Bu yazıyı tatil için bulunduğum yerin bahçesinde yazıyorum. Yazmaya başladıktan kısa süre sonra genç birisi bahçeyi sulamaya başladı. Sohbet ettik. Üniversite öğrencisi imiş. Harita mühendisliği okuyormuş. Yaz dönemlerinde bahçe işleri yaparak biriktirdiği para ile kışın eğitimine devam ediyormuş. Bu sene salgın nedeniyle uzaktan eğitim aldığı ve ailesi ile birlikte yaşadığı için masrafları biraz azalmış. Ekimde üniversiteler açıldığında ihtiyaç duyacağı parayı biriktirmek için çalışıyormuş. Okulunu bitirmesine az kalmış fakat bitirdikten sonrası için de pek umutlu değil; “tanıdığı olmayanlara iş vermiyorlar, benim de tanıdığım yok diyor.”

Bu konuşmayı yaparken bir taraftan da aklıma Bodrum’da ödenen hesaplara ilişkin fişlerin fotoğrafları geldi. Belki siz de görmüşsünüzdür. Yaz dönemlerde görmeye alışık olduğumuz paylaşımlardan. Kişi başına on binlerce lira ödenen hesaplara ait fişler. İçtikleri su bile yaklaşık bin lira tutmuş. Bu tutar büyük olasılıkla pek çok ailenin bir yıllık su faturasına denk.


Bir tarafta, büyük olasılıkla, çalışabilecek bir iş bulduğu için sevinen ancak herhangi bir sosyal güvencesi olmadan, günlük yevmiye kazanan, geleceğe dahi umutla bakamayan büyük bir kitle, diğer tarafta önüne konulan hesap fişine bile bakmadan kredi kartını uzatan başka bir kitle.

Ülkede gelir dağılımının bozulduğunu zaten biliyoruz. Ancak uçurumun bu kadar açılması sanırım bu döneme özgü.

Yoksulluk ve işsizlik en temel sorun

Bu hafta TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verileri fiyatların hızla artmaya devam ettiğini gösteriyor. Her ne kadar bu veri gerçeği tam olarak yansıtmıyor olsa bile, bu veri dahi hayat şartlarının gittikçe ağırlaştığını gösteriyor. Bir taraftan artan fiyatlar ile birlikte vatandaşlar hızla yoksullaşırken diğer taraftan işten çıkarma yasaklarının sona ermesi ile birlikte, belki bir milyona yakın insanın daha işsizler ordusuna katılmakta olduğu bir dönemdeyiz. Milyonlarca işsizin hem geliri yok hem de artan fiyatlara rağmen ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Nasıl olacak?

TÜİK’İn açıkladığı verilerde tüketici fiyatlarındaki(TÜFE) artış ile üretici fiyatlarındaki(ÜFE) artış arasındaki farkın da çok arttığı görülüyor. ÜFE’nin bu kadar hızlı artmış olmasına rağmen, üreticilerin bu artışları fiyatlarına yansıtamıyor olması normal mi? Maliyetiniz artacak, bu artışı fiyatlarınıza yansıtmayacaksınız! Peki, nasıl kar edeceksiniz? Bu uzun süredir böyle devam ediyor ancak, fark son aylarda daha hızlı artıyor.

Acaba burada ölçümleme ile ilgili bir sorun olabilir mi? Mesela TÜFE, TÜİK tarafından olduğundan daha düşük “hesaplanmış” olabilir mi? Aslına tüketici fiyatları da ÜFE kadar olmasa da daha hızlı artıyor ama TÜİK bunu “yakalayamıyor” olabilir mi? Vatandaşın maruz kaldığı ile TÜİK’in açıklamış olduğu enflasyon arasındaki fark, aslında üretici fiyatlarındaki artışın önemli bir kısmının zaten fiyatlara yansıdığının bir göstergesi olabilir mi? Belki öyledir. ENAG grubu tarafından hesaplanan TÜFE verileri, enflasyonun TÜİK’in hesapladığından daha yüksek olduğunu gösteriyor. Belki de ÜFE’deki artışın bir kısmının TÜFE’ye yansıtılmış olduğunu gösteriyor.

Nereden bakarsanız bakın, nasıl hesaplarsanız hesaplayın, vatandaşın yoksullaştığı gerçeği gün gibi açık ve tüm çıplaklığı ile önümüzde duruyor. TCMB’nin bu hafta açıkladığı reel efektif kur endeksi de bu durumu teyit ediyor. Hesaplanmaya başlandığından beri en düşük seviyeye gerilemiş olan endeks kesimleri hızla yoksullaşırken, başka bir grup suyun litresine 100 lira ödeyebiliyor. Evet, olan var olmayan var.

Siz hangi gruptasınız?