Bizdeki gibi katı anayasaların değiştirilmesi, usul kuralları dışında ‘ortam ve koşullar’ bakımından da kayıtlamalara bağlanabilmekte: OHAL, sıkıyönetim, seferberlik, savaş, işgal vb. durumlar. Bu tür kayıtlar içeren anayasa örnekleri: Belçika (1994), Brezilya (1988), Fransa (1958), İspanya (1978), Romanya (1991).

Bizde, ortam ve koşullara ilişkin kayıtlar bulunmamakla birlikte, 1971 ve 1973 Anayasa değişiklikleri, sıkıyönetim sırasında yapıldığı için anayasacılar tarafından, meşruluk bakımından sürekli eleştirildi.

‘İstisna anayasa’ kaldı mı?
‘Olağanüstü yönetimler’ sırasında yürütme ve idare organlarına geniş yetkiler tanıyan ve yargısal denetim kısıtlamaları öngören 1982 Anayasası, içinde ‘hukuk devletinde sapma’ yapan adeta ikinci bir anayasa barındırıyordu: ‘İstisna anayasa’.
Uygulama, bu tür nitelemeleri teyit etti. Ne var ki, üçlü kuşatma, 80’lerin sonu ve 90’lı yılların başı itibariyle, ‘istisna anayasa’ alanının keyfi yönetime olanak tanımadığını kanıtladı.

Neydi bunlar?

-Fikri: OHAL ile ilgili düzenlemeler sürekli eleştirildi.

-Eylemsel: Hak ihlali mağdurları-özellikle çalışanlar- eylemler yaptı.

-Yargı: Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi düzleminde yoğun hukuki mücadeleler verildi. Belli ölçülerde sonuçlar da alındı.

Hukuk rejimi
Sıkıyönetim ve OHAL uygulamaları, ilan edilme amacı doğrultusunda, ‘yer, konu ve zaman’ bakımından sınırlı olup, yargısal denetime açıktır. İnsan hakları Avrupa ve uluslararası hukuku, asgari standartlar öngörür. Kısacası, olağanüstü yönetimlerin de, hukuk rejimi olduğu, 1990’lar Türkiye ortam ve koşullarında gerçeklendi.

Ya 15 Temmuz 2016 ve sonrası?
Büyük korku ve acılara yol açan ‘halk düşmanı ve vatan hainleri’, 12 saat bile dayanamadı.

OHAL’e gerek var mıydı? Tartışılabilir; çünkü bir anayasal yol. Hatta, sıkıyönetim bile ilan edilebilirdi.

Tartışma götürmeyen ise, OHAL uygulamasının ‘hukuk rejimi’ olmaktan uzaklaşmış olduğu. Özellikle, 21 Temmuz’dan başlayarak son bir ayda çıkarılan beş OHAL KHK’si, konu, amaç ve zaman bakımından ‘OHAL amacı dışında birçok düzenleme’ içeriyor.

‘Ciddi şekilde bozulan kamu düzeni’nin sağlanması, md. 120’yi uygulamaya koyma amacı olup, bunun hak ve özgürlükler bakımından ölçütleri md. 15 tarafından belirlenmiş bulunuyor.

Ne var ki, OHAL KHK’leri, konu, zaman ve amaç bakımından ‘anayasal çerçeve’ dışında yer aldığından, artık ‘istisna’ nitelemesi yapmanın da bir anlamı yok; çünkü söz konusu olan KHK değil, ‘anayasa hükmünde kararname’ler.

Anayasa değişikliği yapılabilir mi?
‘Anayasasızlaştırma’, -‘fiili durum’ yanlıları dahil- toplumun geniş kesimlerince fark edilen ve son iki yılda siyasal yaşama damgasını vuran bir süreç oldu. Son haftalarda ise, ‘olağanüstü dönem’ bahanesiyle, adeta, anayasasızlaştırma sürecini daimi kılacak ‘hukuki zemin’! inşa edildi; süreklilik taşıyan kurumsal kökten dönüşümler ve konan kurallar yoluyla…

‘Mini paket’in esrarı…
Böyle bir ortamda, TBMM’de temsil edilen 3. Parti gıyabında, diğer üç partinin üç temsilcisi, ‘mini paket’ adı altında bir Anayasa çalışması yürütüyor.

TBMM seçim dönemini beş yıla çıkarma gibi siyasal gerçeklik zemini olmayan eğilimler dışında paketin içi bilinmediği için üzerinde tartışma da yapılamıyor, denebilir. Ancak, ‘hukuk’, medyatik tartışmaların dışında tutulduğu için, paket açıklansa da, görüş açıklamaları muhtemelen haklılaştırma söylemi ile sınırlı kalacak.

“Bilgi-yol ve hedef kirliliği temizlenmeden yeni anayasa yapılamaz” diyen ‘Önce Demokrasi’ girişimi, herhalde şimdi, “yürürlükteki Anayasa’nın askıya alındığı bir ortamda anayasa değişikliği” üzerinde tartışma başlatmak durumunda.

Yapılması gereken…
‘15 Temmuz gecesi kâbusu’na götüren süreç, Türkiye yönetimindeki keyfilik ve karmaşa değil mi idi? Bağlayıcı anayasal kurallar dışlanarak, çağdaş ve dünyevi düzen yanlılarını tasfiye için oluşturulan örtülü-açık ittifakların yarattığı kargaşa… Bunun altyapısını anlamak için TV kanallarının kapma yarışına girdikleri FETÖ müritlerini dinlemeye gerek var mı?

Bu nedenle, yapılması gereken, kamu yönetimini liyakat ilkesine ve hukuk zeminine oturtmak için ‘anayasal kazanımları’ savunmaktır. Anayasa’ya saygı önkoşul olmalı. Eğer bu yapılmaz ise, olası ve iç çelişkileri derinleştirici bir değişiklik, katkıdan çok zarar verir. Mesela, yargı üzerine olası değişiklikler, yargı bağımsızlığı (md. 138) ihlâl edildiği sürece ne işe yarar?