Geçen hafta bir sebeple hayli uzatmalı fakültemin öğrenci işleri bürosuna uğradım. Bir keşmekeş, kaos ortamı. Öğrenci işleri bürolarına ekseriyetle kaos hâkimdir ama bu kez normalin de üzerinde bir karmaşa vardı.

Meğer katlamalı harç uygulaması nedeniyle borcu bir-iki bin lira çıkan öğrenciler “Bu nedir, nasıl düzeltiriz, ne yapacağız” diye sormaya gelmişler. Öğrencilerden biri haklı olarak “Bilsek özel üniversiteye yazılırdık, nasıl okuyacağız bu harçlarla” diye az sesini yükseltince üniversite temizlik işlerinden bir abi anlık tepkiyle ağzından kaçırıverdi; “Okuyup da napacan gardaşım, ne işine yarayacak burda öğrendiğin hayatta.”

Hadi bakalım. Ne cevap verilir?

“Varolan, öğrenilen her bilginin gerçek hayatta bir karşılığı vardır. Bilgi hayatın kendisinden türer, işlenir, geliştirilir ve bu gelişimin her adımı hayatın başka bir gerçeğini oluşturarak onun bilgisi haline gelir. İlerleme böyle sağlanır. Eğitim bu açıdan önemlidir.” Normal şartlar altında bu ya da buna benzer bir cevap kurgulanmalıdır değil mi? Ama normal şartlar altında, burada değil. Burada ancak “Haklısın abi aslında” diye cevap verilebilir o argümana.

Abi haklıdır, çünkü bilginin burada gerçekten hiçbir geçerliliği yok.

Diyelim hukuk okuyorsun. Haliyle mahkeme kararlarının bağlayıcılığı konusu da derste işlendi. Gel gör ki bir gün biri çıkıp beğenmediği idari mahkeme kararına “Kimse kusura bakmasın, bu kararlar falan bizi durduramaz, o inşaat devam edecek” deyip geçiveriyor. Hop, gitti mi bilginin gerçek hayatla bağı.

Diyelim tıp okuyorsun. Daha baştan öğrenirsin mesleğin etik kurallarını; “Hekim, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun, gerekli tıbbi girişimlerin yapılamadığı acil durumlarda, ilkyardımda bulunur.” Sonra bakanlık Gezi’de yaralı tedavi etti diye hekimlere soruşturmayı patlatır. Hadi. Yine koptu gerçek hayattan bilgimiz.

Diyelim siyasal bilgiler fakültesinde okuyorsun. Mevcut rejimler, yönetim biçimleri işlendi. Avrupa’da hangi ülke nasıl yönetiliyor öğrendin. Akşam eve gelip TV’yi açtın ki biri “İngiltere’de esas olarak kraliçe etkilidir, orada rejim öyle” diyor. E karşısındaki kelli felli gazeteciler de karşı çıkmadığına göre? Senin bilgi yine çöp oldu.

Diyelim tarih okuyorsun. Yıllar, savaşlar, keşifler, olaylar, tonla bilgi... Tabii tarih tartışmalı konu ama bazı olayların gerçekliği de sabit. Mesela Amerika kıtasını kim keşfetti, tartışılır. Sen de öyle öğrendin. Ama gün geliyor ki biri kati surette “Müslümanlar keşfetti” diyor, gazeteler doğrulamak için yarışa giriyor. Sen yine açıkta kaldın, gerçek hayattan uzaklaşıp gidiverdin.

Diyelim uluslararası ilişkiler okuyorsun. Diplomasinin kuralları gibi her ülkenin diplomatik geleneği, belli başlı tarihsel hedefleri falan kitapta yazıyor. Dersten çıkıp bir gazete karıştırayım diyorsun, o da ne? Meğer kitaptakilerin tümü geçersizmiş, dünyadaki bütün devletlerin tek bir amacı varmış; Türkiye’ye kumpas kurmak. Üçüncü Havalimanı’nı engellemek için koalisyon kovalamak. Senin bilgilerin hükmü burda da silindi.

Diyelim  fen bilgisi öğretmenliği okuyorsun. Mesleğin ideallerini kuşandın, atanabilirsen göreve başlayıp çocuklara fizik, kimya, biyoloji öğreteceksin. Bir gün bir gazete açıyorsun ki gördüğün haber; “Falanca milli eğitim müdürlüğünden tüm öğretmenlere ‘dindar nesil yetiştirme husunda üzerlerine düşen vazifeleri’ hatırlatan bir yazı gönderildi.” Noldu fen bilimleri? Yalan oldu.

Ekonomi, mühendislik, coğrafya, mimarlık... Böyle uzar gider. Bilginin, esasın gerçek hayatla bağı tümden koparılmış bir diyar burası. Koca bir geçersiz meslekler ve bilgiler diyarı. Kısacası temizlik görevlisi abinin dediği bir yerde doğru. “Bu öğrendiklerin gerçek hayatta ne işine yarayacak?” Sen konjonktüre göre nasıl davranılır, evvela onu öğren. Gerisi pek de mühim değil.