standartı yok. Geçildi geçilmedi denilemez yani. Ama ben geçildiğini iddia eden haberlerdeki diyaloglara bakıyorum. İkinci soruda çuvallamayan hiç bir algoritma yok! Elbette naber nasılsın değilse soru. Hawking kendi kendini dizayn eden makinelerden bahsediyor. Bunu diijtal sesiyle söyleyince korkutucu geliyor. Ben uzak olduğumuzu düşünüyorum buna. Ne en yırtıcı hayvan ne en otonom makine insandan daha tehlikeli. Bence uzun süre de böyle kalacak. Ama hiç bir insan makinelere hükmeden insan kadar da tehlikeli değil.

>>Gofer Ağacı’ndaki tarikat lideri. Esinlendiğiniz biri var mı?
Yemeğin tarifini soruyorsunuz. Meslek sırrı! Şaka bir yana elbette var. Bir tane değil üstelik. Dünya’nın enteresan olgularından biridir. Modern zaman tarikatları çok ilgimi çeker. Özellikle Amerika’dakileri incelemiştim. Liderler kimlerdir? Nasıl ortaya çıkarlar? Hangi yöntemleri kullanırlar? Ülkemizde de var. Ana dini akımın yanında filizlenen, karizmatik, psikopatolojik semptomlar gösteren kişiler. Kurtarıcılar, mehdiler, seçilmiş kişiler. Kriz zamanlarında yağmur sonrası ormandaki mantarlar gibi bitiyorlar özellikle. Olayları kendilerini merkez alarak yorumluyorlar. Her şey bir mesaj onlar için. Öyle ki yerçekimine karşı duran bir madde fizikçi için büyük bir bilim sorusuyken gofer ağacına dönüşüyor böyle zihinlerde.

>>Gofer Ağacı’ndaki madde bir metafor gibi duruyor. Değişik meslekler kişiliklerdeki insanlar için farklı anlamlara gelen bir şey. Neyin metaforudur gofer ağacı?
Yerçekimi enteresan bir oldu. Buna kimi graviton alışverişi diyor kimi uzay-zamandaki bükülme. Ama kaçışın olmadığı içine doğduğumuz bu yüzden de bize tabii gelen bir güç. Düşünün ne olduğu tam olarak anlaşılamamış bu yüzden yüz yıllardır binlerce parlak zihni meşgul eden bir gerçeklik olan yerçekimi değil, her hangi bir şeyi çekmeyen itmeyen tamamen nötr bir cisim insanları şaşırtıyor. Bu anlamda gofer ağacı insan zihninin o kadar da rasyonel ilkelerle değil alışkanlıklarla çalıştığını gösteren bir ortamın metaforu. Alıştığımız için rasyonel dediğimiz dünyanın ortasından geçen bir tuhaflık. Fizikçileri yoldan çıkartan, ticari potansiyeliyle insanların gözünü alan, beyin dokularını bile etkileyen bir turnusol kağıdı belki. Makul ve mantıklı insanların bilinçaltlarındaki gizli hırsları gıdıklayan, onlara olmadık şeyler yaptıran bir baştan çıkarıcı.

>>Bütün bunları son derece sürükleyici gerilim yüklü bir metin haline getirmek kolay olmasa gerek.
Değil.

>>Trinidad’ın Dönüşü bambaşka bir hikaye. Bilimkurgusal yanı en ağır kitap belki. Diğer kitaplar için de geçerli olmak üzere roman kişilerinin isimleri arasında pek yerli yok. Neden bu seçim?
Basitçe bir özentilik değil. İkibinseksendört konusu gereği internet ağının gerek kullanıcı gerek üretim anlamında dünyanın en yoğun olabilecek bölgelerinde geçiyor. Karakter isimleri biraz bunu yansıtıyor. Gofer Ağacı büyük oranda İstanbul’da geçiyor. Denizatı Vadisi’ndeki isimler Yunan mitolojisine ve bir biliminsanına atıtfır. Trinidad’dakiler de karakterlerle uyumlu tarihsel kişilere atıftır. Gönül isterdi ki bu tarihsel kişiler Türkiyeli olsun.

>>Şu bilim ikonu meselesine gelelim. Einstein böyle dediniz. Kitapta da konu edilen bir kişi Einstein. Son dönemlerde yerçekimi dalgalarıyla tekrar gündeme geldi. Nedir buradaki problem?
Einstein deyince akla dağınık saçlı dili dışarda ve tek başına bugün bile çok kimsenin anlamadığı formüller geliştirmiş evreni anlamış IQ’su sürekli yükselen deli biliminsanı geliyor akla. Hatta gerçekliğin yegane referansı olarak görenler var. Fizikçilerin enteresan bir şekilde tartışmadıkları bir figür. Bilimin dogmaya dönüşmesine örnek. Trinidad’ın Dönüşü’ndeki yan meselelerden biri bu. Ama kitap elbette bir bilim felsefesi kitabı değil. Bir solukta okunacağını umduğum bir macera.