Türkiye tamamen seçimlere kilitlenmişken, Fransa gündemini işgal eden siyasette maçoluk tartışmasını aktarmak

Türkiye tamamen seçimlere kilitlenmişken, Fransa gündemini işgal eden siyasette maçoluk tartışmasını aktarmak, bu pazardan sonra meclisi oluşturacak çoğunluk üzerine belki etkili olur. Çoğunluk derken, erkek milletvekillerini kastediyoruz. Zira Türkiye’yi temsil eden 540 milletvekilinden sadece 48’i kadın, yani oransal olarak yüzde dokuz bile değil. Parlamentolararası Birlik (IPU) verilerine göre ise 186 ülke arasında 105. sırada yer alıyoruz. Hemen üstümüzde Fas, Mali, Malezya, Kenya, Orta Afrika Cumhuriyeti ve 104. sırada Ermenistan var. Fransa yüzde 18,54 oranıyla dünyada 64., 27 AB ülkesi arasında ise 18. sırada. Türkiye’de durumun farkında olsak da, Fransız siyasetinde kadınların bu denli geride olması sanırız şaşırtacaktır. Bu nedenle de Dominique Strauss-Kahn (DSK) skandalından sonra alevlenen erkek egemen söylemlerin yarattığı öfke dalgasının Türkiye’de duyulmasının belki tam zamanı...

Her şerden bir hayır doğarmış. Taciz şerrinden doğan hayır ise, kadınların, özellikle de milletvekili kadınların seslerini duyurmaya başlaması oldu. DSK skandalı etrafında sarf edilen ve kadınları aşağılayan ifadelerin yarattığı öfkeyi iki hafta önce aktarmıştık. Siyasetçiler tarafından tacize uğramış kadınlar, olayları ört bas etmeye çalışan erkek egemen zihniyete karşı çıkan birkaç cesur kadından güç alarak, seslerini duyurmaya başladılar. Öyle ki, Kamu Hizmetlerinden sorumlu bakan Georges Tron, iki yıl önce birlikte çalıştığı iki kadın memurun cinsel taciz şikayeti üzerine görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Dahası, kadın siyasetçiler konuşmaya başlayıp, yıllardır maruz kaldıkları, özellikle sözlü taciz örneklerini sıralamaya başlayınca, bir tabu daha—tam anlamıyla yıkılmasa da—çatırdamaya başladı.

Birkaç çarpıcı örnek verelim. Sıraladığımız çoğu ağır, sözlü tacizler Fransız meclisinde her gün ve yıllardır süregeliyormuş:

-Milletvekili sözüm ona şakalaşarak kadın meslektaşına sorar: “Bir dakikalık oral seks ile bir dakikalık anal seks arasındaki fark nedir?”. “Bilmiyorum” diye ürkekçe cevap veren genç kadına adam “iki dakikan var mı?” der. Kadın adamı tokatlar, bu olaydan sonra kadının meclisteki adı “tatminsiz”e çıkar.

-İktidar partisinden bir er milletvekili, daha geçen hafta Sosyalist Parti milletvekili genç kadının giydiği pantalon ve yazlık bluz karşısında “Böyle giyinirseniz tecavüz edilmenize şaşırmamak gerekir!” diyebiliyor.

-Resmi bir merasim sırasında üç kadın milletvekili karşısında adam “av, kadınlar gibidir, avlayamadıklarımız kaçırılmış fırsat sayılır” gibi bir espri patlatır.

-Meslektaşından bulunduğu meclis komisyonuna ilişkin bir belge isteyen kadın vekile “Veririm ama benimle sevişirsen” diyebilen adamlar...

-Spor Bakanı Chantal Jouanno’nun “berbat laf atmalardan sıkıldığım için artık sadece pantalon giyiyorum” itirafı.

-Annesinden sonra milletvekilliği bayrağını devralan iktidar parti UMP milletvekili Françoise de Panafieu “Annemin döneminden beri kadınların siyasetteki yerinde ilerleme yok” diyebiliyor.

Günlerdir çeşitli gazeteler manşetten kadın milletvekillerinin ifadelerine yer veriyor. Bu kadınlar, yıllardır siyasette ve basında süren maçoluğun ve yarattığı tacizlerin üzerindeki sessizlik yemininin (omertanın) sona ermesini müjdelemek istiyor. İstiyor diyoruz, zira daha henüz tam olarak biteceğini söylemek için erken. Ancak DSK ve Tron skandallarının da verdiği ivmeyle, en azından günlük yaşamlarında olağan maçoluk hallerini aktararak, seslerini duyurmaya korkan diğer kadınları taciz karşısında sessizliği bozmaları için cesaretlendiriyorlar. Ve umarız erkek meslektaşları da, bundan böyle aşağılayıcı ve maçist esprilerini yapmadan önce eni konu düşünecektir. Hatta, kadınların sözünün nihayet serbest kalması belki daha çok kadın adayın seçilmesine katkıda bulunacaktır. Çok çelişkili görünse de, Fransa’daki tacize tepkiler siyasette eşitliğe faydalı olacağa benzer. Peki bizde nasıl bir çözüm bulunacak?