Hâkim düzenin çökertilip, yerine yeni bir düzenin ikame edilememesi yaşanan derin siyasal krizin olduğu kadar, olağanüstü siyasetin olağanlaşmasının da temelinde yatıyor.

Birçoklarının Kemalist olarak nitelediği önceki düzenin yaşadığı çözülmenin müsebbibi olarak AKP ve Kürt Siyasal Hareketi öne çıkıyor.

Her iki hareketin mevcut düzene görece başarılı biçimde meydan okumaları ve yeni bir düzeni kurmak için izledikleri olağanüstü siyaset yanında bir ortak noktaları daha var; her ikisi de güçlü liderlikler etrafında şekillenen popülist siyaset mantığını öne çıkaran karizmatik hareketler olarak geçen dönemde geniş kitlelerin desteğini kazandılar.

Merkezinde AKP’nin bulunduğu muhafazakâr/dinci popülizm düşmanı olarak ilan ettiği Kemalist seçkinlerin iktidarı karşısında, geniş halk kitlelerinin temsilciliğine soyunup, demokrasi ve özgürlükleri temel talep olarak kitlelerin önüne koydu.

Kürt Hareketi ise aynı düşmanın karşısına kendi blokunu ulus temelli bir halk etrafında tanımlayıp, Kürtlerin egemenliğinin tanınmasını temel talep olarak olağanüstü siyasetin merkezine yerleştirdi.

Bu süreç geçen dönemde iki popülist hareketlenmeye de siyasal alanda önemli mevziler kazandırdı. AKP ulusal ve yerel düzeyde devlet merkezli iktidar odaklarının önemli bir bölümünü bugün kontrol ediyor. Kürt Siyasal Hareketi ise güneydoğu merkezli olmak üzere önemli bir temsil imkânına kavuşmakla kalmadı, ulus-ötesi koşulların da sağladığı olanaklarla, Suriye, Irak gibi yine olağanüstü siyasetin hüküm sürdüğü topraklarda da önemli bir güç haline geldi.

Her iki güçte mevcut iktidar yapılarına meydan okuyup, yerinden ederken, olduğu kadarıyla olağan siyaseti de sonlandırdılar. Şimdi önlerinde önemli bir soru(n) var; tekrar olağan siyasete dönüşü mümkün kılacak yeni bir denge nasıl kurulacak ya da kurulabilecek mi? Bulundukları konumlar her iki kesime de bu yeni durumun kurucu öznesi olma rolünü atfediyor. İki taraf arasında sürdürülen müzakereler bir yönüyle bu yönde bir çaba olarak görülebilir.

Kuşkusuz siyasal krizin aşılması ve siyasetin olağanlaştırılması bir tek Kürt sorununun çözümüne bağlı değil. Bu anlamda AKP’nin önünde önemli birçok başka sorun da var. Bunları bir başka değerlendirmeye bırakıp, müzakere edilen Kürt sorununa baktığımızda, her iki kesim açısından da kırılmalar yaratabilecek risklerle karşı karşıya olduklarını söyleyebiliriz.

AKP ve Kürt Hareketi’nin müzakere sürecinde karşı karşıya bulundukları en önemli açmaz sürecin bu hareketlerin ve temsil ettikleri kitlelerin beklentilerinden çok, liderlerinin geleceğine kilitlenmiş olması. Diğer bir anlatımla, alınan kararların ne derece liderlerinin geleceğini, ne derece daha geniş toplumsal beklentileri karşılamaya yönelik olacağı büyük bir soru işareti olarak duruyor.

Lider merkezli popülist siyasal yapılar olarak hem AKP, hem de Kürt Hareketi için, liderlerinin kurtarıcılıktan çıkıp, kurtarılacak hale gelmesi bu hareketlerin karizmasını ve bütünlüğünü örseleyen sonuçlar doğurabilir.

AKP bu tür sorunları bir süredir zaten yaşıyor. Cemaatle yaşanan kırılmanın liderlik sorunu nedeniyle başka eksenlerde de yaşanması olası; artan baskıcı ve faşizan uygulamalar büyük ölçüde liderin ve hareketin düşüşe geçmesiyle ilgili.

Kürt Siyasal Hareketi açısından aynı derecede olmasa bile, farklı kanatlar arasında bir gerilim bulunduğu biliniyor. Son dönemde bölgede çıkan olaylarda liderlik katının gençlik örgütünü kontrol edemediği de bilinen bir durum. Yürütülen müzakere sürecinden başarılı sayılabilecek bir sonucun çıkmaması, Kandil’den siyasal hareketin temsilcilerine uzanan bir hoşnutsuzluğu ve daha da ötesinde Öcalan’ın liderliğinin sorgulanmasını ve Kürt Hareketi’nin bugüne kadar koruduğu bütünlüğün bozulmasını da gündeme getirebilir.

Kürt sorununun bugün geldiği aşama bütünüyle lidere yaslanan yukarıdan aşağı popülizmin sağladığı olanaklar kadar, riskler yarattığını da gösteriyor.